Reisi’nin Ölümü; Kaza mı, Sabotaj mı?
19 Mayıs 2024 tarihinde İran’da meydana gelen ve ikisi mürettebat olmak üzere dokuz kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazasında İran’ın iki numaralı ismi Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da bu kazadan sağ kurtulamadılar.
Bu kaza ya da suikast sebebi ile beş önemli konu üzerinde durulmasının gereğini düşünenlerdenim.
Birincisi; Reisi’nin kişiliği, İran yönetimindeki etkinliği, yaklaşan seçimlerde yeniden seçilmesi durumunda içeride ve dışarıda kimlere karşı hangi fiilleri veya muhtemel fiilleri dolayısıyla karşı olduğu/olacağı?
İkincisi; İran gibi büyük ve Ortadoğu Coğrafyasında hatırı sayılır derecede önemli bir ülkenin cumhurbaşkanı, eski bir helikoptere kimler tarafından bindirilir ve birlikte yola çıktığı diğer iki helikopter sağ-salim planlanan yere inerken, Reisi’nin içinde bulunduğu helikopter neden düşer?
Üçüncüsü; Savunma sanayi stratejisini uzun menzilli füze ve nükleer çalışmalar üzerine yoğunlaştıran İran’ın bu olay vesileyle program değişikliğine gidip, gitmeyeceği konusu.
Dördüncüsü; Türkiye’nin, İran’da meydana gelen bu kaza sebebiyle oynadığı rol ve uluslararası camiada yepyeni bir prestij kazanması.
Beşincisi de: Reisi’nin yok edilmesi İran’da veya bölgede neyi değiştirecek?
Bu konuya geçmeden önce genel manada şu kanaatimi paylaşmak isterim: Havayolu kazalarında uçaklar için iddialı konuşmam fakat helikopter kazalarının çok masum olmadığını söyleyebilirim.
Bin dokuz yüz otuzlardan bu tarafa, dünyada meydana gelen havayolu kazalarında yirmi civarında hükümet veya devlet başkanı hayatını kaybetti.
Bunlar arasında Pakistan devlet başkanı merhum Ziyâülhak’ın 17 Ağustos 1988 yılındaki helikopter kazası (!) unutulmazlar arasındadır.
General Ziyâülhak İslâm ülkeleriyle iş birliği için son derece önemli çabalar göstermişti.
Prof. Dr. Azmi Özcan İslam Ansiklopedisi’nde Ziyâülhak maddesinde şu tespitlerde bulunuyor: “İran-Irak savaşını durdurmak için girişimlerde bulunmuş, Hindistan’ın nükleer kapasitesine karşı Pakistan’ın da bu alanda gerekli teknolojiyi elde etmesi için gayret göstermiş bir kişi idi.
Ziyâülhak, Türkiye ile çok yakın ilişkiler kurmuş ve her konuda tam destek taahhüdünde bulunmuştu.
Ziyâülhak, yönetiminin başlarında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesi üzerine Afgan direnişine de destek vermiş, Pakistan topraklarında çok büyük sayıda Afganlı mültecinin yaşamasına imkân tanımıştır. Bu süreçte İslâm ülkelerinin çok geniş desteğini almıştır.
Dindar bir kişiliğe sahip olan Ziyâülhak kendisini milletin hizmetkârı diye nitelendirdi. İslâm’ın, Pakistan’ın temel ve kurucu değeri olduğunu sık sık vurguladı. Cemâat-i İslâmî hareketi ve onun önderi Mevlânâ Mevdûdî’nin desteğini alarak İslâm’ın toplumda daha fazla etkin olması için çalışmalar başlattı. Yönetimin İslâmîleşmesi adı verilen bu süreçte eğitim, hukuk ve ekonomi alanlarında dinî esaslara dayalı bazı düzenlemeler yapıldı. 1979’da yürürlüğe konulan “Hudûd kararnâmeleri” ile İslâm hukukundaki had suçlarına ilişkin cezalar kanunlaştırıldı. 1980’de yeni anayasa yürürlüğe girdi. Yargı teşkilâtında yapılan düzenlemelerle 27 Mayıs 1980 tarihinde başşehir İslâmâbâd’da Federal Şer‘î Mahkeme kuruldu. İlk, orta ve yüksek öğretime din dersleri konuldu, mevcut olanlar arttırıldı. Ekonomide ve bankacılıkta faizsiz sisteme geçmek için çalışmalara başlandı. Zekât ve öşürle ilgili düzenlemeler yapıldı. Eğitim dili olarak Urduca öne çıkarıldı.
Kādiyânî cemaatine karşı sert yaptırımlar uygulayan Ziyâülhak 1980’de tamamen kendisinin belirlediği 284 üyeli Meclis-i Şûrâ’yı kurdu…”
Merhum Ziyâülhak dışında 1966 yılında Irak Cumhurbaşkanı Abdüsselam Arif, 1987’de Lübnan Başbakanı Reşit Karam, 1981’de Panama devlet başkanı Ömer Torrijos ve daha niceleri ABD karşıtlığı, özgürlük yanlılığı veya İslamiyet'e bağlılığı sebebiyle yok edildiler.
Gelelim Reisi’ye. Birincisi, Reisi İran yönetiminin hiyerarşik yapısında ikinci adam olabilir ama dini lider Ali Hamaney’in emirleri dışına çıkamaz. Bunun için de etkinliği yok denecek kadar azdır.
Hukukçuluğu, analitik düşünme ve uygulama konusundaki yetenekleri çerçevesinde Suudi Arabistan’la, Azerbaycan’la ve diğer komşu ülkelerden bazıları ile kurduğu yakın ilişkiler ve bölge barışına verdiği önem elbette yadsınamaz.
ABD, İsrail ve Avrupa ülkelerini rahatsız edecek tek özelliğinin bu olduğunu söylemek pek yanlış olmaz.
İkincisi, Reisi’nin ölümünde dış etkenlerden ziyade ben, içeriden çok ciddi ve planlı bir komplonun olabileceğine ihtimal veririm.
Yani kaza değil, içeriden planlanan bir suikast gibi görünüyor.
Zira bindiği helikopterin eski olması, bakımsızlığı vb. sebepler dikkate alındığında bu ihtimalin diğerlerinden daha güçlü olduğu görülüyor.
Ayrıca bu olay, içeriden değilse bile, suflesi içeriden yapılan 17 Şubat 1959’daki bizim Menderes’in uçak kazasına benziyor. Bilindiği üzere Menderes’in uçağı da İngiltere’nin Sussex bölgesindeki Newdigate köyü yakınına düşmüş, uçaktaki 24 kişiden 14’ü ölmüş, sağ kalan on kişiden biri olan Adnan Menderes de yaralı kurtulmuştu.
Menderesi orada öldüremeyenler işbirlikçileriyle birlikte 15 ay sonra onu asarak ortadan kaldırdılar.
Üçüncü olarak nükleer bir güç olmanın kıyısına gelmiş ve Ortadoğu’nun en büyük üç ülkesinden biri olan İran’ın bu olayla birlikte çok ciddi bir prestij kaybına uğradığını ve savunma stratejisini planlayan kurmay heyetin, bu hatayı düzelteceğini bekleyebiliriz.
Dördüncü ve en önemlisi de içinde Reisi’nin bulunduğu düşen helikopterin enkazını Türkiye’den kalkan bir AKINCI TİHA’nın bulması ve bunun dünya kamuoyu tarafından milyonlarca izlenmesi olayı.
Eminim İran, bu konuda Türkiye’den yardım istediğine pek memnun olmamıştır. Fakat yaklaşık 15 saatte, içinde cumhurbaşkanının olduğu ve kendi topraklarında düşen bir helikoptere ulaşamaması İran’ı zor durumda bıraktı ve bizden yardım istemeye mecbur oldu.
Bununla birlikte Türkiye, savunma alanında önemli bir küresel aktör olduğunu, içeride ve dışarıdaki art niyetli muarızlarına göstermiştir.
Beşincisi ise bir taraftan Amerika, diğer taraftan İsrail ile görüştüğünü tüm dünyanın bildiği İran’ın bu kayıpları bölgede ve dünyada hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.
Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın ölümlerinin, ABD tarafından dört yıl önce Bağdat havaalanı yakınlarında vurulan Kasım Süleymani’nin ölümü kadar bile etkili olacağını sanmıyorum.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
-
Yaşasın hamas 5 ay önce Şikayet EtBence reisi yi öldüren hamaneyin bizzat kendisi nede olsa en yakın rakibi idiBeğen Toplam 2 beğeni
-
UYARI 5 ay önce Şikayet EtAbd Türkiye dahil bazı ülkeleri rusya ile ticareti artırmakla suçladı. Bu sadece suçlama değil. Askeri firmaların sayısını artırın, Çok ileri teknoloji kullanan bir teknoloji ordusu kurun, Bir tane de SADECE teknoloji firmalarının alt yapı desteğini sağlamakla görevili Askeri teknoloji bakanlığı kurun. Bu suçlama sıradan bir suçlama değil, Abd Türkiye ilişkileri çok ciddi bozulabilir.Beğen
-
YAHYALI 5 ay önce Şikayet EtBana göre; en önemli sebebi pasgeçmişsiniz...Ermeniztan lideri Paşinyan, Zengezur koridorunun açılmasını kabullenmek zorunda kaldı...Zengezur "KIRMIZI ÇİZGİMİZ" diyen İRAN'da belli şartlarda buna ikna edildi...Kesintisiz TÜRK KARAYOLU birliğinin kurulması, hem İRAN'da hemde TÜRK düşmanlarını rahatsız etti ve HELİKOPTER KIRIMA UĞRATILDI...Beğen Toplam 2 beğeni
-
misafir 5 ay önce Şikayet EtABD ile beraber, Irak ı böldük, ABD ile beraber Esadı indirmeye kalkıp suriyeyi böldük. Sıra demek ki irana geldi. Güzel. Sıra bize gelince kendimizi nasıl böldüreceğiz diye sığınmacı da doldurduk her şey hazır.Beğen Toplam 1 beğeni
-
SUM 5 ay önce Şikayet EtAmerika pkk pejak militanlarına öldürttü bunu bilmeyecek varmı çocuk bile söylerBeğen