Borsadan kriz çıkaranlar, ezber bozun!
Türkiye İstatistik Kurumu 29 Ağustos tarihinde yatırım araçları, borsa, döviz ve altının Ağustos ayı performansını açıkladı. Ağustos ayında dış kaynaklı (ABD ve AB gibi) etkilerle Türkiye piyasalarında panik havası yaşandı.
Bu kaos ortamından en fazla etkilenen İMKB oldu. Ağustos ayının galibi altın olurken dövizde yaşanan dalgalanmalar az da olsa yatırımcının yüzünü güldürdü.
TÜİK verilerine göre İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB) işlem gören hisse senetleri Ağustos ayında ortalama yüzde 13,40 oranında değer yitirdi. Borsa 63 bin seviyelerinden 51 bin seviyelerine kadar indi.
Dolar yatırımcısına yüzde 3,80 kazandırırken avrodaki getiri oranı yüzde 4,79 oldu. Ağustos ayı 'güvenli liman' olarak tanımlanan altın için ise rekorlar ayıydı. Altın Ağustos ayında yatırımcısına yüzde 16,24 kazandırdı. Tahvil, aylık mevduat, hazine bonosu, hazine bonosunun getirisi ise yüzde 1'in altında kaldı.
Bu tablo karşısında erken pozisyon almış yatırımcı rekor fiyatlara ulaşan altınını bozdurdu. Döviz saklayan artan kurla birlikte kazancını artırdı. Borsadaki yatırımcı geçen aya göre hayal kırıklığına uğradı. Geç kalmış yatırımcılar da altına mı dövize mi gideceğine karar veremedi. Fırsat treni kaçtı.
Eylül ayında 'hangi yatırım aracı?' sorusuna verilecek cevap Ağustos ayına bakılıp yapılırsa yatırımcının yanılması muhtemel... Yatırımcı verileri iyi okumalı ve yükselene değil düşene yatırım yapmalı. Altında yine dalgalanmalar meydana gelse de eski rekorlara çıkacağını beklemek yatırımcısını üzebilir.
Borsada ise yatırımcının yüzde 14'lük kayıba bakıp kaçmak yerine, farklı sektörlerden birkaç hisseye riski dağıtarak yatırım yapması kazandırabilir...
Ya da mevcut TL pozisyonu bozulmadan mevduata dönüştürülüp kar payı ya da faiz getirisi ile bir süre sabit kalınır. Kazancım az olsun, ama sürekli olsun diyenler için tahvil ya da bono da değerlendirebilir... ABD ya da AB kaynaklı dış şoklar ve resesyon riski söz konusu beklentileri bozabilir... Dış kaynaklı şokların da Türkiye'ye etkilerinin sınırlı olacağını da akıldan çıkarmamak gerekiyor...
NOBELLİ KARAMSAR EKONOMİSTLER NEDEN SEÇİLİR
Borsadaki yüzde 14'lere varan kayıplar ve altındaki balon olup olmadığı hala tartışılan rekor fiyatlar, kriz tellallarını ekmeğine yağ sürdü. Borsa, Türkiye ekonomisi için temel göstergeler arasında yer almamasına rağmen bazı uzmanlar tarafından temel parametre kabul edilip üzerine kriz senaryoları yazılıyor ve güçlü delil olarak sunulmaya devam ediyor.
Burada borsanın ekonominin durumu için temel bir veri olmadığının altını çizmek gerekir.Büyük çoğunluğunu yabancı yatırımcıların sahip olduğu hisselerin getirisi ya da götürüsü borsadaki şirket değerlerini etkilese de reel sektörü birebir etkilemediği için ekonomi hakkında göstergelerden sadece birtanesidir. Piyasaları borsaya bakarak yorumlamak eksik ve yanlış yaklaşımdır.
Böyle bir kabul ile hareket etmek borsa hızlı düştüğünde büyük kriz anlamına gelir ki bunun sağlıklı bir ekonomi verisi sayılamayacağını geçtiğimiz yıllarda yaşadık. Borsada aşırı dalgalanmalar sadece yatırımcısını üzdü. Ekonominin ise sağlam duruşu bozulmadı. Borsa ülke ekonomisi için hiçbir zaman temel ve tek parametre olmayacaktır. Geçmiş ekonomi yönetimlerinin refleksleri ile hareket eden ekonomistler, piyasa yorumcuları ise ezberlerini değiştirmelidirler...
'Borsaya bakıp ekonomi krize girdi' diyenlere en iyi cevabı geçtiğimiz hafta reel sektör ve finans sektörü verdi. Özel ve kamu sektörünün bankaları Türkiye için risk görmediklerini hatta ekonominin daha sağlam olduğu açıklamaları yaptı. İki sektörden birbiri ardına gelen açıklamalar 'Türkiye için kaygı yok' mesajını verdi.
Ekonomi yönetimi de aynı görüşü her fırsatta dile getiriyor. Sadece psikolojik telkin ile ekonomi yürümediğini bildikleri için ekonomik verileri ortaya koyup 'durumumuz budur' açıklamaları yapıyorlar.
Sadece piyasa aktörleri ve ekonomi yönetimimiz değil, amiyane tabirle 'elin yabancısı' da bizdeki karamsar ekonomistler, yorumcular ve köşe yazarları gibi bakmıyor olaya...
Dış dünyadaki uzmanların da vurgusu Türkiye'nin sağlam temeller üzerinde olduğu üzerine oluyor. Ama bizdeki bazı medya kuruluşları Roubini gibi, Strigltiz gibi nobel ödüllü ekonomistleri özellikle servis etmeye gayret ediyor... Çünkü bu ekonomistlerin tahminlerini ağırlıklı olarak kötümser senaryolar oluşturuyor. Krizsever ekonomistlerimizin de ekmeğine yağ süren durum tepe tepe kullanılacak malzeme oluyor. Nobelli tek ekonomist bunlar olmadığı gibi yine bu alanda Nobel almış ve Türkiye'ye bakış açıları farklı ekonomistler de bulunuyor, tabi görmek isterseniz...
Örneğin 29 Ağustosta nobel ödüllü 18 ekonomistten biri olan Prof. Edmund Phelps gibi Türkiye ekonomisi için "ABD’deki ikinci bir durgunluğun Türkiye’ye ihraç edileceğini düşünmüyorum. Türkiye’nin son yıllarda çok büyük başarı gösterdi. ABD’de bir durgunluk olursa Türkiye bunu hiç hissetmez demiyorum ama bu Türkiye için bir felaket olmaz” dedi. Yine nobelli bir başka ekonomist Prof. Edward Prescott “Şu andaki politikalarını takip ederse Türkiye daha da iyi olacaktır” gibi açıklamalar nedense görmezden geliniyor.
Bazı medya kuruluşları Financial Times, Economist gibi uluslararası dergilerdeki, köşe yazarlarının ya da ekonomistlerin yorumlarını; yani subjektif görüşleri; objektif durum tespiti gibi sunuyor.
Türkiye ekonomisine dışardan bakanların gördüğünü bizdeki bazı köşe yazarları ya göremiyor ya da görmek istedikleri ile yetiniyor...
Özetle ABD ve AB'de meydana gelecek resesyon riskinin Türkiye'yi etkilemeyeceğini beklemek elbette 'Polyanacılık'tan başka bir şey olamaz. Fakat bu etkilerin Türkiye için resesyon, kriz anlamına geleceğini söylemek başlı başına spekülatörlük anlamına gelir.
RESESYON RİSKİNİN GETİRİSİ
ABD'nin borçlanma tavanını yükseltmesinin ardından gözler ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke'nin açıklamalarına çevrilmişti. Bernanke yeni paket olacaksa da bunun açıklanma döneminin Eylül ayı ortaları olduğunu işaret etti.
AB krizinde durum ise biraz daha sıkıntılı olmasına rağmen ikinci çeyrek büyüme rakamları Almanya, İspanya, İngiltere, İtalya, Fransa gibi AB'nin en büyük ekonomileri resesyona yakın bir büyüme oranlarına ulaşmayı başarabildi. Beklentim bu ülkelerin gelecek çeyrek dönem performansları mutlaka bu oranların üzerine çıkacaktır.
Kısacası AB ülkeleri bir taraftan kemer sıkarken bir taraftan da büyümek için elinden geleni yapacak. Geç kalındığı için bulunan çözümlerin etkin olması için hem yaptırımlar artacak hem de paketlerin hacmi büyütecek. Bu da iyileşme sürecini hızlandıracaktır.
Geçtiğimiz hafta IMF başkanı Lagarde AB ülkelerine acil çözüm çağrısında bulundu. 30 Ağustos'ta da IMF Almanya hariç AB ülkelerinin büyümesini aşağı yönlü revize etti. Kısacası gecikmiş bir AB var fakat henüz kaybetmedi...
Bu hafta ise dünya piyasalarında iyimser rüzgarlar birbirini izledi. ABD'den gelen haberler Asya ve Avrupa borsalarında iyimserliği ön plana çıkardı. Pozitif durum göreceli olarak da Türkiye piyasalarına yansıdı İMKB yükseldi.
Ramazan Bayramı tatili dolayısıyla İMKB'de yarım gün işlem yapıldı. Bu tatil Türkiye'ye de nefes aldırdı. Dünyadaki petrol talebi artması fiyatları yükseltse de ekonomiler konusunda iyimser mesajlar verdiğini de unutmamak gerekir.
Özetlersek.... ABD'de ve AB'de belirsizlik ortamı çözüme kavuşursa Türkiye için yeni fırsatlar dönemi başlayabilir. Karamsar olmadan ve sadece pembe gözlüklere de bağlı kalmadan 'bekle gör' pozisyonu almak sağlıklı olacaktır...
Ramazan Bayramınızı ve Zafer Bayramınızı tebrik ederim...
Twitter: hakan_goksel