Hasan Cemal'i, Can Dündar'ı kime ne kadar ağladı ki?
Medyada işlerine son verilen gazetecilerin kişisel trajedileri ve işsizlik adına feryatları beni de üzüyor. Ama yaşananları "basın özgürlüğüne müdahale" olarak yutturmaya çalışmalarını ve meslek yaşamları boyunca yap(a)madıkları etik gazeteciliği işten çıkarıldıklarında hatırlamalarını hayretle karşılıyorum…
Kişisel yetersizlikleri, endişeleri, beklentileri, patronaj çıkarları ve otosansür gibi nedenleri görmezden gelip, "yutturamadıkları gazetecilikleri"ne "iktidarın baskısı"nı kılıf olarak göstermeleri "giderken kahraman olma" arayışından başka bir şey değil.
Sadece "mazlumuz, doğruyuz, susturuluyoruz, kovuluyoruz," yaygarası ile yetinmiyor ve sistematik olarak da propaganda yapıyorlar. Sosyal ağlar üzerinden takipçilerini manipüle etmeye, yalanlarını benimsetmeye çalışıyorlar.
Propaganda, zaten son dönemin popüler hastalıklarından ve muhalif kesimlerin başlattığı ya da sahiplendiği bir süreç olarak kendini gösteriyor…
Son dönem siyaset sahnesinde "sistemli bir propaganda" süreci yürütülüyor. Baş aktörlüğünü ana muhalefet yapıyor. Yaptıkları 1960 sonrasında, ortalama her 20 yılda bir tekrar ettirilen darbelerin çıkış
bahanelerini andırıyor.
"Despot, Hitler, baskıcı yönetim, anti-demokrat uygulamalar, polis devleti, ifade özgürlüğüne darbe vb" söylemleri dillerden düşmüyor. Ama bu kez "kazın ayağı öyle değil" çünkü davete icabet edecek "Ordu" yok.
Duygusal vedaları, son yazıları anlamak da mümkün ama yalnızca insani boyutunu… Ne de olsa on yıllarca o gazetenin köşesine kıyısına kokuları bile sinmiş, oradaki çalışanlarla arasında bir bağ oluşmuş… Mekâna ve insanları alıştıktan sonra oraları terk etmek, ahkam kestikleri köşeleri ve getirilerini bırakmak elbette hüzünlü vedalara sahne oluyor.
Medyada yaşananlara operasyon süsü vermeye çalışıyorlar. Gezi Parkı olayları ile ilişkilendirme gayretindeler. İfade özgürlüğüne darbe vurulduğunu iddia ediyorlar. Çünkü gazeteci, patron tarafından kovulduğunu söylerse beceriksiz, iktidarca kovulduğunu söylerse kahramanlıkla taltif ediliyor.
Yıllarca bunların yazdıklarını okuduk. Onların pencerelerinden baktık. Sormak gerekir hangi darbe döneminde, hangi haksızlıkla, hangi egemen gücün zulmüyle mücadele edip yüzlerinin akıyla çıktılar? Hangi demokrasi sınavını başarı ile verdiler? Patronlarının muhalif olduğu hangi konuya sahip çıkabildiler? Millete rağmen giriştikleri menfaat savaşlarının hangisinden pişmanlık duydular?
Burası Türkiye, yıllardır alternatif medya arayışına sahne olmuş ülkede, medya tek bir çalgıyı hep aynı ritimle çaldı. Medyada dengelerin değişip tek seslilikten çok sesliliğe geçişi hazmetmek yıllarca bu çarkı keyfince kullananlar için kolay değil, olmayacaktır da… Şikâyetlerinin arka planında bu nedenler var.
O kadar duygusallar ki timsah gözyaşlarını görünce gerçekleri bilenler biraz daha yalanın boyutunu anlıyor…
Kuruldukları köşelerinden eleştirdikleri iktidardan daha despot tutumları, beylik lafları, ülke menfaatiyle bağdaşmayan yazıları yazarken aynayı kendilerine tutmaya tenezzül bile etmediler.
Öyle bir medya çarkı düşünün ki "güçlenen siyasal iktidarın dengesini kaybettiğini ve otoriterleştiği"ni iddia ederken, kendi köşelerinden her biri birer "Gobel" olduklarına kör olsunlar.
Bunlar yalnız işin siyasetle alakalı boyutu… Reklam alamadıkları şirketleri haberlerle hedefe koyarken, vicdansızca saldırmalarını açmıyorum. Dini inançlar üzerinden linç kampanyalarını hatırlatmıyorum. Askeri vesayetin koltuk altında oturduklarını ima bile etmiyorum… Hangi kirli, bölücü çarkların içerisinde gazetecilik adına koşa koşa bölücülerin kapılarına koştuklarını anmak bile istemiyorum…
Listesini yapsam "buradan köye yol olur!"
Onlarca bin liralık maaşları ceplerine indirip, ellerinden şampanyaları lüks mekânlarda yudumlayanların, banka hesapları işadamları ile yarışanların, çalıştıkları kurumların bünyesinde muhabirleri maaş alamazken, sigortasız çalıştırılırken, tenkisat dönemlerinde onlarca, yüzlerce neredeyse asgari ücretle çalışan muhabirlerin işlerine son verilirken gazetecilik adına, dayanışma adına vicdanları hiç sızlamadı! Muhafazakâr medya zulüm altında inim inim inlerken kimse sesini çıkarmadı… Sözde devletin şekillendirdiği medyaya karşı olanlar, medyanın şekillendirdiği devletten hiç rahatsız değildiler...
Mağdur bir kesimin olduğu doğru ama bu mağdur kesim yıllarca Hasan Cemal'ler, Can Dündar'lar ve muadillerinin görmediği gazeteciler. Üstelik her biri de canla başla emekleri ile bu sektöre emek vermiş, bir kısmı sosyal güvencesiz çalışmış bir kısmı sarı basın kartı bile layık görülmemiş… Üstelik onların derdi "iktidara muhalefet değil gazetecilik" yapmaktı.
Şimdi kimse çıkıp da bana son dönemde medyada yaşananları operasyon olarak, ifade özgürlüğüne müdahale olarak yutturmaya, timsah gözyaşları dökmeye kalkmasın…
Hakan GÖKSEL / Haber 7
Hakan.Goksel@haber7.com
twitter.com/hakan_goksel
-
pandit 12 yıl önce Şikayet EtVALLAHİ ÇOK SEVİNDİM. Yavrucuğum , can dündar ,kendini adamdanmı sandında böyle abuk sabuk yazılar yazıpta milletin sinir uclarına dokunuyorsun. Pkk terör örgütü ile kandilde boy gösteren hasan cemal denen zatda .basın kimliği ile yaptı . sıradan biri olarak gitseydi tutuklanırdı .aslında tutuklanmalıdır da. Gelelim candündar denen zata, oda aynı dönemde patronuna ağlamış atmayın beni diye , o an affetmiş patronu, sonra gezi olayında. kanında vandallık olduğundan yerinde duramayınca sonucta kendisini kapıda bulu verdi. sonuc bu gibi yazarlara bu piyasada ekmek yok artık.Beğen Toplam 5 beğeni