''Biz yaralı bir kuşuz''
Şu günlük tutma, belge bırakma işi suçluların psikolojik bir ihtiyacı galiba. Egoları güvenlik endişelerinin önüne geçiyor ve mutlaka yaptıklarının izlerini bir yerlerde bırakıyorlar. Mustafa Balbay da bu günlükleri, hayal ettiği darbe gerçekleşirse kendi katkılarını belgelemek için tuttu herhalde.
Düşünsenize, bir darbenin ertesinde, "Darbenin karargahındaydım" başlıklı bir kitap ne güzel giderdi...
Her neyse, benim Balbay'ın günlüklerini okurken dikkatimi çeken birkaç şey oldu.
Birincisi, Mustafa Balbay'ı hafife almışım doğrusu.
Onun, tipik bir "karargah gazetecisi" olduğunu, darbeci paşaların dizi dibinden ayrılmadığını, onların ağzının içine baktığını, onlar leb demeden leblebiyi anlayıp istek ve ihtiyaçları doğrultusunda haber yapmayı misyon edindiğini herkes gibi ben de biliyordum elbette.
Ama misyonu bundan ibaret değilmiş.
Günlüklerini okuyunca gördüm ki Balbay'ı basit bir "kalem eri" sanmak hataymış!
Evet, haber üretme babında bir dediklerini iki etmemiş ama sık sık bunun ötesine geçmiş. Darbeci generallere akıllar vermiş, yeri gelmiş eleştirmiş, yeri gelmiş teşvik etmiş, hatta kışkırtmış...
Şenuygur ve ekibini Hilmi Özkök'e karşı kışkırtmak baş görevlerinden biri olmuş mesela... Her fırsatta, "sizin bir numara ile sizin kafanızdakileri yapmak çok zor" "Siz tamam, bütün kuvvet komutanları tamam, bloksunuz, ama üstünüz olmayınca olmuyor, önce orada bir şey yapmak lazım" deyip durmuş.
Hatta bir keresinde, Hilmi Özkök'ü ekarte etmek için kafasında şekillendirdiği planı da sunmuş: "Olur, olmaz ayrı konu, şöyle bir senaryo düşünüyorum... Şimdi siz de söylediniz kuvvet komutanları blok, 4 kişi... Altında ordu komutanları, orgeneraller, korgeneraller blok, onun altında tümler, tuğlar blok, hepsi bir araya gelse ve dese ki; sizinle olmuyor..."
Sonra da bir güzel görev dağıtımı yapmış: Kara Kuvvetleri Komutanı Genelkurmay Başkanı olacakmış. Şenuygur Kara Kuvvetleri Komutanlığına, İzmir'deki Jandarma Komutanlığı'na geçecekmiş. İstanbul'dakini de artık ne yaparlarsa...
Neyse ki plan Şenuygur'un kafasına pek yatmamış.
X x x
Günlüklerde dikkatimi çeken ikinci nokta darbecilerin umutsuzluğu ve hüznüydü. En kararlı göründükleri anlarda bile aslında imkansızı istediklerinin farkındalar. Bütün konuşmalar dönüp dolaşıp medyanın kontrol altına alınması ve tek merkezden yönetilmesi konusuna geliyor. "Bu iş asıl medyayla olacak. Bazan ben medyayı da anlayamıyorum... Neler oluyor?" diyor içlerinden biri. Köprünün altından çok sular aktığını, eski darbe dönemlerinin tek merkezden yönetilen basının geride kaldığını, artık Türkiye'nin de çok sesli, çok parçalı bir basına sahip olduğunu kabul edemiyorlar bir türlü. Karşılarındaki çok seslilik karşısında nasıl da acz içinde kalıyorlar.
Bir de tabii, "gaflet içindeki halk" var... Eskisi gibi kolay dolduruşa gelmeyen, provokasyonları şıp diye anlayan ve her seçimde ağır bir şamar atan halk... Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığının, kendi zamanlarının geçtiğinin, tecrit edilmiş bir azınlık olarak kaldıklarının, zamanın sürekli aleyhlerine işlediğinin farkındalar; biraz da kumar oynar gibi, umutsuzca da olsa şanslarını son bir kez denemek istiyorlar.
Bu umutsuzluk, bu hüzün, 2002 seçimi ertesinde şöyle yansımış Balbay'ın notlarına:
"- Biz artık yaralı bir kuşuz
- Bir şey denedik, olmadı. Belki hayal gördük
- Toplum bizim düşündüğümüz noktada değil
- Yine de yapılabilir, ona bakmak gerekir
- İnsan çok üzülüyor, bunca çaba harcadık bir şey yapamadık."
Evet, hiçbir şey yapamadılar. Bundan sonra da yapamayacaklar.
Muhtemelen şu anda hep birlikte cezaevi koğuşunda Nazım'ın şiirini okuyorlar: "Sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..."
Türkiye'yi ilelebet karanlıkta tutmaya çalışanların diline ne de yakışıyor ama...
Gülay GÖKTÜRK - BUGÜN
gokturkgulay@yahoo.com
-
geldeyazma 16 yıl önce Şikayet EtGülay Hanım'a 2. Örneğin, eğitim konusunda, eğitimle ilgisi olmayan, ama karar veren, "Kesintisiz olacak! Meslek liselerine katsayı uygulanacak!" diye tehditle dayatanların oluşturdukları mağduriyetler.Bunların hepsinin kimler tarafından ve ne maksatla yapıldığı iyice deşifre olduğu halde, hala bu konu gündeme alınmayacak mı? Zalimin zulmü devam mı edecek? Örneğin, 28 Şubat'ı kötü tarif etti diye siyasi hayatı sonlandırılan bir vekilimiz vardı. Değerli Tokat Milletvekili Bekir SOBACI.Beğen
-
geldeyazma 16 yıl önce Şikayet EtGülay Hanım'a. "Bürokratik Oligarşi" nin yer altındaki uzantılarının her gün bir yenisi ortaya çıkan kirli çamaşırları, artık bu ülkede bir zamanlar nelerin kimler tarafından , millet hiçe sayılarak nasıl kotarıldığını iyice ortaya çıkardı. Artık sıra bunların yıllarca ihlal ettiği, üzerine yılan gibi çöreklendiği demokratik hakların iadesini ele almaya ve bunların aldığı kararlarla oluşmuş mağduriyetlerin hesabını sormaya, sembol kişilerin ismiyle yazmaya gelmedi mi?Beğen
-
geldeyazma 16 yıl önce Şikayet Etinadına akp !. Yıllardır "demokrasi" dedikleri halde, bu millete demokrasinin "de"sini bile çok gören, millete her türlü zulmü reva gören bu demokrasi üstü çetelerin kökünü kazımaya and içmiş cesur hukukçulara ihtiyaçları olan morali ve gücü vermek boynumuzun borcu haline geldiği için : İNADINA AKP !Beğen
-
yavuz özen 16 yıl önce Şikayet Etsen bir tanesin. ya abla sen varya sen, bir tanesin. ne güzel yazmışsın valla, inşallah bu darbe heveslileri ve onların postal yalayıcıları derslerini almışlardır. bende diyorumki bunlara son darbeyi vurmak için bu seçimlerde de akp nin arkasında duralım ve onları sonsuza kadar karanlıklarına gömelim. arkadaşın dediği gibi onlar aydınlık bir türkiyeyi istiyorlarsa kendilerini yaksınlar.Beğen
-
gedikli keçeciler 16 yıl önce Şikayet EtBALBAY. Gülay Hanım sizi yazılarınızdan dolayı kutluyorum.Bu M.Balbayın büyüklüğünden ziyade,bu paşaların Erbakan Hoca hükümetinin altından neçe suların aktığını hesaplayamamışlar.Allah tan bulsunlar Hocayı rahat bıraksalardı şu ülke güllük gülüstanlık olsa olmazmıydı.Kınıyorum 28 şubatcıları ve tüm geçmiş ve gelecekteki darbecileri...Gedikli OnbaşıBeğen