Gazze'ye yukarıdan bakmak
GİRİŞ 07.01.2009
GÜNCELLEME 07.01.2009
YAZARLAR
Kökü tarihin derinliklerine uzanan, yüzyıllar - on yıllar içinde çözülemedikçe karmaşıklaşmış, karmaşıklaştıkça müzminleşmiş, "sebep- sonuç" "etki-tepki" ilişkilerinin kısır döngüler halinde birbirine dolandığı; bin bir türlü parametrenin iç içe geçtiği büyük sorunların herhangi bir anında bir kesit alıp haklı-haksız değerlendirmesi yapmak, patlak veren herhangi bir güncel olayla ilgili olarak kurban-cellat saptamasına kalkışmak hem imkansızdır, hem de yararsız...
Tıpkı şimdi Gazze faciasında kimin ilk taşı attığını tartışmak gibi...
Böyle zamanlarda olaylar zincirinin son halkasına yapışıp kalmak ve o noktada bir hesaplaşmaya girişmek yerine güncel olayların üzerine çıkıp daha geniş bir perspektiften bakarak esas olanla tali olanı, geçici olanla kalıcı olanı ayırabilmek ve düğümün çözülmesi için asıl yakalanması gereken ucun neresi olduğunu anlayabilmek gerekir.
Şu anda Gazze üzerine yapılan bütün güncel politik, hukuksal, diplomatik, askeri değerlendirmeler, haklı-haksız tartışmaları orada ölen masum insanların parçalanmış görüntüleri yanında tali kalır. Evet, bugün esas ve acil olan sadece budur ve vicdanı olan herkes en kısa zamanda bizi insanlığımızdan utandıran bu katliamı durdurmanın yollarını düşünmelidir.
Bunun için Türkiye elinden geleni yapıyor, daha da yapmalıdır. Avrupa'nın şu utanılası suskunluğunu bırakması, Obama'yı iktidar yapan Amerika'nın vicdanının harekete geçmesi, İsrail içindeki barış yanlılarının seslerini yükseltmeleri, şimdiye kadar suskun kalan Arap ülkelerinin seyirci olmayı bırakıp sorumluluk almaları için mümkün olan her şey yapılmalıdır.
Ancak ondan sonra sıra, bu koca düğümün 60 yıldır bir türlü çözülememesinin ana kaynağını, temelde yatan sebeplerini irdelemeye gelebilir. Sıra bu noktaya geldiğinde, bu sorunun barışla çözülmesinin karşısına dikilen birbirinden fanatik ve birbirinden hayalci iki zihniyetle yüz yüze geliriz.
Bu hayallerden biri, Filistin halkını kıra kıra bitirmek, bitiremediklerini de diğer Arap ülkelerinde sürgün yaşamaya mahkum etmek; tarihi Filistin topraklarının tümünü ele geçirip o topraklar üzerinde Tevrat'ta yazılı olan Yahudi devletini kurma hayali...
Diğeri ise, 1948'de Filistin toprakları üzerinde gayrı meşru olarak kurulan İsrail Devleti'ni tamamen yok etmek, tarihi Filistin vatanını geri almak ve Filistin Devleti'ni kurma hayali. İşte 60 yıldır kıyasıya çarpışan ve birbirlerini güçlendiren iki fanatik cephe budur. Birbiriyle uzlaşmaz çelişki içindeki bu iki cephenin varlığı, derece derece diğer kesimleri de etkilemekte, her türlü barış teşebbüsünü dinamitlemeyi ve umutsuz bir savaşı sürdürmeyi becerebilmektedir.
Hayatın gerçekleri her iki hayalin de mümkün olmadığını gösterdiği halde "dava"larına fanatikçe sarılmaya devam eden bu iki fanatik mihrak bu düğümün çözülmesinin önündeki temel engellerdir. Bugün geldiğimiz noktada kimin hayalinin haklı ya da meşru olduğunun hiç ama hiç önemi yoktur.
Önemli olan, dünyanın bugünkü konjonktüründe her iki hayalin de gerçekleşme şansının olmamasıdır. Biraz sağduyu, ne Filistin halkının kıra kıra bitirilebileceğini, ne de İsrail devletinin o topraklardan koparılıp yok edilebileceğini anlamak için yeter. Barış, ancak bu iki realitenin da kabulü halinde ve hayalci fanatiklerin marjinalleştirip tecrit edilmesi durumunda gelebilir.
Barış, ortalarda bir yerlerde kurulacaktır. Ortalarda bir yerdeki o nokta taraflardan birine "hakkaniyetli" görünmeyebilir. Ama hakkaniyetli olup olmamasından daha önemli olan gerçekleşebilir olması, barışı sağlamasıdır. Çünkü bu dünyada bebelerin yaşama hakkından daha kutsal bir dava yoktur.
Böyle zamanlarda olaylar zincirinin son halkasına yapışıp kalmak ve o noktada bir hesaplaşmaya girişmek yerine güncel olayların üzerine çıkıp daha geniş bir perspektiften bakarak esas olanla tali olanı, geçici olanla kalıcı olanı ayırabilmek ve düğümün çözülmesi için asıl yakalanması gereken ucun neresi olduğunu anlayabilmek gerekir.
Şu anda Gazze üzerine yapılan bütün güncel politik, hukuksal, diplomatik, askeri değerlendirmeler, haklı-haksız tartışmaları orada ölen masum insanların parçalanmış görüntüleri yanında tali kalır. Evet, bugün esas ve acil olan sadece budur ve vicdanı olan herkes en kısa zamanda bizi insanlığımızdan utandıran bu katliamı durdurmanın yollarını düşünmelidir.
Bunun için Türkiye elinden geleni yapıyor, daha da yapmalıdır. Avrupa'nın şu utanılası suskunluğunu bırakması, Obama'yı iktidar yapan Amerika'nın vicdanının harekete geçmesi, İsrail içindeki barış yanlılarının seslerini yükseltmeleri, şimdiye kadar suskun kalan Arap ülkelerinin seyirci olmayı bırakıp sorumluluk almaları için mümkün olan her şey yapılmalıdır.
Ancak ondan sonra sıra, bu koca düğümün 60 yıldır bir türlü çözülememesinin ana kaynağını, temelde yatan sebeplerini irdelemeye gelebilir. Sıra bu noktaya geldiğinde, bu sorunun barışla çözülmesinin karşısına dikilen birbirinden fanatik ve birbirinden hayalci iki zihniyetle yüz yüze geliriz.
Bu hayallerden biri, Filistin halkını kıra kıra bitirmek, bitiremediklerini de diğer Arap ülkelerinde sürgün yaşamaya mahkum etmek; tarihi Filistin topraklarının tümünü ele geçirip o topraklar üzerinde Tevrat'ta yazılı olan Yahudi devletini kurma hayali...
Diğeri ise, 1948'de Filistin toprakları üzerinde gayrı meşru olarak kurulan İsrail Devleti'ni tamamen yok etmek, tarihi Filistin vatanını geri almak ve Filistin Devleti'ni kurma hayali. İşte 60 yıldır kıyasıya çarpışan ve birbirlerini güçlendiren iki fanatik cephe budur. Birbiriyle uzlaşmaz çelişki içindeki bu iki cephenin varlığı, derece derece diğer kesimleri de etkilemekte, her türlü barış teşebbüsünü dinamitlemeyi ve umutsuz bir savaşı sürdürmeyi becerebilmektedir.
Hayatın gerçekleri her iki hayalin de mümkün olmadığını gösterdiği halde "dava"larına fanatikçe sarılmaya devam eden bu iki fanatik mihrak bu düğümün çözülmesinin önündeki temel engellerdir. Bugün geldiğimiz noktada kimin hayalinin haklı ya da meşru olduğunun hiç ama hiç önemi yoktur.
Önemli olan, dünyanın bugünkü konjonktüründe her iki hayalin de gerçekleşme şansının olmamasıdır. Biraz sağduyu, ne Filistin halkının kıra kıra bitirilebileceğini, ne de İsrail devletinin o topraklardan koparılıp yok edilebileceğini anlamak için yeter. Barış, ancak bu iki realitenin da kabulü halinde ve hayalci fanatiklerin marjinalleştirip tecrit edilmesi durumunda gelebilir.
Barış, ortalarda bir yerlerde kurulacaktır. Ortalarda bir yerdeki o nokta taraflardan birine "hakkaniyetli" görünmeyebilir. Ama hakkaniyetli olup olmamasından daha önemli olan gerçekleşebilir olması, barışı sağlamasıdır. Çünkü bu dünyada bebelerin yaşama hakkından daha kutsal bir dava yoktur.
Gülay Göktürk - Bugün
YORUMLAR 8
TÜMÜ
-
metin yılmaz 16 yıl önce Şikayet Ethiç. Bu kadını hiç sevmiyorum ve hiç samimi bulmuyorum.Beğen
-
cemil şimşek 16 yıl önce Şikayet EtGülay Hanım. Çok kasmışın be abla. Yani malum bir terör devleti ve masum insanlar. Mesele basit çok karmaşık değil. Sadece orantısız güç var. Umarım anlamışsındır. Allah filistinlilere sabır versin. Siyonistlere prim vermemek lazımBeğen
-
ocakhanoğlu 16 yıl önce Şikayet Etgülay hanım! gazzeye aşağıdan bakın. her şey apaçık ortadayken; israil bu katliamı bütün dünyanın gözü önünde yapıyorken; kimin haklı kimin haksız olduğu belli iken; kimin zalim kimin mazlum olduğu belli iken; on gündür ölen hep mazlum filistin halkı iken; ne diye gazzeye yukardan bakıyorsunuz inin aşağı ve olaylara aşağıdan bakın. ve başlığınızda (EY DÜNYA DEVLETLERİ İSRAİL'E BU KATLİAMIN HESABINI SORUN) durdurmak yetmez hesap sormak gerekBeğen
-
Şahin DEĞİRMEN 16 yıl önce Şikayet EtSn: Mehmet Aslan hatırlatma. Sn Mehmet arslanın söyledikleribna Bulgaristendan Türkiyeye Göçenleri Kaçan olarak vatanını satan olarak anlama sebep oluyor yoksa Türklerde mi satıyor .. Yok senin bütün saçmalıklarına rağmen ben böyle düşünmüyorum. Çünkü sorun zaten Türk, Kürt, Arap, laz, çerkez, v.b. Kelimelerin güncel ve genellme yaparak kullanmaktan çıkıyor.Çünkü bu Irkçılığı körüklüyor o da Ümmet olama bilincini yok ediyor. ve sorunlar yumağı böyle başlıyor.Beğen
-
mert vidinli 16 yıl önce Şikayet Etaşağısı yukarısı. değişmez hep aynıBeğen