“Terörsüz Türkiye” süreci sabırla ilerliyor. Yakında Meclis Komisyonu rapor yazma aşamasına geçecek. Öncesindeyse, MİT Başkanı İbrahim Kalın komisyona bir sunum yapacak.

Kuzey Irak’taysa “silah bırakma” sessiz sedasız devam ediyor.

Suriye’deyse SDG’nin Şam yönetimiyle varılan mutabakat çerçevesinde yıl başına kadar ilerleme bekleniyor.

***

Tam da böyle bir atmosferde, Kürt siyasetinin önemli aktörü Ahmet Türk, Sabah gazetesine konuştu. Türk’ün Sabah’taki röportajının birkaç bölümü dün özellikle çeşitli çevrelerce tartışıldı.

Bizim dikkatimizi çekense Türk’ün işaret ettiği iki önemli nokta.

Bunlardan birincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Mustafa Kemal’den bu yana devletin bütün unsurlarını etkileyen liderliğine işaret etmesi.

Bir diğeri ise, ulusalcı bazı çevrelerin süreci akamete uğratmak için bazı aktörleri televizyon ekranlarında konuşturmasına vurgu yapması.

***

Ahmet Türk aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gücüne ve sürece olan katkısına daha önce de türlü vesilelerle değinmişti.

Hatırlıyorum daha süreç başlamadan, “Erdoğan iktidarda ve bunu çözebilecek yegane aktör” dediğini hatırlıyorum.

Ama bu kez bir ileri aşamaya taşıyor Türk, Erdoğan’ın gücüne ilişkin; “Devletin bütün kurumlarına etki edebiliyor.”

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Ahmet Türk’e ilişkin yaklaşımını biliyoruz. Özenli bir dil ile Türk’ü hep bir önemli siyasi aktör olarak kodluyor Sayın Bahçeli.

Aynı özenin Ahmet Türk’ün Bahçeli için kurduğu cümlelerde de görüyoruz.

Ahmet Türk’ün DEM siyasetindeki yeri ve Kürtlerin meseleye bakışının göstergesi olduğunu bir yere not ederek devam edelim.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, PKK terör örgütünün Türkiye’den çekildiğini açıklamasının hemen ardından ilk kez İmralı Heyeti’ni Beştepe’de kabul etmesi sürecin yeni aşamasına işaret ediyordu.

İmralı Heyeti dün de İmralı’ya gitti.

Yani?

Yani açık ve seçik kurulan mekanizmada, artık “mesajlar” çok daha kestirmeden ulaşıyor, muhataplara.

Tam burada, Meclis Komisyonu’ndan bir heyetin artık İmralı’ya gitmesinin zamanının geldiğini düşünüyoruz. 

Her ne kadar bazı çevreler, “Meclis, Öcalan’ın ayağına gitti” propagandası yapacak olsa da komisyon üyelerinden oluşacak bir heyetin İmralı’da Öcalan ile yüz yüze görüşmesinin “Terörsüz Türkiye" sürecine katkı vereceğine inancımız tamdır.

(Siz bakmayın bazı kalemşorların ziyarete gitme ihtimalini bile boşa çıkartmak için kurduğu popülist cümlelere..)

Zira, Abdullah Öcalan hala PKK ve türevleri üzerinde etkili. Ve onun mesajlarının doğru anlaşılması için komisyonun doğrudan dinlemesi en uygun olanıdır.

Bir hatırlatma!

Ahmet Türk diyor ki Sabah’taki söyleşinin bir yerinde, “Bizim kuşağımızla konuşulabilir olduğunu daha önce de söyledim.”

Aynı cümleye benzer bir cümleyi 2013 sürecinde PKK ele başlarından Murat Karayılan’dan da duymuştuk.

Demişti ki, “Bizim kuşağımızla barışı konuşabilirsiniz. Bizden sonrakilerle zor!”

Buna Öcalan’ın hala örgütün üzerindeki etkisini de koyun ve öyle düşünün.

Bu meseleyi rayında tutup, menzile salimen varmak için İmralı’daki Öcalan’dan istifade edilmesinin kime zararı olabilir!

Hale ki aradaki parazitler ortadan kaldırıldıktan sonra. (Asrın Hukku Bürosu’nun çarpıtmalarını hatırlayın)

***

Elbette, Suriye’deki PKK unsurlarının Öcalan’ın sözünü dinleyip dinlemediğine… Hatta Öcalan’ın Suriye’dekilere doğrudan çağrı yapıp yapmadığına da odaklanmak gerekiyor.

Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak’ta temasları sırasında Irak ve Suriye’deki PKK’lıların da silah bırakmasına ilişkin söylediği cümleleri akılda tutmak gerek.

***

Toparlayalım.

Türkiye, bölgeyi 100 yıl önce şekillendiren hegemon güçlerle bugünlerde “göz hizası”nda ilişki geliştiriyor. Aynı anda, bölgenin geleceğine ilişkin kurulan masaların tamamında var.

Bölge yeniden şekillenirken, 100 yıl önce oluşan “arizi” sorunları aşmak içinse sosyolojiyi harekete geçiriyor.

Ve önemli aktörler sosyolojinin “kendi kendini onarma” sürecinde aktif rol alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ön açıcı vizyonu, Ahmet Türk’ün “dengeli” açıklamaları umut vaadediyor.

Buna Meclis Komisyonu’nun çabasını ve Öcalan’ın etkin olmasını da ilave edelim.

Yeter ki “terör”den ve çatışmadan beslenenlere prim verilmesin.

Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkinliği boşa çıkartılmamalı…

Meclis Komisyonu’ndaki olası provokasyonlara göz yumulmamalı.

Siyasetten medyaya bütün aktörlerin “özenli dil” konusunda bugünlerde daha hassas olması gerektiğini hatırlatıp…

Bitirelim.

Gayret bizden tevfik Allah’tan.