Hasan Öztürk
Hasan Öztürk
HABER7 YAZARI

Yahudi lobisi bağımsız Türkiye istemiyor

GİRİŞ 22.10.2013 GÜNCELLEME 22.10.2013 YAZARLAR

Hala anlamadın mesele Hakan Fidan meselesi değil.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki o tarihi "One minute" çıkışını hatırlayın bir kez daha.

Başbakan'ın o çıkışı öncesinde, moderatör Washington Post yazarı David İgnatius ‘un küstah bir eda ile Erdoğan'ın omuzuna dokunmasını, eliyle fiziki müdahalesini hatırlayın..!

Bunu hatırlarken, "koltuk krizinin mimarını" da hatırlayın!

Hani şu Telaviv Büyükelçimizi alçak koltuğa oturtup kendisi yüksek koltukta oturmayı tercih eden İsrail eski Dışişleri Bakan Yardımcısı'nı da!

Bir de Mavi Marmara saldırısının yaşandığı günün sabahını hatırlayın!

Hani şu İsrailliler tarafından medyaya siyah beyaz olarak servis edilen saldırı anının görüntülerini

Hani şu helikopterden çekildiği öne sürülen ve "Mavi Marmara aktivistlerinin İsrail askerlerini denize attığı" gösteren görüntülerden söz ediyorum. (Bu görüntülerin kurmaca olduğu ve kara propaganda için servis edildiği anlaşılmıştı. HÖ)

Bu örnekleri hatırlatmamın elbet bir nedeni var.

Son birkaç haftadır İsrail lobisinin güçlü etkisi altındaki Amerikan medyası ile bu medyanın Türkiye'deki iz düşümü, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı hedef tahtasına koydu.

İsrail lobisinin etkisiyle Hakan Fidan'ı hedef tahtasına koyanların neyi amaçladıklarını anlamak için çok büyük analizlere gerek yok sanırım.

One minute'nin acısını almak isteyen David İgnatius'un haleti ruhiyesi "Bağımsız Türkiye" karşıtlarının cümlesine bulaşmış görünüyor.

Wall Street Jornal'daki makale de, Washington Post'taki de ve elbet Türkiye'deki onlarca benzer yazı da bir şeye hizmet ediyor:

"Bağımsız Türkiye" karşıtlığına..!

Sıradan bir Yahudi yazarın, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın omzuna eliyle dokunabilme cüreti ne ise..!

Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi'ni alçak koltuğa oturtarak aşağılarım küstahlığına yeltenmek ne ise..!

Mavi Marmara'da silahsız insanlara yakın mesafeden ateş açar ve öldürürüm.

Ancak servis ettiğim görüntülerle onları "cani" gibi gösteririm ve siz buna inanmak zorunda kalırsınız düşüncesi ne ise..!

Ve her vesile ile İsrail devletinin Filistin halkına "ırkçı, hadsiz" tutumunu eleştirenlerin cümlesine anında "holokost"u hatırlatıp "anti-semitist" damgasını vurma zihniyeti ne ise..!

Hakan Fidan "kötü bir adamdır" yaftasını vurma girişimi de odur!

Sözün burasında Yeni Şafak gazetesi yazarlarından dostum Abdullah Muradoğlu'nun bugünkü yazısına dönmek istiyorum.

Muradoğlu İsrail lobisinin Amerikan medyasının nasıl etkilediğini yine Amerikalı gazetecilerin dilinde bakın nasıl anlatıyor:

" 'Amerika'da gazeteciler, yayın yönetmenleri ve politikacılar İsraili eleştirmeden önce iki defa düşünmek durumundadırlar. (..)Baskı mekanizmasını çalıştırmakta Yahudi lobisinden daha iyisi yoktur'. Bu sözler John J. Mearsheimer ve Stephen M. Walt'a ait. 'Atlantic Monthly' dergisi 2002'de Mearsheimer ve Walt'tan İsrail Lobisi ve Amerikan dış politikası üzerindeki etkileri üzerine kapsamlı bir makale istemişti. Yazarlar 2005'de makaleyi gönderdiler ancak dergi malum sebeplerle yayımlayamadı. Makaleyi 'London Review of Books' yayımladı. Wall Street Journal ile Washington Post gazeteleri hemen tırnaklarını gösterdiler. Tabii makale yazarları anında 'Yahudi karşıtı' olmakla suçlandılar.

Şu sözler Mearsheimer ve Walt'a ait:

'Chicago Sun-Time, New York Sun ve Washington Times gibi önemli gazetelerin yanı sıra Wall Street Journal'de bazen öyle başmakaleler yayınlanıyor ki, bu yazıların İsrail Başbakanının basın bürosundan çıktığını sanırsınız.'

2002 yılında Eric Alderman Ortadoğu konusunda medyadaki tartışmalara katılan uzmanların 'İsrail'i eleştirmesi hayal bile edilemeyecek kişiler'den oluştuğunu yazmıştı.

 Mesela Wall Street Journal'ın eski genel yayın yönetmeni Robert Bartley, 'Şamir, Şaron, Bibi: Bu adamlar ne istiyorlarsa hiç sorun değil' diyebiliyordu.

New York Times'ın eski genel yayın yönetmeni Max Frankel ise İsrail'e olan sadakatini bakın nasıl dile getirmiş:

'İtiraf etmeye cesaret edemediğim kadar derinden İsrail'e bağlıydım.'"

Sonuç: MİT Müsteşarının İsrail lobisinin etki alanındaki medyada hedef tahtasına konulmasının anlamı açıktır:

Büyük Türkiye'yi istememek.

Asıl hedef, Başbakan Tayyip Erdoğan'dır. Erdoğan'a şah çekemeyenler, "fil", "at" ve "vezir" üzerinden savaşı kazanma hayalindedir.

Kalın sağlıcakla.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL