Hasan Öztürk
Hasan Öztürk
HABER7 YAZARI

Hizmet belediyeciliği gönülden yapılmaz ise...

GİRİŞ 16.09.2018 GÜNCELLEME 17.09.2018 YAZARLAR

Yerel seçimlere gidiyoruz. 2019’un Mart ayında belediyeleri kimlerin yöneteceğine karar vereceğiz. 1994’ten bu yana yerelde iktidar olan Refah’tan Ak Parti’ye oluşan bir gelenek var. Bu gelenek *hizmet belediyeciliği” olarak tanımlanabilir.

Peki “Hizmet belediyeciliği “gönül kırarak” mümkün müdür” diye soracak olursanız, cevabım bu biraz zor ama olmaz da değil şeklinde olur.

 

 

Bazı belediye başkanlarının hizmet etmediğini söyleyemeyiz ama, kırmadığı gönül, devirmediği çam da kalmamıştır. Sizce de öyle değil mi?

O yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gönül belediyeciğili” kavramını son dönemde sık sık kullanıyor.

Hizmet belediyeciliğini gönül belediyecilği ile meczetmek gerekiyor. “Milletin talepleri” ile “milletle bir olma çabası” alt başı olmalı.

2019’daki yerel seçimler öncesi siyasi partiler şimdiden nabız yokluyor.

Seçim sonuçları merkezi iktidarı da yakından ilgilendiriyor. İstanbul ve Ankara’nın galibi merkezi iktidarı da belirliyor zira.

CHP'DE İSTANBUL İÇİN ERKEN DUELLO

CHP, “düştüğü yerden kalmak” istiyormuş. Bu nedenle CHP kurmayları, İstanbul ve Ankara’ya özel bir gayret gösteriyormuş. Bu bağlamda 24 Haziran seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı yapılan Muharrem İnce İstanbul için kolları sıvamış görünüyor.

İsminin adaylık için geçmesinden son derece de mutlu görünüyor.

CHP Genel Başkanlığı ısrarından da vaz geçmeyen İnce ile CHP lideri Kılıçdaroğlu arasındaki salvo yarışı ise bir kaç gündür yine kızıştı.

Anladığımız kadarıyla, Kılıçdaroğlu, yine bir önceki kongrede “Sen yeterli imzaya ulaşamadın ama ben seni karşıma aday yapıyorum” taktiğine benzer bir taktik uygulayacak.

Yani, “Seni İstanbul’a aday yapacak olan tek irade benim” diyor İnce’ye. Şayet şartlar oluşursa, “Gel bakalım Muharrem. Bizim İstanbul adayımız sensin” diyecek.

Buna mukabil İnce, 24 Haziran seçim sonuçlarını hatırlatıp, “Mecbursunuz. Ben CHP’den 10 puan fazla oy aldım” diyerek adaylığını dayatma peşinde.

İNCE: ''İSPATLASINLAR SİYASETİ BIRAKIRIM.'' KILIÇDAROĞLU: ''YENİ BİR FELSEFE LAZIM.''

İnce ile Kılıçdaroğlu arasındaki rekabet bugünlerde yine şiddetlendi. Birbirlerini yalancılıkla suçlamaktan tutun da restleşmeye kadar hem de. “İspatlasınlar siyaseti bırakırım” türü cümleler bile kuruldu. Diğer yandan, “Seçim akşamı partiye çağırdık gelmedi” bile dendi.

Burada bir parantez açmak istiyorum. Kılıçdaroğlu “Yeni bir felsefeden” söz ediyor. “Yeni bir felsefe olsun, kongreye gitmeden hemen genel başkanlığı bırakırım” diyor. Buna karşılık İnce, “Ne yani 6 oku bırakacak mıyız? 6 oku yeniden mi yazacağız” diyerek CHP’nin genetik kodlarına atıf yapıyor.

Bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nu tutarsızlığı ve yalanları üzerinden kıyasıya eleştirdim ama bu tartışmada “yeni bir felsefe” demesini destekliyorum. Kast ettiği nedir bilmiyorum ama, hiç olmazsa kategorik olarak “yeni bir felsefe” lafı “değişim”e kapı aralıyor.

CHP değişip dönüşe bilirse Türkiye siyasetine önemli katkı verebilir.

Peki bu mümkün mü?

Çok ama çok zor. Çünkü, CHP’li seçmenin değişime karşı büyük bir direnci var. Sözümün ispatı için Kadıköy’e, Şişli’ye, Beşiktaş’a bakmak, İzmir, Ayvalık, Edremit hattında neler olduğunu gözlemlemek yeterli.

Sahi İnce’nin, “Şizofren bunlar” dedikleri kimlerdi?

Kırdığınız gönülleri tamir etmenin yolunu bulmalısınız
AK Parti cenahındaysa bakan toto gibi, başkan toto oynanmaya başlanmış bile.
Oysa isimler üzerinde durulmadan önce son dönemde belediyelerdeki “kibir abideleri” yüzünden millette yaşanan “gönül kırgınlıkları”na bakmak gerekmiyor mu?
Millet neden yerel yöneticilere mesafe koyuyor bunun üzerinde durulması gerekmiyor mu?
Çakarlı lüks Alman makam araçlarını son dönemdeki eleştiriler nedeniyle garaja çekip bisiklete binmek, yürümek ya da yerli otomobile binmek ne kadar inandırıcı?
İşin daha vahimi, çakarlı lüks Alman makam otoları sadece belediye başkanlarına hizmet etmiyor. Neredeyse sıradan bir daire başkanı bile siyah lüks bir otomobile biniyor ve ne hikmetse utanmadan çakma çakarlarını açarak trafikte yol alıyor.
Geçenlerde şehir dışında, trafiğin hiç olmadığı, yolun açık olduğu bir alanda bile Karadeniz’deki bir büyük şehir belediyesine ait vip minibüsün çakarlarını açmış halde trafikte yol aldığına şehit oldum.
Benim bile sinirlerimi bozan, bu hadisenin vatandaştaki karşılığının ne olduğunu bilen var mı?
Ak Parti kurmayları “kibir abidesine dönmüş” kifayetsizlerin milletin gönlünde oluşturduğu tahribatın ne kadar farkında acaba?

Kibri sıradanlaştıranlara ders vermeye hazırlananlar var, görmüyor musunuz

“Kibre karşı kibir sadakadır” der Peygamber Efendimiz. Yine, hacca gidenler iyi bilir, Safa ve Merve tepeleri arasında bir yer vardır ki o alanda erkekler hafifçe pazularını sıkar ve koşarlar. Çünkü Hazreti Peygamber (as) öyle emretmiştir, kibir yasaktır ama “o hal müstesna”dır. O hal denen de “seni aşağılamak isteyenlerin olduğu” haldir.

O zaman sen de güç gösterisinde bulunursun. Yoksa aslolan mütevazılıktır.

İstisna olması gereken davranışlar son dönemde kimi Ak Partili belediyelerde vakayı adiyeden oldu.

Kibrin sıradanlaştırıldığı ortamda 2019 Mart seçimleri nasıl kazanılır?

Milletten kopmuş, vip hayatı sıradanlaştırmış, kibri sıradanlaştırmış olanlara bir ders vermek isteyen seçmenin sayısında her gün artış oluyor bunu görmüyor musunuz?

Sadece ‘halk düşmanları’nı alaşağı etmek için bile ittifakı destekliyorum
İttifak meselesine gelince. CHP, HDP seçmenine göz kırpıyor. Ak Parti ile MHP arasındaki ittifak ise derinleşiyor.
Ak Parti ve MHP’nin “Cumhur İttifakı” yerel seçimlerde daha da güçlendirilerek sürmelidir.
Bazı belediyelerde Ak Parti ve MHP’nin seçmeni CHP seçmenin katbekat üstündeyken, oyların bölünmesiyle CHP’nin seçimleri kazandığını biliyoruz. Bu durum demokratik yarışta makul, kabul edilebilir bir meseledir ve sorun yoktur.
Bir de bazı belediye başkanları var ki artık o koltuklarda oturmamalıdır. Bana göre uygulamaları ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir. Şimdilik ismini ve partisini yazmıyorum. Ama Ege ile Marmara’ya kıyısı olan bazi ilçe belediye başkanları neredeyse toplumsal çatışmayı körükleyecek şekilde şehirlerinin “demografik yapısı” ile bilinçli şekilde oynuyor.
Taşıma oy ile seçim kazanıyor. Hizmet yok! Ancak ideolojik kamplaşma çok.
Çıban başı olabilecek bir takım eski hükümlüleri, adi suçluları, belediyeye ait alanları bahane ederek muhafazakar semtlere yerleştiriyor. Bu arsız eski hükümlülerin gayri meşru işlerine göz yumuyor. Böylece huzursuzluk çıkacağı endişesine kapılan yerli halkı göç etmeye zorluyor.
Sadece bu başkanların bile demokratik yollarla değiştirilmesi için...
Tek başına bu gerekçeyle bile Ak Parti-MHP ittifakını destekliyorum.
Sahi “halk düşmanı” deyimini kimler için kullanıyorduk?

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL