Turkcell ve Karanlık İşler
Karanlık İşler
Cuma akşamı hayatımın en ilginç tecrübelerinden birini yaşadım. Karanlık İşler’in kapısından girdim ve 2 saatliğine kör oldum…
“Her yer karanlık Pür nur o mevki Mağrip mi yoksa Makber mi Ya Rab?” şarkı sözünü dilime plesenk ettiğim gecede önce hüzünlendim, sonra güldüm, şarkılara eşlik ettim ama en çok da anladım…
Benim Karanlık İşler’in hikayesi şöyle:
Turkcell’in daveti elime geçtiğinde önce kendi kendine ‘nasıl yani?’ sorusunu sordum… Karanlık İşler adında İstanbul Galata’da bir mekana davet edilmiştik… Karanlık İşler’e yol alırken yol üzerinde bir kafede Turkcell yöneticisi Koray Öztürkler ve gazeteci arkadaşların oturduklarını fark ettim. Oturur oturmaz mekana göz gezdirdim. Bildiğimiz kafeden farkı yoktu. “Bunun neresi ilginç” diye düşünürken aslında o mekanın etkinlik öncesi konaklayanların buluşma yeri olduğunu fark ettim… Sonrasında ayaklandık ve hayatımın en ilginç tecrübesini yaşayacağım mekana hareket ettik.
Karanlık İşler yazılı tabelanın altından geçerek mekana adımımızı attık. Bizi girişte Karanlık İşler’in başındaki Nuri Kaya karşıladı. Üst kata çıktık bildiğimiz basın toplantısı için hazırlanan mekanlardan farkı yoktu. Toplantının yapılacağı salona adım atar atmaz Turkcell çalışanları bizi kayıt odasına yönlendirdi.
Oda, seslendirmelerin yapıldığı bir mekandı. Bilgisayarın başında görme engelli bir arkadaş yanında da vestiyerin yer aldığı yerde de bir görevli vardı. Cep telefonu, fosforlu saat gibi aksesuarlarımızı topladılar… Ayaktaki kokteylin sonunda Karanlık İşler başlıyordu.
Gazeteciler tek sıra dizildik ve hepimiz öndeki arkadaşın omzuna sağ elimizi koyduk. Görevliler, talimat gelene kadar birbirimizi bırakmamız gerektiğini söyledi. Sırayla aşağıya inmeye başladık. İlk gruptaydım. Merdivenleri indikçe karanlık artıyordu.
Önce mor ışıkların olduğu bir hole indik. İnsanların dişleri, gözbebekleri parlıyordu. Perde aralandı ve içeri girmeye başladık. Perde kapanır kapanmaz ışıkla olan ilişkimiz sona erdi.
Her yer karanlığa büründü. Adımlarımızı tereddütle atıyor ve önümüzdekinin omzunu daha bir sıkı tutuyorduk. Yürüme sırasında sağda ve solda duvar olduğunu çarpınca anladığımız nesneler için arkamızdaki arkadaşları uyarıyorduk. Yürüyüş sona erdi durduk.Talimat geldi, bir görevli gelecek ve bizi bir sandalyeye oturtacaktı.
Sandalyeye oturduğumda sağa, sola, aşağıya yukarıya bakıyor ama hiçbir şeyi göremiyordum. Normalde olsa karanlık bir mekana girdiğinizde bir süre sonra gözleriniz uyum sağlar ve kısmen görmeye başlarsınız. Ama burada mümkün değildi. Önce bir hüzün kapladı içimi.
Bir şey görememenin verdiği rahatsızlıkla aramızda konuşmaya başladık. Mekanda bildiğimiz şeyler yalnızca yanımızdaki arkadaşlar ve oturduğumuz sandalye idi. Tedirginlik konuşmaları artırdı. Ortalığı uğultular kapladı.
Sonra gelen anons ile sustuk. Bize önümüzde bir masa, solda çatallar, sağda bıçaklar ortada tabak ve bardaklar olduğu söylendi. Masada ekmek de vardı.
El yordamı ile nesneleri yokladık. Tabakta bir yemek vardı ve ne olduğu hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu. Çatalı alıp tadına baktım. Biraz sonra susadığımı fark ettim. Bardağı aradım, ekmeği buldum. Ama hepsi el yordamıyla…
O esnada her gruba görme engelli bir görevlinin eşlik ettiğini aktardılar… Sonra bir müzik grubu şarkı söylemeye başladı.
Enstrümanları, şarkı söyleyenleri sadece duyuyorduk. Önümüzden arkamızdan geçtiklerini yalnızca seslerden anlıyorduk. İçinde ‘karanlık’ kelimesi geçen onlarca şarkı… Özel seçilmişti parçalar… Önce alkışlarla sonra söyleyerek şarkıya eşlik etmeye başladık.
Az önceki hüzün yerini neşeye bıraktı. "Dans etmek ister misiniz?" diye sordular… Cesaretimiz o karanlıkta sadece ayağa kalkmaya yetti korktuk yeniden oturduk.
Sonra ana yemekler geldi. Mönüyü bilmiyor çatalla bıçakla yemeye çalışıyorduk… Kısacası iki saat için görme engelli olmuştuk…
Mekandaki etkinlikler bitti, dışarıda Derneğin yöneticisi Nuri Kaya ile sohbet imkanı buldum… Öyle şeyler anlattı ki ağzım açık kaldı desem yeridir…
Müzikli yemekten tutun, o karanlıkta tiyatroya, çocuklara masalları canlandırmaktan, toplumdaki dramatik ve trajik olayların anlatıldığı programlara kadar hatta rahmetli mevlüthan Kani Karaca’yı anma programları bile yapılıyormuş…
Kısacası o zifiri karanlıkta, gözlerin görmediği o ortamda bizler hiçbir şey olmadığını düşünürken dünyanın en güzel ve en Karanlık İşler’i dönüyormuş….
İmkanınız varsa tecrübe edin… Pişman olmayacaksınız…
Hakan Göksel / Haber 7
twitter.com/hakan_goksel
hakan.goksel@haber7.com