Hakan Göksel
Hakan Göksel
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

ABD'nin twisti, Venice'in reklam gafı ve ısrarım!

GİRİŞ 24.09.2011 GÜNCELLEME 24.09.2011 YAZARLAR

PANİK YERİNE BEKLE GÖR

Dünyanın gözü kulağı geçtiğimiz hafta ABD Merkez Bankası Başkanı Bernanke'nin yapacağı açıklamalardaydı. İki kez parasal genişleme gerçekleştiren FED'den yatırımcılar yeni bir parasal genişleme bekliyorlardı. FED bu kez parasal genişleme yerine 'Twist Operasyonu' adı verilen kararını açıkladı.

Buraya kadar anlattıklarımıza açıklık getirirsek. Piyasadaki yatırımcılar ABD Merkez Bankası'ndan parasal genişleme (parasal gevşeme de deniyor) yani piyasaya bankalar aracılığıyla para sürmesini bekliyordu. Amerikan Merkez Bankası'da ekonominin çarklarının yürümesi, ekonomik büyüme, piyasalar güven verme adına ve uzun süreli faiz artışı olmayacağını taahhüt etmek için 'Operation Twist' yani piyasadaki 3 yıldan kısa vadeli tahvilleri satarak yerine 6 yıldan uzun ve daha düşük faiz oranlı tahvilleri ve 30 yıllık tahvilleri koyacağını açıkladı. 

Kısaca ABD baktı ki daha önce iki kez parasal genişleme yoluna gitti fakat resesyon riskinin önüne geçemedi. Parasal genişleme de enflasyonist baskıları artırınca mecburen 'Twist' operasyonunu gerçekleştirdi. Dünyada dolara dair sıkıntıların olması ihtimali de yatırımcının panikle dolara sarılmasına neden oldu.  

Tüm dünya piyasaların buna gelişmekte olan ülkeler de dahil panik havası yaşandı. Dolara hücum edilmesi bütün ülkelerin yerli para birimlerinin değerini düşürürken doları da daha değerli hale getirdi. Avrupa, Asya ve ABD borsaları ile bizim borsalarımızda da büyük oranlarda kayıplar oluştu. Bunun nedeni de yatırımcıların gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımlarını çekip yerel para cinsinden dolara çevirmeleri oldu. Çünkü dolar borçlusu yatırımcılar açık pozisyonlarını kapatmak istedi. Merkez Bankalarından dolar talebi karşılanamayınca serbest piyasaya yöneliş oldu. Bu da dolar karşısında diğer para birimlerini düşürdü 

Yatırımcı, yükselen dolar karşısında ne borsalara ne de emtiaya yatırım yapabildi. Çünkü ellerindeki emtiaları ve hisseleri satarak dolara çevirme yoluna gittiler. Emtia fiyatlarında da başta altın olmaz üzere yüksek miktarda kayıplar meydana geldi. Altın uluslarası piyasalarda 1700 doların altına kadar indi... Deyim yerinde ise yatırımcı elini hangi yatırım aracına atsa orası kurudu. 

İMKB DOLAR VE ALTIN NE OLACAK?

İMKB'de de bir gün öncesinde Standart and Poor's'un yerel para cinsinden kredi notunu iki basamak yükseltmesi ile yükseliş trendi Amerika'nın Twistine kurban oldu. Kısa vadeli al-sat yapan yatırımcılar hayal kırıklığına uğradı. Tabloya diğer tarafından bakıldığında İMKB'de 55 bin 500 54 bin 800 seviyeleri destek olarak kabul edildiğinde 56 bin 400'lerde kapanan borsa hala kısa vadeli olmasa da 1 ay gibi uzun vadeli yatırım yapacaklar için umut vaat ediyor. Tahminin borsanın gelecek hafta yine yukarı yönlü seyir izlemesi...

Dolarda ve Avro'da ise durum biraz daha farklı. Panik alımları ile tüm zamanların rekorunu kıran dolarda yönün aşağı yönlü olacağına inanıyorum. Avrupa'da yaşanan borç krizi, kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirmesi, Yunanistan için konuşulan temerrüt ya da iflas senaryoları yatırımcıya bağıra bağıra mesajını veriyor. Önümüzdeki dönemde Avro'daki düşüş eğiliminden etkilenmemek için yatırımcılara TL'ye çevirmeleri önerilebilir... 

Bir süredir altın fiyatlarında yaşanan balonu bu köşeden sık sık dile getirmiştim. Bu öngörü de gerçekleşti. Altında uluslararası piyasalarda ons fiyatında 1660 dolar seviyeleri öngörülüyor. Bu da altın için önümüzdeki günlerde düşüşün süreceği anlamına geliyor. Bu durumun yıl sonuna doğru değişeceği bilgisini de vermek isterim. Altına yatırım yapacaklar için Ekim ve Kasım ayı satın alma dönemi olarak kabul edilebilir...    

İÇ TÜKETİM VE KREDİ MUSLUKLARININ AÇIN DEDİM OKUR KIZDI AMA

Yazdığım son iki yazıda Avrupa'da 'delirmiş gibi girecek piyasa arayan fonlar için en doğru adresin Türkiye olabileceğinden bahsetmiş ve faiz artırımına gidilmeksizin bu paranın çekilebileceğini yazmıştım. Yazıda ekonomi yönetiminin gelen fonları reel sektöre çekebilmek için hızlı adımlar atması gerektiğini belirtmiş ve KOBİ'lerde dahil halka arzlara hız verilmesi gerektiğine vurgu yapmıştım. 

Merkez Bankası'nın faizlere dokunmamasını reel faizin sıfırlanmasına yönelik hamle olarak değerlendirmiş, Türkiye'nin ihracatının Avrupa'daki krizden alacağı darbeye dikkat çekerek bunun telafisinin içeride tüketimi artırmak ve kredi musluklarını açmak olduğunu öne sürmüştüm. 

Cari açığa getireceği yükün de dışardan girecek yabancı fonlarla dengelenebileceğini paylaşmıştım. Yazıma gelen okur yorumlarında bir takım itirazlar vardı. 

Bir okurumuz, yerli üretimin teşvik edilmesini, bir diğeri tasarruf kavramını unuttuğumu, bir başkası insanların taksitlerle borca mahkum olacağını ifade etti. Bir okurum da cari açık ile ilgili akaryakıt vergilerinde indirime gidilirse daha faydalı olacağını belirtti. Her biri bakış açısıyla haklılıklarını ortaya koydu. 

Ama bu konuda ısrarla iddiamı sürdürmek istiyorum. Yerli üretimin teşvik edilmesi fikrine katıldığımı belirtip zaten reel sektöre çekilecek yabancı fonların buna katkısı olacağının altını çizmek isterim. 
Tasarruf kavramının önemine katılıyorum fakat dünyadaki resesyon riskinin yansımaları beklenen Türkiye'de kısa vadede çözüm olmadığına inanıyorum. 

İnsanların borca mahkum edilmesi kavramına hak versem de toplam kredi borçlarının GSYH'ye oranının yüzde 4'lerde olduğunu bunun krizdeki AB ülkelerinde bile  yüzde 15'ten az olmadığı bilgisini paylaşmak isterim...

Dünyada ham petrol fiyatlarları 80 dolar, Brent petrol fiyatları da 104 dolar sevilerine kadar indi. Fakat dolar kurundaki yükseliş nedeniyle bizlere yansımıyor. Her ne kadar düşen ham ve brent petrol fiyatları cari açığı aşağı çekmesi beklense de doların yüksek olması bu avantajı ortadan kaldırıyor. Benzin fiyatlarındaki vergiler konusunda dünyada sayılı ülkeler arasında olduğumuz bilgisini malumu fakat akaryakıtta vergi gelirlerinin de bütçenin en büyük gelir kaynaklarından biri olduğunu hatırlatmak gerekir diye düşünüyorum.

ARA NOT: Türkiye'nin geçtiğimiz hafta açıkladığı büyüme rakamlarına değinmiş Türkiye IMF'yi yanıltabilir demiştim. IMF Türkiye sorumlusu Lewis Cuma günü yaptığı açıklamada rakamlarda düzeltmeye gittiklerini açıkladı. Türkiye'nin 2011 için 6,7 olan büyüme rakamını yüzde 7,5'e; 2012 yılı için yüzde 2,2 olan büyüme oranını 2,5'e yükseltti. Türkiye'nin 2012 büyüme rakamlarında da IMF'yi yanıltacağını düşünüyorum... 

 
KÖŞEMİZİ ZENGİNLEŞTİREN BAŞLIKLAR

VENİCE'NİN ÇOCUK İSTİSMARI GAFI

'Venice çocuk istismarına son veriyor' diye başlayan radyo reklamlarının öncelikle hakkını vermek isterim... Bir süredir radyolarda çocuk giyim markası Venice'in reklamlarına rastlıyorum. Reklamların giriş kısmındaki 'Çocuk istismarına son' cümlesi son derece çarpıcı bir ifade.

Seslendiren ile birlikte sanki bir 'reality' programı izlenimi veriyor. Algıda farklılık oluşturup dikkat çekiyor. Bununla da kalmıyor 'vatandaşa diğer markalarla kazıklanmayın aynı ürünü çok daha ucuza alın' mesajı veriyor. Reklamın başarısını takdir etmek gerekiyor. Ama burada durun... Çok ciddi bir yanlış var ortada... 

'Çocuk istismarı' kavramının kullanılması son derece büyük bir hata... Akademik çalışmalarda çocuk istismarı 'Çocuğun büyüme ve gelişmesini olumsuz yönde etkileyen her türlü davranış... Fiziksel istismar, cinsel istismar, duygusal istismar ve ihmal şeklinde görülür.' olarak tanımlanıyor.

Şimdi reklamverenden önce reklamı hazırlayanlara sormak istiyorum. Kullanılan çocuk istismarı ifadesi bu tanımın neresinde? Diğer markalarda çocuğun büyüme ve gelişmesini olumsuz yönde etkileyen unsur nedir?

İkinci büyük hata da reklamda diğer markaları kötüleniyor. İsim verilmese dahi Venice'den pahalı satan tüm markalar bu istismarcılıkla suçlanıyor?  Son bir not da reklamın sonunda 'Venice diye yazılır Venis diye okunur...'sözleri.. Madem insanlara Venice markasının ismini okutamayacaktınız neden isim kullanıyorsunuz demek kalıyor... 

HAK ARANDIĞINDA DEĞİL HER ZAMAN OLMALI

İki örnek olayı firma ismi vermeden sizlerle paylaşmak istiyorum. Bizzat benim ve bir yakınımın şahit olduğu sorunlar Türkiye'de hala markalar bazında hakkın arandığında hak olduğunu aranmadan sunulmadığını gösteriyor.

Ünlü bir mobilya markasından 21 bin liralık alışveriş yapan yakınım bin 500 civarındaki TV ünitesini değiştirmek için mağazaya başvuruyor. Ürün henüz alınmış sadece kurulmuş deyim yerinde ise kullanılmamış bile. Fakat büyük olduğu fark edilince değiştirilmek isteniyor. Mağazaya başvuruluyor. Mağaza beyanına göre bölge müdürlüğüne yazıyor. Bölge müdürlüğünden olumsuz cevap alıyorlar ve bize bunu iletiyorlar... İade almamalarının gerekçeleri ise yok. Devreye girmemle sorun çözüldü.

Hala bu ülkede hak aranmadan alınamıyor olması herkesin ayıbı... 

Diğer sorun da bu kez cep telefonu ile ilgili. Bir yakınım kampanya ile aldığı telefon deyim yerinde ise dikiş tutmuyor.3 defa servise gidiyor ve geliyor sonuç değişmiyor. Sonrasında bana gelen cep telefonu ile ilgili bilgi sorgulaması yaptığımda telefonun servise gittiği kayıtlarda gözükmüyor. Kısaca 3 kez servise gönderildi denilerek tüketici aldatılıyor. Sonrasında sorunlar için bizzat servise telefonu götürdüğümde ilk servis kaydı bilgisini alıyorum. Telefonu tamir için bırakıp birkaç gün sonra yeniden alıyorum. Sonuç bir ay düzenli çalışmanın ardından yine aynı sorunları veriyor. Hatta öyle ki karşıdakine sesimi duyurmak için bağırmak zorunda kalıyorum... 

Her iki örnek olayda da tüketici hakları konusunda yeterince bilgi sahibi olmayan tüketicinin bu durumunun istismar edilmesi iş etiğine yakışmıyor... Bu tip sorunlarda tüketicileri mutlaka ama mutlaka 'Hakem Heyetlerine, Tüketici Derneklerine ve ürünü aldıkları firmaya haklarını aramaları için gitmelerini öneriyorum...


Hakan GÖKSEL- Haber 7

hakan.goksel@haber7.com
twitter: hakan_goksel

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL