Babacan'ın şoförlüğü, Çağlayan'ın argoları
SÜRÜCÜ GÖZÜYLE BABACAN'IN YORUMU
Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz’ın ‘Tünelin ucunda bir ışık var ama o gelen arabanın farı da olabilir’ yorumu hala akıllardan silinmemişken bir yenisini Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ASO üyelerinin ziyareti sırasında söyledi.
Babacan, son ekonomik gelişmeleri 'Otobanda tam gaz giderken tek şeritli toprak yola geçtik...' şeklinde değerlendirdi. Babacan'ın bu benzetmesi ekonomi için hız kesmek ya da frene basmak gibi algılanabilir. Ama iyi sürücüler bilir ki otobanda son sürat gidilirken birden stabilize yola girildiğinde en son yapılacak şey frene basmaktır.
Frene basılırsı aracın takla atması kaçınılmazdır. İyi bir sürücünün yapması gereken de direksiyona iyi hakim olup gazdan ayağını çekmek ya da araç kaymaya başlamışsa, yeniden gaz vererek direksiyona sıkı sıkı yapışıp kontrolü elinde tutmaktır.
Babacan'ın bu açıklamaları fren gibi algılasa da ekonomide yapılacak olan sadece gazdan ayağı çekmekten ibaret olacaktır... Bunun da bir faturası mutlaka var. Önümüzdeki çeyrekte en çok tartışılan konulardan bir tanesi büyüme rakamları olacaktır.
Türkiye'nin zayıf da olsa olası bir durgunluğa girmesi durumunda alınan tedbirlerin büyük bir kısmını bir kenara bırakmak anlamına geliyor ki Türkiye için bu istenmeyen bir durumdur... Babacan büyümeyi riske atacak tedbirler içerisinde olmayacaklarını da açıklamalarında da belirtti. Medyanın hastalığı olan bir kısmını sunarak olayı çarpıtmak alışkanlık oldu. Halbuki o süreçte Babacan kendini ziyarete gelen sanayicilere güven verdi.
EKONOMİDE KEHANET HASTALIK MI?
Dünyada yaşanan krize dair bazı öngörüler, Roubini gibi ekonomistlere kahin sıfatının takılmasına neden oldu. Olacakları önceden analiz etmek ekonomiyle uzaktan yakından alakası olan her kişinin yapması gerekenler arasında yer alıyor.
Fakat son dönemde ekonomiye ilişkin olumsuz tahminler, söylenmeyeni az da ihtimal olsa dile getirme hastalığı bizde iyi ekonomist olmanın ölçüsü oldu. Verilerin derlenmesi ve buna dair tutarlı öngörüler ortaya koymak yerine, zayıf olasılıklar ciddi tehlikeler gibi önümüze sürüldü.
Bu tarz varsayımları ileri sürenlerin beklentisi 'ben söylemiştim' cümlesini kurduracak bencil yaklaşımlardan öteye gitmiyor. Ama maalesef ekonomiyi kehanetler yönetmese de psikolojileri etkiliyor. Yatırımcının davranış biçimleri de bu doğrultuda şekilleniyor.
Bu dönemlerde zayıf kehanetlerle ortaya sürülen ekonomideki psikolojik harbin hesabı ise sorulmuyor. Aynı gemide yol alanlar için tek olasılık küreği aynı yönde ve ileri çekmekten ibaret olmalıdır...
FIRSATÇILIKTAN KURTULMAK GEREKİYOR
Kriz dönemlerinde insanların kolay yoldan para kazanmak için yatırımlarını döviz ve altın gibi yatırım araçlarında değerlendirmesi konusuna önceki yazımda yer vermiştim.
Büyük çoğunluğumuz bu fırsatları elden kaçırmamak için dört gözle beklerken, para kazanmanın ahlaki bir davranış olması gerektiği ise gözlerden kaçıyor.
Hatırlarsınız ABD'de bir dönem CEO'ların aşırı harcamaları, şirketlerin har vurup harman savurmaları gündeme geldiğinde, dünyadaki gelirin adil ve eşit paylaşımının dünya ülkelerinin geleceği konusunda doğru yaklaşım olarak görülmüş ve bu dönemde yaşanan küresel krizin adı ahlaki kriz olarak adlandırılmıştı.
Kolay peynir ancak fare kapanında olur sözü bu durumu özetlemek için birebir bir tanımlama olur... Netice olarak para kazanmanın fırsat değil sağlam, sağlıklı ve uzun vadeli ve ahlaki bir eylem olması gözden kaçırılmamalıdır...
ALTIN FİYATLARI VE EMLAKTA BALON SÖYLEMLERİ
Altın fiyatlarının son 10 yılına bakıldığında sürekli yükselen bir trende sahip olduğu verilerle ortaya kondu. Fakat ABD'de Soros gibi büyük yatırımcılar altında balon oluştuğu gerekçesi ile ellerindeki altın fonlarını sattıkları ve tarım arazilerine yatırdıkları da ajanslara düşen haberler arasında yer aldı.
Altın fiyatlarına ilişkin dışarıda ve içeride yaşanan gelişmeler birbirini yalanlar nitelikte... Büyük fonlar dışarıda altını terk ederken, iç piyasada İstanbul Altın Borsası'nın 'Altına talep 2011 ve 2012 yılında devam edecek' açıklamaları kafaları karıştırdı.
Altın fiyatları bu dönemde rekorlara imza atıyor atmasına fakat altına olan bu ilgi azaldığında kimse altın fiyatlarının nereye kadar düşeceği öngörüsünde bulunamıyor. Güngör Uras gibi bu işin duayeni ekonomistler bile 'altın fiyatları nereye kadar düşer' sorusuna cevap vermekte zorlanıyor. Krizin güvenli limanı altın yakın bir gelecekte hem yatırımcısının hem de ülkelerin başına ağrıtacağa benziyor.
İkinci balon söylemi de emlak fiyatlarına dair ortaya atılıyor. Her ne kadar emlakta satışların kesilmesi ve balon ihtimali gündeme gelse de, örneğin konutta yaşanabilecek balon lüks konutları etkileyebilir, kredi faizlerinin artması talebi kısabilir fakat konutta balon ihtimali gündeme gelse de satışlar düşse de konut piyasasına bunların etkisi kısıtlı olacaktır.
Bunu en basit şekliyle kendi oturduğunuz konutlar üzerinde görebilirsiniz. 'Dün fiyatlar hangi seviyedeydi bugün hangi seviyede?' sorusunu cevapladığınızda size bu konuda bir fikir verecektir...
GSM OPERATÖRLERİ TELSİZ ÜCRETİ İLE Mİ KAR EDECEK?
GSM operatörleri birbiri ardına ön ödemeli ya da eski tabiriyle kontörlü hatlarda her ay telsiz ücretini alma kararları aldı. Kararı ilk alan operatör Turkcell'di Turkcell'i Vodafone izledi.
Gelen tepkiler ve abonelerin operatör değiştirme kararları, GSM operatörlerinin kararını erteletti. Kamuoyuna yapılan açıklamalarda gerekçe olarak, GSM şirketlerinin düşen karlılık oranları neden olarak gösterildi. Abonelerin bu konuya hiç sıcak bakmadığı ise bilinen bir gerçek ve akıllardaki soru aynı : Karlılık konusunda GSM operatörleri kala kala telsiz ücretlerine mi kaldı?
Aboneler arasında GSM operatörlerinin sillesini yemeyen abone yok denecek kadar az. BTK'nın geç de olsa aldığı tedbirler limit aşımları ve şok eden faturaların önüne geçti. Bu konuda da kurumu takdir etmek gerekiyor...
İŞSİZLİK VERİLERİ NEREDEN BAKMAK İSTERSENİZ ONU GÖRÜRSÜNÜZ
Türkiye'de 2011 yılı Mayıs döneminde işsizlik oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,6 puan azalarak, yüzde 9,4'e geriledi.Kentsel yerlerde işsizlik oranı yüzde 11,6, kırsal yerlerde yüzde 5,4 oldu.Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Araştırması, ''2011 Mayıs DönemiSonuçlarına (Nisan, Mayıs, Haziran 2011)'' göre, 2010 yılı Mayıs ayında 2 milyon 846 bin kişi olan işsiz sayısı, bu yıl aynı dönemde 2 milyon 550 bin kişiye düştü. İstihdam da 23 milyon 55 binden, 24 milyon 445 bin kişiye çıktı.
Ekonomik verileri yorumlarken ve kıyaslama yaparken baz aldığınız nokta size iyiyi de kötüyü de sunma şansı sunar... Örneğin bir önceki ayın verilerini esas alıp sonuç çıkardığınız gelişme olumsuz gibi algılanabilirken, bir önceki dönemi değerlendirmeye esas aldığınızda pembe tabloları karşınıza koyabilir...
Son işsizlik rakamlarını 2008 krizi öncesi 2006-2007 ve 2008 verilerine göre (bu üç yılda da işsizlik oranı yüzde 9,2 idi) değerlendirirseniz 2011 mayısında çıkan yüzde 9,4 oranı size işsizliğin yüzde 0,2 puan arttığını söyler... Diğer taraftan 2009 yılının Mayıs ayındaki yüzde 13,4 ve 2010 Mayıs'ında yüzde 11'lik oranlar ise size işsizliğin hızla düştüğünü söyler... Yine 2011 yılındaki bir önceki aya yani Nisan ayına baktığınızda oran yüzde 9,9'dur.
Netice itibariyle 2011 Mayıs'ında işsizlik geçen yılın aynı dönemine göre yüzde yüzde 1,6 geçen aya göre ise yüzde 0,5 düşüş gösterdi. Bu tablonun kötü tarafından bakmak yalnız istihdam hızındaki yavaşlama olarak görülebilir. Tabi mevsimsel etkiler gibi verileri de dikkate almak gerekir. Ama geçen yıla göre mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik rakamlarına gelince 13 bin kişi daha az istihdam edilirken, işsiz sayısı da 60 bin kişi arttı. Yine mevsimsel etkilerden arındırılmış istihdam oranı 0,1 puanlık azalma göstererek yüzde 44,8, işsizlik oranı da yüzde 0,2 artışla yüzde 10,2 oldu. Burada küresel ekonomide yaşanan gelişmeleri ve bunların Türkiye'nin büyümesi üzerindeki etkilerini gözden kaçırmamak gerekirken aynı zamanda diğer ülkelerdeki işsizlikteki rekor artışları da unutmamak gerekiyor
ÇAĞLAYAN'IN SON DÖNEMDEKİ BENZETMELERİ
Bir önceki hükümet döneminde Dış Ticaretten sorumlu Devlet Bakanlığı yapan yeni kabinede de ekonomi bakanı olarak görev alan Zafer Çağlayan basında söylediklerinin fazla yer bulamamasından mı bilinmez, açıklamalarında ilginç benzetmeler ve ifadeler ile ön plana çıkmaya başladı.
Belki bazı tabiler halkın yapılanları anlamasında faydalı olabilir ama yine de olumsuz anlamlara gelecek ifadelere haddim olmayarak dikkat etmesinin daha iyi olabileceğine inanıyorum.. Yalnız altını çizmeden de edemeyeceğim Çağlayan reel sektörün kalbinden gelip siyasete giren biri olarak elinden gelenin fazlasını yapmak için canla başla çalışan bir bakan, bunu da gözardı etmemeli...
İşte Çağlayan'ın ilginç sözlerinden birkaç örnek:
”Maalesef bizim ihracatçılarımızda ‘orası çok uzak nasıl satıyım?’, ‘dünyanın Amerikası, nasıl satılır?‘
“Gelin motor fabrikasını Türkiye'ye kurun. Sakın geç kalma, erken gel”
“Faiz lobisi faizlerin artması yönünde çaba gösterdi. Merkez Bankası yönetimi, faiz artırımı konusunda goygoya fazla gelmedi”
'Fitch yine Fitch’liğini yapmış'
Ama Türkiye böyle bir ortamda, bazılarını acıtacağını bildiğim halde söylüyorum ekonomisi kaya gibi kaya. Taş gibi. Ben bunu söylüyorum bir köşe yazarı kendine vazife çıkartmak için kalkıyor diyor ki 'bu ekonomi bakanı Türkiye ekonomisi için kaya gibi' diyor. Ne diyeyim senin hatırın için 'kum gibi' mi diyeyim. Kaya gibi tabii. Ben ülkemin ekonomisini elimdeki rakamlarla görüyorum. Ama senin hatırın için sırf hükümeti kötülemek için, sırf Türkiye'ye kötülemek için niye ben olduğundan farklı bir şey söyleyeyim. Bakın bunlar Türkiye'de artık nesilleri tükenmiş 3-5 köşe yazarıdır.''
KÖŞEMİZİ ZENGİNLEŞTİREN BAŞLIKLAR
Köşemizi zenginleştiren başlıklar arasında bu hafta yorumsuz olarak sunacağım iki reklam var. Bunlardan biri Ak Parti'nin 10. yıl reklamı diğeri de Avrupa Basketbol Şampiyonası için NTV'nin hazırladığı reklam...
Kitap tavsiyemiz bu defa Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan .... olacak.
Sosyal sorumluluk projelerinde yeni bir projeden ziyade Afrikaya yapılacak yardımlara ilişkin CHP'li Muharren İnce'nin, Ramazan ayında insanların iyi niyetini baltalayacak açıklaması tepkim var.
Ve son olarak da ilk yazıma ilk mesajı gönderen okuyucumun 'Tüketici hakları' na ilişkin 3 sorusuna cevap vereceğim...
AK PARTİ Bİ'DAHA'SI NTV'NİN EUROBASKET REKLAMI
Ak Parti seçim döneminde hazırladığı reklamın ikinci versiyonunu bu kez sözsüz olarak ve farklı müzik aletleri ile sundu. Fikir bana direk Doğa İçin Çal kampanyasını çağrıştırdı. Ama ondan etkilendiğini söylemek büyük haksızlık olur. Reklamda toplumun her kesiminden insanın ellerinde Türk ve Ak Parti Bayrakları ile bir alanda toplanmasını konu alan reklam yine çok beğenilecek gib... Yürüyenler arasında eline Türk bayrağı tutuşturulan kamufulajlı asker ise gözlerden kaçmıyor. Zaten süre olarak da birkça saniye görüntü ekranda tutularak vurgulanmış... Her ne kadar mesaj anlamı yüklenmeye çalışılsa da esnafı ile genci, yaşlışı sivili askeri hep birlik olma mesaj verilmiş... Alkışlar Ak Parti reklamına...
NTV'de yayınlanan Avrupa Basketbol Şampiyonası reklamı ise ayrı bir çekicilik uyandırıyor. Ses teknolojileri kullanılarak milli basketbolcularımızın yaptıkları açıklamalar ve maç sunan spikerin sözleri estetik biçimde bir müzik eşliğinde kullanıldı. Son dönemde NTV'nin bu tür organizasyonlara ilişkin hoşa giden reklamları dikkatlerden kaçmıyor.İzleyiciye de zevkle izlemek düşüyor....
SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ
Türkiye bir önceki yazıda da değindiğimiz gibi Afrika kıtasında yaşanan açlık ve kıtlık için seferber oldu. Gerek devlet kanalıyla, gerekse sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yediden yetmişe tüm Türkiye seferber oldu. Fakat Kızılay Başkanı Tekin Küçükali'nin sağlık nedenleri ile istifa etmesini fırsat bilen CHP'den çok talihsiz bir açıklamalar geldi.
CHP'li Muharrem İnce'nin 'Somali'ye yardımdan yeni bir Deniz Feneri mi çıkacak acaba? Diyanetmatik'ten toplanan paraların denetimini kim yapıyor?' gibi iyi niyetli olmadığına inandığım açıklamalar tutarsızdır. Herkes bilir ki yapılan bağışlar gerek GSM operatörlerinde gerekse bankalarda kayıt altındadır. Siyaset olsun diye varsayımlar ya da kurgular üzerinden değil İnce'nin bir bildiği ya da belgesi varsa hukuk üzerinden bu gerekçesini ortaya koymalıdır.
KİTAP TAVSİYESİ
"Şirketlerin hem sosyal hem de çevresel sorumluluk almalarını beklemekle çok mu şey istiyoruz? Ya da çocuk ve yaşlı bakımı ticari olarak sağlandığında, tırnak içinde bakım, başka bir metaya mı dönüşüyor?"
Ekonominin insan kontrolünün dışında işleyen soğuk ve kalpsiz bir sistem olduğuna inanan birçok kişi bu sorulara “Evet” yanıtını verecektir. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan bu coşkulu ve sezgisel/öngörülü çalışmada, Julie A. Nelson, bize ekonomik hayatlarımızın ahlaki değerlerimiz ve insan ilişkilerimizden bir biçimde ayrı olduğunu söyleyen teorileri çürütüyor.Bir manifestodan eksik kalır yanı olmayan Hayatımızdaki Ekonomi kitabı okuyucuların ekonomiye bakış açılarını, olasılıklarını ve ekonominin içindeki yerlerini tazeleyecek ve esin kaynağı olacak. Hayatımızdaki Ekonomi Yazan: Julie A. Nelson 123 sayfa, 9 TL Yapı Kredi Yayınları
SEVGİLİ BASIN BUNU DA YAZIN DEDİKLERİNİZ
İlk yazıma teveccüh edip okuyan okuyan ve zahmette bulunup 'noter tasdikli yorumcu' takma adıyla yorum yapan okurumuz "mesela marketten mağazadan çok kıymetli kırılabilecek bir ürün satın alıyoruz mağazadan çıkmadan kırıldı kim sorumlu? ya da yerler çok kaygan, alış veriş merkezinde, düştük ayağımız kırıldı veya alışveriş ederken çantamız çalındı mağazadan hak talep edebilir miyiz? bunlar pek bilinmiyor." sorularını yöneltmişti ben de bu konuyu TÜKODER yani Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı Av. Şükran Eroğlu'na sordum Eroğlu'nun cevapları umarım okurumuzu tatmin eder...
Bir ürünü mağazadan ya da marketten aldığınızda ve elinizdeki ürün mağazadan çıkmadan düşüp kırıldığında ya da zarar gördüğünde iki ihtimal gündeme geliyor. Şayet ürünün kendi eksikliğinden ya da kusurundan kaynaklanan bir durum söz konusu ise örneğin, kulpu çatlak ya da kutusu sorunlu vs bu durumda zararı işletme sahibi üstleniyor. Fakat sorun tüketiciden kaynaklanmışsa ürünün tamiri mümkünse tamirat bedelini değilse fiyatını ödemek zorundasınız. Teşhirdeki ürünler için de aynı durum geçerli...
Örneğin bir mağaza ya da AVM içerisinde düştünüz ve bir yerinizi kırdınız burada da iki ihtimal var. Mesela işletme şayet yere bir şeyler dökülmüş ve temizlememişse zemini kaygan bırakarak tedbir almamış ise işletme sorumlu oluyor. Ama örneğin olay tüketiciden kaynaklanıyorsa, konulan uyarı levhalarına uymamış ve başına bir kaza gelmiş ise bu durumda da müşteri sorumlu tutuluyor
'Alışveriş yaparken çantamız çalındı mağazadan hak talep edebilir miyiz?' sorusuna gelirsek. Böyle bir durum olursa yine iki ihtimal var. Şayet çantanızı siz bir yerlerde bırakıp çaldırmışsanız bu durumda sorumluluk tüketiciye ya da müşteriye ait. Ama siz tedbiri almışsanız ve çantanız bir mağaza içerisinde çalınmış ise bu kez işletme sahibi bu zararınızı karşılamak zorunda... AVM'lerin otoparklarında meydana gelecek hırsızlık olaylarında AVM'ler sorumlu iken örneğin AVM içerisinde bir hırsızlık olayı gerçekleşmiş ise AVM yönetimi bu durumda sorumlu tutulamıyor.
Peki Tüketici böyle bir durumla karşılaşırsa ne yapacak?
Böyle durumlarda tüketici ya da müşteri önce söz konusu mağazaya başvurup sonuç almayı deneyecek... Şayet sonuç alamazsa tüketici derneklerine bu sorununu iletebiliyor... Peki tüketici dernekleri bu durumda ne yapıyor derseniz, ilgili işletmeye ihtar yazısı gönderebiliyor ya da tüketici adına davacı olabiliyor. Son olarak da tüketiciler ya da müşteriler, illerde valilik binalarında ilçelerde ise kaymakamlıklarda bulunan hakem heyetlerine başvurabiliyor. Belli bir limitin üzerindeki anlaşmazlılara ise tüketici mahkemeleri bakıyor...
Yukarıda sözünü ettiğimiz Tüketici dernekleri bağışlarla ayakta durduğu için ihtar dilekçeleri ya da dava için tüketiciden cüzzi bir miktar para talep edebiliyor. Bu rakam 10 lira ile 15 lira arasında değişiyor... Ama şöyle de bir imkan sunulmuş örneğin TÜKODER'e yıllık toplam 25 lira ödeyerek 1 yıl boyunca bu haklardan yararlanıp haklarınızın aranmasına yardımcı olabiliyorlar...
www.twitter.com/hakan_goksel
-
noter tasdikli yorumcu 14 yıl önce Şikayet Etmagazin yazsaydınız yorum yağardı. ekonomi köşesi benden başka kimseyi ilgilendirmiyor ; kimsenin sorusu endişesi görüşü yok ne yapalım.neyse bir şikayetim var. klima bakım diye servis geliyor iki tık tık bir fıs fıs 85 lira alıyor. birisi tavsiye etti ispirto aldık diğer klimaları kendimiz temizledik.Beğen
-
murat BİNGÜL 14 yıl önce Şikayet Etaçıklama ihtiyacı. güzel yazınız için teşekkürler fakat yazınızın sonlarına doğru -Yine değerli bir eşyanızın çalınması- diye başlayan paragrafın başı ile sonu birbirine uymuyor sanki ya ben yanlış anladım ya da bir yazım hatası var teşekkür ederimBeğen