12 Temmuz 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda 27 el bombasının bulunması ile başlayan, içerisinde muvazzaf subaylardan, gazetecilere, akademisyenlerden, sivillere, siyasilerden, işadamlarına yüzlerce insanın yargılandığı, onlarca klasör, on binlerce sayfadan oluşan iddianamelerin görüldüğü Ergenekon Davası'nda sona gelindi.

Mahkemenin kararı, verilen hapis cezaları, beraatlar kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul edeceğe benziyor. Önümüzdeki günlerde içimiz dışımız davanın kararları olacak ve "Ergenekon kusacağız!"  

Mahkemenin verdiği karar iki temel gerçeği gözler önüne serdi.

Bunlardan birincisi; devlet içerisinde bile olsa derin bir yapılanma olan "Ergenekon'un terör örgütü" olduğu tescillendi.

İkincisi de Türkiye'de "cuntacılığın, darbeciliğin ve darbe girişimlerinin cezasız kalmayacağı" görüldü.

Türkiye demokrasisinde tarihi bir eşik daha aşılmış oldu.

Yargılamalar sırasında gündeme getirilen iki tartışmayı hatırlatmakta fayda var. Aslında bu tartışmalar davanın görüldüğü 5,5 yılda meşru bir zemine oturmasına katkıda bulunuyordu.

Biri uzun tutukluluk süreleri, ikincisi terör örgütü tartışmaları…

Yargılamalar sırasında, kamuoyunun vicdanında "tutukluluğu" değil "gözaltındaki tutukluluk sürelerinin uzun olmasını" ve "PKK ile özdeşleşen terör örgütünü" değil "hükümete kastetmiş yapılanmayı kabul etmesi" davanın meşruiyetini sağlamıştı.

El bombalarının bulunmasından itibaren, Veli Küçük'ün gözaltına alınması, Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması ve Danıştay Cinayeti, bir avukatın bürosunda bulunan belgeler, İlker Başbuğ'un gözaltına alınması davanın kırılma noktalarından bazılarıydı.

Bundan sonrası için temyiz aşaması başlıyor. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesi yeni hukuksal sürecin basamakları olacak. Yargıtay'a giden davaların yerel mahkemelerdeki gibi uzamayacağı tahmin ediliyor.

Elbette bir de madalyonun diğer yüzü var. Mahkemenin gerekçeli kararı önümüzdeki günlerde açıklanacak. Bu tür davalar vicdanlara da seslendiği için duygusal tepkileri de ister istemez oluşuyor. "Bu cezayı hak ettiler" diyenler gibi "Cezaların çok yüksek ve adaletsiz olduğunu" öne sürenler de olacak.

Mahkemenin kararı sonrası siyasi mücadelenin daha çetin olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. "Geçmişteki darbe girişimlerinin neden yargılanmadıkları" da tartışılacak. Ergenekon öncesi "faili meçhullerde devletin nerede olduğu" sorulacak.

Tabi tüm bu yaşananlar siyasi tansiyonu yükseltse de yine sancılı bir demokrasinin yeni adımı olacak. Ergenekon'dan geriye doğru darbelerin sorgulanması gelecekte olabilecek darbe girişimleri için de hazırlıkların yapılmasını gerektirecek. Yani kamuoyu artık sivil irade üzerinde herhangi bir vesayetin kabul edilemeyeceğini benimseyecek ve Yeni Anayasa çalışmaları yeni bir ivme kazanacak.

Bundan sonrasında nelerin Türkiye'yi beklediğine dair öngörülerime gelince…

Ergenekon Davası'nda hakkında hapis cezası verilenler bazı hükümlülerin cezaları Yargıtay tarafından bozulabilir…

Toplumsal krizin artması halinde bir uzlaşı olarak Çözüm Süreci'ni de kapsayan yeni bir af gündeme gelebilir…

Yeni Anayasa yapımında süreç daha da hızlanabilir.

Başbuğ ile görev yapan Başbakan Erdoğan'ın da yargılanması gerektiği propagandası gündemi meşgul edebilir

Yeni Anayasa'ya destek verir bir görüntü çizen muhalefet partilerinin bu konuda muhalif söylemleri sertleşebilir…

Yargıtay süreci ile usul hataları yapılan davalar muhalif basın tarafından yargıya karşı yıpratma amaçlı kullanılabilir…

Yine hükümlü yakınlarının karar dolasıyla içerisinde bulundukları ruh hali psikolojik savaşın malzemesi yapılabilir…

Soğuyan Gezi olaylarına yeni bir ivme kazandırmak isteyenler için sağlam gerekçe olabilir  

Listeyi uzatmak mümkün…

Çetin bir mücadele dönemine giriliyor.

Özetle mahkemenin kararı sonrası bir gerçek var… Bundan sonra hiçbir darbe girişimi cezasız kalmayacak. Kim hangi mevkiiyi işgal ederse etsin yargı karşısında dokunulmazlığı olmayacak. 

Çünkü Ergenekon sonrası Türkiye artık eski Türkiye değil.

Hakan GÖKSEL   /  Haber 7
Hakan.Goksel@haber7.com
twitter.com/hakan_goksel