Hasan Öztürk
Hasan Öztürk
HABER7 YAZARI

Cemaatler sivil toplum kuruluşu değilse, nedir

GİRİŞ 20.07.2018 GÜNCELLEME 20.07.2018 YAZARLAR

Cemaatler sivil toplum kuruluşu mudur? Konunun uzmanı İsmail Kara Hoca, Yeni Şafak’a 2013’te verdiği söyleşide “hayır” diyor. Hatta daha da ileri giderek Türkiye’de bir sivil toplumun olmadığını söylüyor.

Bugün “Cemaatlere operasyon mu geliyor” tartışması varken öncelikle “cemaat” denen olgunun neyi ifade ettiğini konuşmamız gerekiyor sanırım.

İsmail Kara Hoca söz konusu söyleşide Müslümanlar için cemaat diye bir şeyin olmadığını da şu sözlerle belirtiyor:

“Bakın, hukuki bir kavram olarak cemaat sadece gayrımüslimler için kullanılabilir; Rum-Ortodoks cemaati, Ermeni cemaati, Yahudi cemaati falan. Hem milli hem milletlerarası hukukta da cemaat olarak yeri var bunların. Müslümanlar için cemaatin ve tarikatın hukuki hiçbir karşılığı yok, dar mânâda siyasi karşılığı da yok.” (İsmail Kara 13.12.2013 Yeni Şafak Pazar- Yusuf Genç söyleşi)

PAKİSTAN MERDİVEN ALTI MEDRESELERLE MÜCADELE EDİYOR

Önce bir hatıra:

2009 yılıydı sanırım. Dönemin Başbakanı Erdoğan ile Pakistan’a gitmiştik. İslamabad’da otel lobisinde gazeteci arkadaşlarla otururken o dönem baş danışman olan Nabi Avcı Hoca yanımıza gelerek şu bilgiyi verdi: “Heyetler arası görüşmelerden birinin konusu Türkiye’nin imam-hatip tecrübesi.”

Oldukça önemli bir bilgiydi. Zira Pakistan, merdiven altı medreselerde yetişen ‘mollalar’ın kafalarına buyruk dini tasarrufları nedeniyle hayli zor durumdaydı. Taliban örneğinde olduğu gibi.

Pakistan’da onlarca medrese var. O medreselerden birkaç aylık eğitim alan gençler sarığı sarıp, cübbeyi giyip ‘molla’ olduğunu söyleyip din adına hüküm vermeye kalkışıyor. Hal böyle olunca da her kafadan bir ses çıkıyor. Dahası, dinin, “vasat toplum” tasavvuru dönüşüp radikalleşiyor. Her medresenin, her mollanın anladığı ve anlattığı bambaşka “dinler” kakafonisine dönüşüyor.

O günden sonra Pakistan’ın Türkiye’deki imam-hatip tecrübesinden nasıl faydalandığını bilmiyorum. Ancak bir keresinde bu davanın yükünü yıllarca omuzlamış büyüklerimizden biri şöyle demişti: “Diyanet’in önemini Pakistan’ı, Afganistan’ı görünce anladık. Devletin önemini ise Irak’ın, Suriye’nin halini görünce…”

HER CEMAATİN KENDİNE HAS DİN TASAVVURU OLURSA

Bugün, Türkiye’de de Pakistan’daki kadar olmasa da bir “cemaatler” kalabalığı yaşanıyor. Ve her cemaatin veya başındaki her “hoca”nın kendine göre bir din tasavvuru var.

(Aslını sorarsanız, bütün bu tartışmaların tam göbeğinde modernizmin ve İslam modernizminin seyrisülûku var. Çünkü cemaatler modern toplumun meselesi olarak karşımızda duruyor. Hadi daha da ileri gidelim seküler dünyanın bir meselesi.)

Uzun uzun değinmeyeceğim ama şu kadarını söylememe müsaade edin. Türkiye’de birçok merdiven altı cemaat yapılanması var. Onların neredeyse tamamının tarlası başkaları tarafından sürülmüş.

Bakın yakın tarihte neler yaşadık hatırlatayım:

Afgan direnişini, El Kaide ile neye evirdiler gördük. Çeçenistan’ın bağımsızlık mücadelesini hangi mezhep üzerinden radikalleştirdiler gördük. Bosna Savaşı’nı neredeyse “gayri meşrulaştıracak” akımların oralara nasıl sızdığını, kimler tarafından sızdırıldığını gördük. Türkiye’de Rahmetli Erbakan’ı bile “Demokratlaştı” diyerek tekfir eden grupları gördük. ”Diyanet imamının arkasında namaz kılınmaz” diyerek camileri boykot edenleri gördük. Dahası, Pakistan’daki gibi sarığı sarıp, cübbeyi giyip eline “iman metre” alıp milletin imanını ölçmeye kalkışanları gördük.

İSLAMCILIK ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK MI YOKSA ÜMMET ARASINA NİFAK SOKMAK MI?

“İslamcı” damgası yemiş biriyim. İslamcılığı, Allah’ın rızası, i’lâ-yı kelimetullah olarak düşündüğümüzde gurur duyuyorum.

Lakin, İslamcılığın modernizmin bir ürünü olduğunu ve uluslararası servisler eliyle içimize akıtıldığı gerçeğine toslayınca da “Ya Rabbim bize bir çıkış yolu…” demekten kendimi alamıyorum.

İslamcı tarla sürülmüş. Hem de nasıl?

Koca koca hoca efendilerin, koca koca kalemşorların, ilim erbabının gizli ajandalarını gördükçe, irkiliyor insan.

Daha yakın geçmişte, 24 Haziran seçimleri öncesinde “hür iradelerini” bir kenara bırakıp, “lacivert takkeli abileri”nin emirleri doğrultusunda oy verenleri hatırladıkça…

Ya da, “Madem öyle, aday olma. Biz de Cumhur İttifakında yer alalım” cüretkârlığını duydukça…

Veyahut, “Geniş mutabakat sağlanmadığı için aday değilim” açıklamalarını izledikçe…

Bütün bunları bir de “dini cemaatler” kisvesi ve hoca efendiler görüntüsüyle yapmaya kalkışınca…

Yüreğimin bir tarafında hüzün, diğer tarafında öfke kabarıyor.

Bir de mikserler var. Medya maydanozu veya “sivil toplumcu” zevzek takımı.

Bir bakıyorsunuz, bu tarafta bir bakıyorsunuz bir başka tarafta. Dün dediği ile bugün dediği arasında uçurum var ama hala muteber. Ya da mikser dedim ya karıştırdıkça karıştırıyor ortalığı sonra da “Bakın böyle bir tartışma var” diyerek gündemi belirlemeye kalkışıyor.

24 Haziran önceki oluşan ya da oluşması istenen muhafazakâr ittifakın bir yönüyle sırtını bir takım cemaatlere bağlaması da bu yüzden.

Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Yağmurdan sonra topraktan fışkıran solucanlar gibi alenen ortalıktalar. Görünüyorlar. Belki de “güvendikleri bir yer vardır” cüretkârlıkları ondandır…

Yoksa bir cemaat ya da oluşum mesela, Ortadoğu’da yeni devletlerin kurulmasını neden takip etsin? Veya neden Türkiye içinde “terör devletçikleri”nin PR’ını yapmaya kalkışsın?

Cemaatler sivil toplum kuruluşu değildir.

Tamam ama cemaatler dini kurumlar mıdır bunu da bilmiyorum?

Bilen bana anlatır mı?

YORUMLAR 1
  • AKINCI 1453 6 yıl önce Şikayet Et
    evet demi yani ah su cemaatler ah hic dogru cemaat kalmadi, 15-27 aralik ve fetönün okullarinin kapatilmasi kararina kadar can cigerdiniz,tek dogru cemaat vardi o da size göre gülen cemaatiydi.birak simdi laga luga yapmayi bidi bidi yapmayi rüzgar nerden eserse o yöne gitmeyi,cinar olacaksin cinar,sallanma kavak gibi oraya buraya !
    Cevapla