Son Cuma Selâmlığı ve II. Abdülmecid (29 Şubat 1924)
Sultân Abdülaziz'in oğlu II.Abdülmecid 1 yıl, 3 ay, 11 gündür Hilâfet makamında oturuyordu. Kendisi Veliaht Şehzâde sıfatı taşırken 1 Kasım 1922 yılında Saltanatın kaldırılmasıyla 18 Kasımda meclis tarafından Hâlife seçilmişti. 101. İslâm Halifesi sıfatıyla 29 Şubat 1924 cuma günü "Cuma Selâmlığına" hazırlandığında 3 gün sonra Hilâfetin kaldırılacağından habersizdi.
Ancak zaman zaman hilâfetle ilgili bâzı tartışmalar yaşanıyordu. Bu tartışmalar 29 Ekim 1923'te yeniden gündeme geldi. Hatta halifenin istifa edeceği yazıldı.
Bu yazılardan sonra hilâfet yanlısı ve karşıtı görüşler gündemi oluşturmaya başladı.
İşte böyle tartışmalı durumun yaşandığı bir ortamdason Cuma Selâmlığı yapıldı. Cuma Selâmlığı yalnızca dinî merâsim olarak değil, saray - halk bütünleşmesi yönüylede sosyal açıdan oldukça önemliydi.
Osmanlı Padişahları cuma namazına hep at üzerinde giderler, (selâmlığa II.Abdülhamid Hân'dan sonra arabayla gidildi, yalnız son Halife Abdülmecid Efendide çoğu zaman atla giderdi) yol üzerinde toplanan halk da mazurâtını bildiren notlar yazarak padişaha ulaştırmaya çalışırlardı. Bu notlar solaklar (padişahın özel koruma birliği) tarafından toplanarak padişaha iletilirdi.
Saray erkânı ile önde gelen bürokratlar komutanlar törene birbirinden güzel resmi üniformalarıyla katılırlardı. Bu törenler, ülke dışından gelen seyyahlar, turistler ve yabancı diplomatlar tarafından ilgiyle izlenirdi. Onların yazdığı tören notları günümüze kadar ulaşmıştır.(Bâzı ülkelerde bu tür törenler yapılmakta ve turistlerin oldukça dikkatini çekmektedir. İstanbul'da eskiyi yaşatması adınaTopkapı Sarayı'nda böyle temsili törenlerin her cuma yapılması turizm gelirleri açısından önemli olabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığımıza duyurulur.)
SÜRGÜNLÜ YILLARIN BAŞLAMASI
Son Hâlife Abdülmecid Efendi'nin son cuma selâmlığı üzerinden tam 3 gün geçmişti. Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı tarafından meclise, "hilâfetin kaldırılması ve bütün Osmanlı Hânedânının yurtdışına çıkarılması" için kanun teklifi verildi.
Bir kısım milletvekilleri "bunun yapılması İslâm Âlemini üzer, onlarla aramız açılır, bu durum yalnızca İngilizleri memnun eder, hilâfet Türkiye için lüzumlu bir yapı kaldırılması felâketlere yol açar" diye itiraz ettilersede, meclis 3 Mart 1924 tarihinde 431 sayılı kanunu kabûl ederek hem hilâfet'in kaldırılmasına, hemde bütün Hânedânın yurtdışına çıkarılmasına karar verdi.
Kararın uygulanması için gerekli emirler İstanbul Valisi Haydar Bey'e iletildi.
Vali Haydar Bey, yanına İstanbul Emniyet Müdürü Saadettin Bey'i alarak emri Hâlife Abdülmecid Efendiye Osmanlı Hânedânı adına tebliğde gecikmedi. Abdülmecid Efendi aile fertleriyle birlikte 3 arabaya bindirilmiş Çatalca tren istasyonuna doğru yola çıkılmıştı. (Bu istasyon müze yapılabilir)
Yanında oğlu Ömer Faruk Efendi, kızı DürrüşehvarSultân, katibi Hüseyin Nâkıp, çocuklarının hocası Salih Keramet Nigâr, iki kadınefendi olduğu halde Simplon Ekspresi adlı trene bindirildiğinde tarihler 4 Mart 1924'ü gösteriyordu.(O an kullandıkları biletin üzerindeki tarih)
Vali Bey'in verdiği zarfta iki bin Sterlin'le birlikte, yalnız çıkış için verilmiş İsviçre Vizeli pasaportlar vardı.
Önce İsviçre'de Leman Gölü kıyısında Territel Kasabasındaki Grand Alp Otele yerleştiler. Ekim ayında ise ömrünün sonuna kadar kalacağı Fransa'ya geçtiler.
Çoğu zaman NiceŞehrinde kalan Abdülmecid Efendi burada aynı zamanda Hânedânının reisliğini yapıyordu. Hayatı boyunca herkesle ilgilendi, kimseyi açta açıkta bırakmamaya gayret etti. 4 Ağustos 1922'de şehid edilen Enver Paşa'nın karısı NâciyeSultânıdaçocukları 1914 doğumlu Mehpâyker, 1918 doğumlu Türkân ve 1921 doğumlu Enver Ali ile birlikte yanına alarak 1939 yılına kadar büyütmüştü.(Enver Paşa'nın eniştesi Genel Kurmay Başkanı Kâzım Orbay'ın gayretleriyle 5 Temmuz 1939'da meclisten çıkarılan özel kanunla Türkiye'ye geldiler.)
İkinci Dünya Savaşında Almanya-Fransa savaşının en yoğun yaşandığı sırada 23 Ağustos 1944 yılında hayata gözlerini yumduğunda cenâzesinin Türkiye'ye getirilmesi için çok uğraşıldı.
Kızı Dürrüşehvar, o dönem dünyânın en zengin sultânlarından gözüken Haydarabat Mihrâcesinin oğlu, Haydarabat Nizâm'ı olan ÂzâmCâh'ın karısıydı prenses sıfatıylaAnkara'ya gelerek Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Çankaya'da bizzat görüşmesine rağmen Türkiye'ye kabûl edilmedi.
Hayırseverliği icâbı yapımına yardım ettiği Paris Büyük Camiinde (bu camiye Kurban Bayramının 1. günü olan 8 Aralık 1943 Çarşamba günü yaptığı ziyâret son ziyareti olmuştu oldukça kalabalık bir şekilde dünya Müslümanları tarafından karşılanmıştır) 10 yıl bekletilen cenâzesi 1954 yılında Medine'ye götürülerek Cennet-ül Bâki Kabristanına defnedildi. Mekânı cennet olsun.
(Yüreklerimizi yakan İdlib Şehitlerimize 3 ihlâs, 1 Fâtiha gönderelim inşaallah.)
Yeni Akit