Yeni bir dünya, yeni bir hukuk
Bir yandan, globalleşme olgusu nedeniyle, terörün, şiddetin, etnik katliamların, fetihçi politikaların tahribatlarını global düzeyde yaşıyoruz ama bir yandan da, bu tahribatlarla mücadele için gerekli uluslararası kurumları, hukuku, savaş güçlerini oluşturabilmiş değiliz.
Bir yandan, insan haklarının ve temel özgürlüklerin ulusal egemenlik hakkından daha kutsal olduğu ve bireyi mahalli despotlara karşı koruma altına almak için gerekirse uluslararası müdahalenin meşru olabileceğini kabul etme noktasına geldik; ama bir yandan da uluslararası müdahalenin koşulları ve sınırları konusunda sağlam ilkeler yerleştirmek, güvenilir kurumlar oluşturmak, böylece konunun reel politika alanında kötüye kullanımını önlemek için gerekli düzenlemeleri yapamadık.
Milli Devletler çağının temel ilkesi olan “iç işlerine karışmama” ilkesiyle global çağın “insan haklarının devlet egemenliğine üstünlüğü” ilkesinin arasında bir yerlerde sıkıştık kaldık.
1945’te “Galiplerin örgütü” olarak doğan Birleşmiş Milletler “barışı koruma” misyonunda tam olarak çuvallamış durumda. Globalleşen dünyanın kaderinin beş kodaman ülkenin iradesine verilmesi bütün dünya halkları için alçaltıcı ve kabul edilemez bir durum. Eğer globalleşme dediğimiz süreç barış içinde ilerleyecekse, bu sürecin ilelebet beş büyüklerin sultası altında ilerleyemeyeceği; global demokrasiyi, ülkeler arası eşit ilişkileri, ortak kararı, konsensüsu, karşılıklı iknayı, daha adil bir dünya talebini gündeme getirmenin, bunlar için diretmenin zamanı geldiği de epeydir ortada...
Ne var ki, herhangi bir sorunun teşhis edilmesi, ortaya konulması ve tartışılması, o sorunun çözümüne girişmek için yetmiyor. Bugünkü statüko belli bir güç dengesi üzerine oturuyor ve bu statükonun değişmesi için onu yaratan güç dengesinin değişmiş olması gerekiyor.
Ama bu da yetmiyor... Güç dengesindeki değişimi zamanında gören güçlü, kararlı ve güven duyulan bir önderliğin ortaya çıkması da şart. Bugün bu iki koşul da oluşmuş görünüyor ve sanırım artık dünya Birleşmiş Milletler konusunda sızlanma aşamasından harekete geçme aşamasına gelmek üzere...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM konuşması bu anlamda “zamanı gelmiş” bir değişim için verilen start işaretidir.
Devamı için tıklayın >>>