Uzun Adam’ı Köşk’e gönderirken
“Gelin gülle başlayalım atalara uyarak
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine
Bir anda yükselen bir bülbül sesi
-Erken erken karlar ortasında
Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta-
Bana geri getirir eski günleri
...Paslanmış demir bir kapı açılır
Küf tutmuş kilitler gıcırdarken
Ta karanlıklar içinde birden
Bir türkü gibi yükselirsin sen
Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken
Söyleyemediğim ateşten kelimeleri
Şuuraltım patlamış bir bomba gibi
Saçar ortalığa zamanın
Ağaran saçın toz toprağını
Bana ne Paris'ten
Newyork'tan Londra'dan
Moskova'dan Pekin'den
Senin yanında
Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı
Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu
Geceme gündüzüme
Gözlerin
Lale Devrinden bir pencere
Ellerin
Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den
Kucağıma dökülen
Altın leylak”
(Sezai Karakoç/ Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine)
Çoğumuz yukarıdaki bu harikulade şiirin “Sevgili, ey sevgili” diye devam eden nakarat/tekrar kısmını biliriz.
En son Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki reklam filminde okuduğu şiir olarak zihinlere yer etti “Sevgili, ey sevgili, en sevgili..!”
Oysa, “medeniyet” hayalimizin yeniden yeşermesinde büyük emek sahibi Sezai Karakoç beyefendinin “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinin başlangıç mısraları çok daha deruni anlam taşımaktadır.
Lütfen yukarıdaki mısraları bir kez daha okuyun.
Orada göreceksiniz ki engin bir tarih, büyük bir medeniyet birikimi, güçlü bir “bilinç” var. Hatta, bize 200 yıldır dayatılan tüm yaşam biçimlerine;
“Bana ne Paris’ten / Newyork’dan Londra’dan / Moskova’dan Pekin’den / Senin yanında
Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı / Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu
Geceme gündüzüme “
diyerek, tüm türedi uygarlıkları reddediş var.
Xxx
Büyük Türk milleti dün tarihinde yeni bir sayfa açtı. Bu sayfa ilk kez kendi iradesiyle seçtiği Recep Tayyip Erdoğan’ı 12’nci Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’ne göndermektir.
Bu tarihi olay, Sezai beyin bize yukarıdaki mısralarda çizdiği “medeniyet” perspektifinin sonucundan başkası değildir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, kullandıkları her bir rey ile (sadece Erdoğan’a verilen oylar değil) 150 yıldır iradesine konulan ipoteği reddetti.
Böylece, “kendilerine benzememizi” bize vaaz edenler…
Bize “Daracık Anadolu elbisesini giydirenler…”
Bu milletin gerektiğinde neler yapabileceğini bir kez daha gördü.
Bu millete biçilen elbiseyi reddediyoruz. Ruhumuzu yitirdiğimiz Lozan’ı reddediyoruz. Fiziki sınırlar umurumuzda değil, gönül sınırlarımıza kadar yürümeye ant içiyoruz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin 12’nci Cumhurbaşkanı olması milletimize hayırlı olsun.
Erdoğan’ın doğrudan milletin reyleriyle Cumhurbaşkanı seçilmiş olması yüzyıllık köşeli parantezin kapanması anlamı taşır.
Bu durumda “şimdi Ak Parti ne olacak, kim genel başkan başbakan olacak?” soruları gündemde.
“Hayali olan, derdi olan bir Uzun Adam”ı Çankaya’ya gönderen bu millet, “Hayali olan, derdi olan bir başbakan”ı bekliyor!
Uzun yürüyüşün gereği budur.
Ve bu aziz millet yürüyüşün nereye olduğunun farkındadır.
Yürüyüşü durduracak, akamete uğratacak her türlü “fitne”ye “fesat”a gayri meşru, ahlak dışı tezgaha gerektiğinde “dur” diyecek bir bilinç bu aziz millette vardır!
Böyle bir milletin ferdi olmanın sevincini yaşıyorum.
Kalın sağlıcakla.