Hakan Göksel
Hakan Göksel
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

'Son' değil, 'O Akşam yemeği!'

GİRİŞ 14.12.2011 GÜNCELLEME 14.12.2011 YAZARLAR

Bir yayınevinin daveti üzerine katıldığımız akşam yemeğindeki sohbette anlatılanlar deyin yerinde ise beni dumura uğrattı. Konu her kan grubuna göre beslenme şekli vardı. Vucut kanser gibi hastalıklara rağmen kendi kendini tedavi edebiliyordu!

Bir yayınevinin daveti üzerine katıldığımız akşam yemeğinde geçen ilginç sohbette anlatılanlar amiyane tabirle beni dumura uğrattı. Boynum tutulurcasına masanın en sağında oturan konuşmacıya dikkat kesilmiştim. İki farklı masa kurulmuştu. Karşı masadaki mesai arkadaşlarımın şakayla karışık sataşmalarına kulak asmadan tüm dikkatimi vermiş, anlatılanları hayretle dinliyordum. Konu beslenme şekilleri ile alakalıydı. Bir an önüme gelen ikramların aç olmama rağmen bana düşman olduklarını hayal etmedim desem yalan olur...
Hz İsa'nın havarileri ile yediği 'Son Akşam Yemeği' tasvirini çağrıştıran ve beslenme şekillerinin insanları çarmıha gerdiğini hayal ettiğim yemekte anlatılanlar yazıma kendiliğinden başlık oldu 'Son değil, O akşam yemeği'!
Bir hafta öncesinden davet almış, Pazartesi kimseyle söz vermemiz konusunda tembihlenmiştik. Haber 7'nin takipçileri oldukları kadar sıkı ziyaretçileri olan Kaynak Yayınevi'nin akşam yemeğine davetliydik. Üsküdar'daki Fethipaşa korusu akşam yemeğinin adresiydi. Servisle Eminönü, vapurla Üsküdar derken yumuşak bir Aralık akşamında geze dolaşa Fethipaşa Korusu'na vardık. Davet sahipleri bizleri kapıda karşıladı. Oda yalnızca bizim ekibe ayrılmış karşılıklı iki masa kurulmuştu. 
Davet üzerine yayınevi yöneticileri ile aynı masaya oturdum. Masada Haber 7 yazarlarından Mehmet Ali Bulut ve eşi de vardı. Masanın en ucunda oturmuşlar ve sohbete başlamışlardı. Sohbetin başında bulunmamıştım ama konusunun Mehmet Ali Bulut'un yazdığı son kitap (Can Boğazdan Çıkar) olduğunu tahmin ettim. Fakat kitabı henüz okumamıştım. Konunun dikkatimi bir hayli çekmesinin nedeni yazın verdiğim 20 kiloyu almamak için kış mevsiminde verdiğim uğraştı. Yazın sıcak havası, gün batımının geç olması alınan kalorileri yakmaya imkan verirken kışın soğuklar, erken kararan hava ve bir mekana sığınma mecburiyeti ve psikolojisi kilo olarak geri dönüyor olmasıydı. Bu yalnız benim değil masabaşı çalışan ve gün içerisinde fazla hareket imkanı bulamayan çalışanların makus talihiydi. 
Mehmet Ali Bulut konuşuyor masadakiler deyim yerinde ise çıt çıkarmadan onu dinliyordu. Son kitabında yer alan kan gruplarına göre beslenme şekillerinden bahsediyordu. Konuya bir hayli yabancıydım bir o kadar da meraklı. Çünkü bugüne kadar kilo verme ile ilgili kitle iletişim araçları, diyetisyenler ve alternatif tıpçılar verdikleri mesajlarda insanları listeye bağımlı birer robot yapmanın, diyetin, sporun ve otların dışında bir önermiyordu. Dolayısıyla Pazartesi başlanan diyetler de Salı günü sona eriyordu. Bu yüzden ilgisizdim. Ama masada anlatılanlar bir hayli dikkatimi çekmişti. Bir taraftan dinliyor bir taraftan da gözlemliyordum!
Misafirlerinin tamamının gelmesi ile yayınevi sahipleri de garsonlara servisin başlaması için işaret etti. Önce masaya salatalar geldi. Salatalarımızı yemeye başlamışken, Mehmet Ali Bulut'un mısırları seçip çıkardığına şahit oldum. Gerekçesinin mısırların GDO'lu olduğuna inanmasını masadaki arkadaşımın sorusu üzerine öğrendim. Beynimde şimşekler çakmaya başladı. Önüme konan tabaktan çatalımla alırken bende dost görünümlü düşman hissi uyandırdı. 
Sohbetin istikameti GDO'lu ürünlere dönmüştü ve Bulut anlatmaya başladı. 'Ben mısırı tercih etmiyorum. Çünkü kan grubu A olanlar dışında hiçbir insana yaramıyor. GDO'lu ürünlerden mümkün olduğu kadar uzak durulmalı' diyor, kendi asla yemediğini söylüyordu. Birçok sebze ve meyvenin genetiği ile oynanmış olabileceği konusunda uyarıyordu. Toplumdaki şiddet olaylarının, asabiyetin vb birçok olayın sebebi olabileceğini aktarıyordu. Önümdeki salataya bakıp bir an için yeyip yememe konusunda kararsız kalmıştım ki masadaki diğer arkadaşın salatayı sorması üzerine rahatlamıştım. Kendisi de 'mısırlar' hariç salatasını bitirmişti. 
İnsanın mutasyona uğrayan bir varlık olduğunu söyleyip GDO ürenlerle yapılmak isteneni çarpıcı bir ifade ile sundu: 'Yaratıcının yaratış şeklini değiştirmek istiyorlar!'  İfade hemen her insanda paranoya oluşturacak kadar ciddiydi. Bu sırada masaya paçanga böreği gelmişti. Sohbet tüm sürükleyiciliğiyle devam ediyordu. Beslenme şekillerinin insanları hasta ettiğinden bahsetti. Çünkü her kan grubuna göre tüketilmesi gereken besinler farklılık gösterebiliyor. Aksi olduğunda ise insan hastalıktan kurtulamıyordu. Bulut anlatırken arada söze karışıp, aklımıza severek yediğimiz hangi besinler gelirse kan grubumuzu söyleyip doğru beslenme şekli olup olmadığını soruyorduk. 
Aldığımız cevaplar dumura uğramış zihnimizde şimşek etkisi yapıyordu. Börekleri yerken ikinci bir tokat geldi. Aklımda kaldığı kadarıyla et ve süt ürünlerinin birlikte tüketilmesi kanı pıhtılaştırıyordu. Bulut bunları söylediğinde paçanga böreğinin içindeki pastırma ve kaşara bir kez daha bakma ihtiyacı hissettim... Ana yemek esnasında da sohbet sürüyordu. Menüde et vardı. Bulut neredeyse her sofraya gelen tabak için 'şu kan grubu için doğru şunun için zararlı diyordu.' Ana yemekte yırtmıştım... Masanın sağ tarafına bakmaktan neredeyse boynum tutulmuştu. 
Bulut, hasta insanlar tarafından hastalığın kaderin ve genetik yapının kalıtsal bir sonucu olarak kabullendiklerini söyledi. Beslenme şekillerinin hastalık nedeni olarak pek akla getirilmediğine vurgu yaptı ve her insanın mizacına göre beslenmesi gerektiğini nasihat etti. Güzel bir örnekle de bahsi zenginleştirdi. Bulut şu kıssayı anlatı: 
"Mısır meliki Mukavkıs Peygamberimize(S.A.V) iki cariye ile birlikte bir de doktor göndermişti, hastalarını tedavi etsin diye. Doktor, bir, bir buçuk sene kadar kaldı Medine’de. Bir gün peygamberimize geldi ve “Ey Muhammed, ben şu kadar zamandır buradayım. Kralım beni, sizin hastalarınızı tedavi edeyim diye beni göndermişti. Ben memleketimde önemli bir insanım. Fakat burada kimse bana müracaat etmiyor. Doğrusu etrafınızda hasta kimse de göremiyorum. Müsaade ederseniz, memleketime döneyim” dedi.
Peygamberimiz (SAV), ona kendisinin misafirleri olduğunu, istediği kadar kalabileceğini söyledikten sonra şöyle dedi:
“Hastalığa gelince. Evet, ben ve ashabım hasta olmayız!” Doktor şaşırdı. “Nasıl?” deyince Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“Biz asla acıkmadan yemeyiz. Sofradan tok kalkmayız. Senede bir de hacamat (derinin alt tabakalarında biriken ve hastalıklara yol açan kirli kanı atmak için yapılan bir işlem) yaparız.  Doktor, düşündü ve “evet acıkmadan yemez ve yediğiniz zaman da midenizi tıka basa doldurmazsanız hasta olmazsınız!” dedi."
...
Bulut'un sohbetinde insan vücudunun kendi kendini tamir etme şeklini, sağlıklı ve aç hücrelerin hasta ve ölü hücreleri yiyebildiğini, beynin aç hücrelere verdiği talimatları, hatta benden duymuş olmayın kanser gibi tedavisi çetin hastalıkların bile üstesinden gelinebileceğine dair sözler söyledi! Akşamı tamamen konuşmacı olduğu bir akşama çevirmek istemeyen Bulut susma kararı alınca masada  futbolda şike muhabbeti başladı ve benim de sohbete ilgim sona erdi. 
Milyarlarca dolar harcanan ilaçlar, tedavi şekilleri, Ar- Ge çalışmaları, diyetler, sürekli değişen ve dünyada ve ülkemizde hızla artan nüfusun beslenme ihtiyaçları, genetiği ile oynanmış gıdalar vs. Yemeği bir hayli ilginç kıldı..     
O akşam yemeğini kolay kolay unutacağımı hiç sanmıyorum...

Bir yayınevinin daveti üzerine katıldığımız akşam yemeğinde geçen ilginç sohbette anlatılanlar amiyane tabirle beni dumura uğrattı.

Boynum tutulurcasına masanın en sağında oturan konuşmacıya dikkat kesilmiştim. İki farklı masa kurulmuştu.

Karşı masadaki mesai arkadaşlarımın şakayla karışık sataşmalarına kulak asmadan tüm dikkatimi vermiş, anlatılanları hayretle dinliyordum.

Konu beslenme şekilleri ile alakalıydı. Bir an önüme gelen ikramların aç olmama rağmen bana düşman olduklarını hayal etmedim desem yalan olur...

Hz İsa'nın havarileri ile yediği 'Son Akşam Yemeği' tasvirini çağrıştıran ve beslenme şekillerinin insanları çarmıha gerdiğini hayal ettiğim yemekte anlatılanlar yazıma kendiliğinden başlık oldu 'Son değil, O akşam yemeği'!

Bir hafta öncesinden davet almış, Pazartesi kimseyle söz vermemiz konusunda tembihlenmiştik. Haber 7'nin takipçileri oldukları kadar sıkı ziyaretçileri olan Kaynak Yayınevi'nin akşam yemeğine davetliydik.

Üsküdar'daki Fethipaşa korusu akşam yemeğinin adresiydi. Servisle Eminönü, vapurla Üsküdar derken yumuşak bir Aralık akşamında geze dolaşa Fethipaşa Korusu'na vardık.

Davet sahipleri bizleri kapıda karşıladı. Oda yalnızca bizim ekibe ayrılmış karşılıklı iki masa kurulmuştu. 

Yayınevi yöneticileri ile aynı masaya oturdum. Masada Haber 7 yazarlarından Mehmet Ali Bulut ve eşi de vardı. Masanın en ucunda oturmuşlar ve sohbete başlamışlardı.

Sohbetin başında bulunmamıştım ama konusunun Mehmet Ali Bulut'un yazdığı son kitap (Can Boğazdan Çıkar) olduğunu tahmin ettim. Fakat kitabı henüz okumamıştım.

Konunun dikkatimi bir hayli çekmesinin nedeni yazın verdiğim 20 kiloyu almamak için kış mevsiminde verdiğim uğraştı.

Yazın sıcak havası, gün batımının geç olması, alınan kalorileri yakmaya imkan verirken; kışın soğuklar, erken kararan hava ve bir mekana sığınma mecburiyeti ve psikoloji; kiloları geri aldırıyordu.

Bu yalnız benim değil masabaşı çalışan ve gün içerisinde fazla hareket imkanı bulamayan çalışanların makus talihiydi. 

Mehmet Ali Bulut konuşuyor masadakiler deyim yerinde ise çıt çıkarmadan onu dinliyordu. Son kitabında yer alan kan gruplarına göre beslenme şekillerinden bahsediyordu.

Konuya bir hayli yabancıydım bir o kadar da meraklı. Çünkü bugüne kadar kilo verme ile ilgili kitle iletişim araçları, diyetisyenler ve alternatif tıpçılar verdikleri mesajlarda insanları listeye bağımlı birer robot yapmanın, diyetin, sporun ve otların dışında bir şey önermiyordu.

Dolayısıyla Pazartesi başlanan diyetler de Salı günü sona eriyordu. Bu yüzden ilgisizdim. Ama masada anlatılanlar bir hayli dikkatimi çekmişti. Bir taraftan dinliyor bir taraftan da gözlemliyordum!

Misafirlerinin tamamının gelmesi ile yayınevi sahipleri de garsonlara servisin başlaması için işaret etti. Önce masaya salatalar geldi. Salatalarımızı yemeye başlamışken, Mehmet Ali Bulut'un mısırları seçip çıkardığına şahit oldum.

Gerekçesinin mısırların GDO'lu olduğuna inanması olduğunu masadaki arkadaşımın sorusu üzerine öğrendim. Beynimde şimşekler çakmaya başladı. Önüme konan tabaktan çatalımla alırken, bende dost görünümlü düşman hissi uyandırdı. 

Sohbetin istikameti GDO'lu ürünlere dönmüştü ve Bulut anlatmaya başladı. 'Ben mısırı tercih etmiyorum. Çünkü kan grubu A olanlar dışında hiçbir insana yaramıyor. GDO'lu ürünlerden mümkün olduğu kadar uzak durulmalı' diyor, kendi de A grubu olmasına rağmen asla yemediğini söylüyordu.

Birçok sebze ve meyvenin genetiği ile oynanmış olabileceği konusunda bizleri uyarıyordu. Toplumdaki şiddet olaylarının, asabiyetin vb birçok olayın sebebi olabileceğini aktarıyordu.

Önümdeki salataya bakıp bir an için yeyip yememe konusunda kararsız kalmıştım ki masadaki diğer arkadaşın salatayı sorması üzerine rahatladım ve yemeye başladım. Kendisi de 'mısırlar' hariç salatasını bitirmişti. 

İnsanın mutasyona uğrayan bir varlık olduğunu söyleyip GDO ürenlerle yapılmak isteneni çarpıcı bir ifade ile sundu: 'Yaratıcının yaratış şeklini değiştirmek istiyorlar!'  İfade hemen her insanda paranoya oluşturacak kadar ciddiydi.

Bu sırada masaya paçanga böreği gelmişti. Sohbet tüm sürükleyiciliğiyle devam ediyordu. Beslenme şekillerinin insanları hasta ettiğinden bahsetti.

Çünkü her kan grubuna göre tüketilmesi gereken besinler farklılık gösterebiliyor. Aksi olduğunda ise insan hastalıktan kurtulamıyordu.

Bulut anlatırken arada söze karışıp, aklımıza severek yediğimiz hangi besinler gelirse kan grubumuzu söyleyip doğru beslenme şekli olup olmadığını soruyorduk. 

Aldığımız cevaplar, dumura uğramış zihnimizde şimşek etkisi yapıyordu. Börekleri yerken ikinci bir tokat geldi. Aklımda kaldığı kadarıyla et ve süt ürünlerinin birlikte tüketilmesi kanı pıhtılaştırıyordu.

Bulut bunları söylediğinde paçanga böreğinin içindeki pastırma ve kaşara bir kez daha bakma ihtiyacı hissettim...

Ana yemek esnasında da sohbet sürüyordu. Menüde et vardı. Bulut neredeyse her sofraya gelen tabak için 'şu kan grubu için doğru şunun için zararlı' diyordu. Ana yemekte yırtmıştım... Masanın sağ tarafına bakmaktan neredeyse boynum tutulmuştu. 

Bulut, hasta insanlar tarafından hastalığın kaderin ve genetik yapının kalıtsal bir sonucu olarak kabullendiklerini söyledi. Beslenme şekillerinin hastalık nedeni olarak pek akla getirilmediğine vurgu yaptı ve her insanın mizacına göre beslenmesi gerektiğini nasihat etti. Güzel bir örnekle de bahsi zenginleştirdi. Bulut şu kıssayı anlatı: 

"Mısır meliki Mukavkıs Peygamberimize(S.A.V) iki cariye ile birlikte bir de doktor göndermişti, hastalarını tedavi etsin diye. Doktor, bir, bir buçuk sene kadar kaldı Medine’de. Bir gün peygamberimize geldi ve “Ey Muhammed, ben şu kadar zamandır buradayım. Kralım beni, sizin hastalarınızı tedavi edeyim diye beni göndermişti. Ben memleketimde önemli bir insanım. Fakat burada kimse bana müracaat etmiyor. Doğrusu etrafınızda hasta kimse de göremiyorum. Müsaade ederseniz, memleketime döneyim” dedi.

Peygamberimiz (SAV), ona kendisinin misafirleri olduğunu, istediği kadar kalabileceğini söyledikten sonra şöyle dedi:“Hastalığa gelince. Evet, ben ve ashabım hasta olmayız!” Doktor şaşırdı. “Nasıl?” deyince Peygamberimiz şöyle buyurdu:“Biz asla acıkmadan yemeyiz. Sofradan tok kalkmayız. Senede bir de hacamat (derinin alt tabakalarında biriken ve hastalıklara yol açan kirli kanı atmak için yapılan bir işlem) yaparız.  Doktor, düşündü ve “evet acıkmadan yemez ve yediğiniz zaman da midenizi tıka basa doldurmazsanız hasta olmazsınız!” dedi."
...

Bulut'un sohbetinde insan vücudunun kendi kendini tamir etme şeklini, sağlıklı ve aç hücrelerin hasta ve ölü hücreleri yiyebildiğini, beynin aç hücrelere verdiği talimatları, hatta benden duymuş olmayın kanser gibi tedavisi çetin hastalıkların bile üstesinden gelinebileceğine dair sözler söyledi!

Akşamı tamamen konuşmacı olduğu bir akşama çevirmek istemeyen Bulut susma kararı alınca masada 'futbolda şike' muhabbeti başladı ve benim de sohbete ilgim sona erdi. 

Milyarlarca dolar harcanan ilaçlar, tedavi şekilleri, Ar- Ge çalışmaları, diyetler, sürekli değişen ve dünyada ve ülkemizde hızla artan nüfusun beslenme ihtiyaçları, genetiği ile oynanmış gıdalar vs. Yemeği bir hayli ilginç kıldı..     

O akşam yemeğini kolay kolay unutacağımı hiç sanmıyorum...

Hakan GÖKSEL - Haber 7
Twitter: hakan_goksel 
hakan.goksel@haber7.com
 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL