Hakan Göksel
Hakan Göksel
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Ali Cengiz oyunlarının hedefindeki banka

GİRİŞ 07.01.2012 GÜNCELLEME 07.01.2012 YAZARLAR

Ekonominin en çok tartışılan konularının başında dolar kurundaki aşırı değerlenme ve faiz baskısı geliyor.

Uzun süredir yazmamak için kendimi tuttuğum konuların başında da kur var. Çünkü bugünlerde kur etrafında büyük bir kavga dönüyor. 
2011'in Eylül ayından itibaren 1,75-1,80 civarından seyreden dolar kuru son 3 ayda tarihi rekorlara imza attı. Dolar için Merkez Bankası hesaplamalarına göre yıl sonu beklentisi 1,85 TL civarında olacağıydı. 
2011'in son çeyreğinde kurdaki artış başlangıçta ihracatçı açısından avantaj gibi algılandığı için bir miktar yükselmesine müsaade edildi. Fakat dolar kurundaki artışlar ihracat yapmak için ithalat yapmak zorunda olanları uzun vadede sıkıntıya sokunca müdahale gereği doğdu
Ne olduysa son 3 ayda oldu. 9 Eylül'de 1,77 TL civarında olan dolar kurunda bu tarihinden itibaren kurda yukarı yönlü bir hareket başladı. ve dolar kuru son üç ayda neredeyse 2 TL sınırına dayandı. 
Yurt dışında özellikle Avrupa'da ve ABD'de yaşanan kriz ve uzun süren belirsizlikler bu süreçte kur üzerinde hissedilir bir baskı da yapıyordu. Yıl sonunda dolar kurunda 1,85 TL'yi hedefleyen Merkez Bankası için kurdaki aşırı değerlenme hedeflerin tutmayacağı endişesini de beraberinde getirdi. 
Merkez Bankası en son 26 Haziran 2006’da piyasaya doğrudan döviz satışı yoluyla müdahale etmişti. Merkez Bankası, 5.5 yıl aradan sonra ilk kez 18 Ekim 2011’de piyasalara doğrudan döviz satışıyla yeniden müdahale de bulundu. 
Özellikle ABD'deki ve AB'deki krizler ve 2012 yılında büyüme rakamlarının düşük ya da sıfıra yakın olacağı beklentisi yatırımcıların hisse senetlerinden, tahvilden, kıymetli madenlerden ve emtia pozisyonlarından çıkıp dolara yönelmelerine neden oldu. ABD hazine kağıtları ve dünya genelinde sabit getirili menkul kıymetler başta olmak üzere tahviller, 30 Aralık 2011'de itibariyle yüzde 5.89 kazanç sağladı ve piyasaların zirvesine oturdu.
Türkiye'de 2011 yılında yatırım araçları arasında yıla 1,55 civarından başlayan dolar, TL karşısında yüzde 24 değer kazanırken, 2011 yılına 2,0660 liradan başlayan Avro, TL karşısında yüzde 20 değerlendi. 2011'de altın onsu dünyada yüzde 10 yükselirken, Türkiye'de yüzde 35 prim yaptı. 2010 yılını yüzde 7,08 ile tamamlayan faizler, yüzde 11,50 seviyelerini gördü.
Cari açık sorunu ve kredilerdeki artış gerekli tedbirler alınarak ekonomide yumuşak iniş başladı. Yıl sonunda en büyük sorun olarak yüzde 10,5 civarında açıklanan ve yeniden çift haneye çıkan enflasyon oldu.
Peki bu kadar teknik ve istatistiki bilgiyi ortaya koyduktan sonra gelelim ne demek istediğimize...  
Merkez Bankası üzerinde enflasyon ve kur hedeflerinin tutmaması nedeniyle baskı oluşturma çabası içine girenler kurdaki spekülatif olan artışlarla faiz oranlarını yükseltmenin derdine düştü. Bazı ekonomistler ve köşe yazarları tarafından tarafından yaklaşık 3 aydır piyasalara faizin artırılması tek çözüm gibi sunuluyor. 
Daha öncesinde ise aynı kesim cari açıktaki artış nedeniyle kriz çıkacağı propagandasını yapıp duruyorlar, dış basındaki işbirlikçileri ile sanki ekonomide bir kriz çıkacakmışcasına karamsar düşüncelerini pompalayıp duruyorlar... 
Türkiye'nin 2011 yılındaki rekor büyümesi sonrası 2012'de beklenen yüzde 4'lük büyümeyi sanki bir daralmaymışçasına algılatmaya ve piyasada moralleri bozmaya çalışıyorlar..  
Tek sıkıntıları var o da yılın son çeyreğine kadar TL'ye çevirdikleri dolarlarındaki zararı faiz aracılığıyla riske girmeden telafi etmek. Çünkü faizler arttığında onlar reel sektöre yatırım yapmak gibi bir riske girmeden para kazanacaklar. 
Başka çareleri de yok. Ellerindeki dolarları zamanında TL'ye çevirdiler. Emtiada değerli madenlerde gelecek görmüyorlar. Avro'nun belirsizliği uzun süreceğe benziyor. Borsada spekülatif hareketlerle zararlarını telafi etmeleri de mümkün olmuyor. 
Tekrar dolara dönmeyi isteseler de ABD'nin parasal genişleme kararının kuru düşüreceğini biliyorlar ve ikinci kez zarar etmek istemiyorlar... 
Kısacası geriye tek umutları faizleri Alicengiz oyunu ile yükseltmek kalıyor. Merkez Bankası da buna müsaade etmeyince, işlerine gelmiyor ve başlıyor eleştirmeye...
Hakan GÖKSEL- Haber 7
Twitter: hakan_goksel
hakan.goksel@haber7.com  
 

Uzun süredir yazmamak için kendimi tuttuğum konuların başında da kur var. Çünkü bugünlerde kur etrafında büyük bir kavga dönüyor. 

2011'in Eylül ayından itibaren 1,75-1,80 civarından seyreden dolar kuru son 3 ayda tarihi rekorlara imza attı. Dolar için Merkez Bankası hesaplamalarına göre yıl sonu beklentisi 1,85 TL civarında olacağıydı. 

2011'in son çeyreğinde kurdaki artış başlangıçta ihracatçı açısından avantaj gibi algılandığı için bir miktar yükselmesine müsaade edildi.

Fakat dolar kurundaki artışlar ihracat yapmak için ithalat yapmak zorunda olanları uzun vadede sıkıntıya sokunca müdahale gereği doğdu.

Ne olduysa 2011'in son 3 ayında oldu. 9 Eylül 2011'de 1,77 TL civarında olan dolar kurunda bu tarihten itibaren yukarı yönlü bir hareketlilik başladı ve dolar son üç ayda neredeyse 2 TL sınırına dayandı. 

Yurt dışında özellikle Avrupa'da ve ABD'de yaşanan kriz ve uzun süren belirsizlikler bu süreçte kur üzerinde hissedilir bir baskı da yapıyordu.

Yıl sonunda dolar kurunda 1,85 TL'yi hedefleyen Merkez Bankası için kurdaki aşırı değerlenme hedeflerin tutmayacağı endişesini de beraberinde getirdi. 

Merkez Bankası en son 26 Haziran 2006’da piyasaya doğrudan döviz satışı yoluyla müdahale etmişti. 5.5 yıl aradan sonra ilk kez 18 Ekim 2011’de piyasalara doğrudan döviz satışıyla yeniden müdahale de bulundu. 

Özellikle ABD'deki ve AB'deki krizler ve 2012 yılında büyüme rakamlarının düşük ya da sıfıra yakın olacağı beklentisi yatırımcıların hisse senetlerinden, tahvilden, kıymetli madenlerden ve emtia pozisyonlarından çıkıp dolara yönelmelerine neden oldu.

ABD hazine kağıtları ve dünya genelinde sabit getirili menkul kıymetler başta olmak üzere tahviller, 30 Aralık 2011'de itibariyle yüzde 5.89 kazanç sağladı ve piyasaların zirvesine oturdu.

Türkiye'de 2011 yılında yatırım araçları arasında yıla 1,55 civarından başlayan dolar, TL karşısında yüzde 24 değer kazanırken, 2011 yılına 2,0660 liradan başlayan Avro, TL karşısında yüzde 20 değerlendi.

2011'de altın onsu dünyada yüzde 10 yükselirken, Türkiye'de yüzde 35 prim yaptı. 2010 yılını yüzde 7,08 ile tamamlayan faizler, yüzde 11,50 seviyelerini gördü.

Cari açık sorunu ve kredilerdeki artış gerekli tedbirler alınarak ekonomide yumuşak iniş başladı. Yıl sonunda en büyük sorun olarak yüzde 10,5 civarında açıklanan ve yeniden çift haneye çıkan enflasyon oldu.

Peki bu kadar teknik ve istatistiki bilgiyi ortaya koyduktan sonra gelelim ne demek istedik?...
 
Merkez Bankası üzerinde enflasyon ve kur hedeflerinin tutmaması nedeniyle baskı oluşturma çabası içine girenler kurdaki spekülatif olan artışlarla faiz oranlarını yükseltmenin derdine düştü.

Bazı ekonomistler ve köşe yazarları tarafından tarafından yaklaşık 3 aydır piyasalara faizin artırılması tek çözüm gibi sunuluyor. 

Daha öncesinde ise aynı kesim cari açıktaki artış nedeniyle kriz çıkacağı propagandasını yapıp, dış basındaki işbirlikçileri ile sanki ekonomide bir kriz çıkacakmışcasına karamsar düşüncelerini pompalayıp duruyorlar... 

Türkiye'nin 2011 yılındaki rekor büyümesi sonrası 2012'de beklenen yüzde 4'lük büyümeyi bir daralma gibi algılatmaya ve piyasada moralleri bozmaya çalışıyorlar..  

Tek sıkıntıları var o da yılın son çeyreğine kadar TL'ye çevirdikleri dolarlarındaki zararı faiz aracılığıyla riske girmeden telafi etmek.

Çünkü faizler arttığında onlar reel sektöre yatırım yapmak gibi bir riske girmeden para kazanacaklar. 

Başka çareleri de yok. Ellerindeki dolarları zamanında TL'ye çevirdiler. Emtiada değerli madenlerde gelecek görmüyorlar.

Avro'nun belirsizliği uzun süreceğe benziyor. Borsayla spekülatif hareketlerle ne kadar oynasalar da zararlarını telafi etmeleri de mümkün olmuyor. 

Tekrar dolara dönmeyi isteseler de ABD'nin parasal genişleme kararının kuru düşüreceğini biliyorlar ve ikinci kez zarar etmek istemiyorlar... 

Kısacası geriye tek umutları 'faizlerin yükselmesini sağlamak' kalıyor. Merkez Bankası da buna müsaade etmeyince, işlerine gelmiyor ve başlıyorlar vurmaya...

2012 yılı beklentileri ortada ve Türkiye açısından zor olsa da diğer ülkelere nazaran çok fazla avantajın olduğu bir yıl olacak.

Faizleri yükselterek sadece belli bir zümrenin paralarına para katmalarına destek olmak akıllıca bir tercih olmayacak. Faizler artarsa yatırımlar askıya alınacak, işsizlikteki düşüş duracak, ekonomideki büyüme olumsuz etkilenecek. Sonuç olarak kaybeden Türkiye olacak... 

Sizce buna gerek var mı?

 

Hakan GÖKSEL- Haber 7
Twitter: hakan_goksel
hakan.goksel@haber7.com

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL