Yeniden sathı müdafaa dönemine girilmelidir
Bu top yekun bir savaştır artık!...
“İyi şeyler olacak” diyen devletin tepesine rağmen!...
Ve ardından başlayan “kardeşlik projesi” ile “açılım”a rağmen!
Tartışma, konuşma, müzakere…
Ara sıra biraz kütürtü patırtı…
Bazen Reşadiye...
Bazen İskenderun.…
Ardından Ilgaz!..
Şehitler, ölüler…
Gaziler…
Teslim olanlar, evini arayanlar…
Kaybolup yitenler…
Hepsine rağmen!
Kamuoyu yönetimi, halkla ilişkiler başarısı...
Arkamızdan esen güzel rüzgara rağmen..
Bir süreç…
Açıkçası sancılı fakat “umut dolu” günlerdi!
Neredeyse son üç yılın özeti yukarıda söylediklerim.
Oysa şimdi onca acı tecrübemiz…
Yaşadıklarımız bir tarafa…
Terör örgütünün “taşeron olarak kullanıldığının” sanki tam da “iz düşümü” bir süreç..!
(Suriyeli Fehman Hüseyin’e bağlı terör örgütü PKK’nın yan unsuru TAK… İsrail ile Doğu Akdeniz’de bilek güreşine tutuşmuş Türkiye Cumhuriyeti’ni köşeye sıkıştırmak için hem başkentte hem bölgede şiddet. Burada taşeronluktan bahsetmeyeceğiz de ne zaman bahsedeceğiz. HÖ)
Bu kadar da olmaz dedirten bir süreç bu...
Bu kadar da olmaz!...
Gerçekten de maksat eğer yanlış olduğunu bildiğimiz halde “Bu memleketin Kürtleri için daha yaşanabilir bir hayat talebi” için silahlı mücadele idiyse…
Tam da 1 Ekim’e (Meclis’in açılış tarihi) az bir süre kala…
Yeni Anayasa tartışmalarının alevlenmesine ramak kala…
Başta Ankara’daki infial uyandıran saldırı…
Ardından 4 genç kadının katledilmesi.
Ve yazımı yazdığım şu saatlerde ekranlara düşen son dakikalarla “Pervari’de karakola baskın: 5 şehit” Diyarbakır Hani’de jandarma ve polise yönelik ağır silahlarla saldırılar…”
Bunun adı belli: Top yekun savaş!
Dişe diş... göze göz!...
Bir BDP’li ne demişti geçenlerde, “Kıyamet kopacak! Kötü şeyler olacak!”
Süreç Ak Parti’yi 6 ay içinde iktidardan uzaklaştırmak üzerine kurgulanmış.
Bunu da BDP’lilerden öğrenmiştik hatırlayın!
TEKRAR DÜŞÜK YOĞUNLUKLU ÇATIŞMA MODELİ
Şimdi serinleyip size “Düşük yoğunluklu çatışma” modelini hatırlatmak istiyorum.
Zira, son günlerde özellikle polis merkezlerine ve jandarma karakollarına yapılan saldırılar tıpkı 1980’li yıllardaki karakol baskınlarıyla neredeyse birebir örtüşen saldırılar.
Hatırlayın, o yıllarda derme çatma karakollara doldurulmuş askerler hakim tepelere konuşlanmış ağır silahlı terör örgütü militanlarınca kurşun yağmuruna tutuluyordu…
Kahkahalar atarak karakol kurşunlayan teröristler bunu bir de kamera ile kayıt yapıyorlardı.
Ancak o tarihten sonra alınan radikal kararla güvenlik güçleri “düşük yoğunluklu çatışma” modeliyle alan hakimiyetine geçirilmişti.
1990’lı yılların başından itibaren düzenli birlikler sabit yerlerini terk etti.
PKK terör örgütünün sınır içindeki kampları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst bölgeleri oldu.
Terör örgütü militanları dağlarda rahat hareket edemez hale geldi.
Bu çatışma modelinin temelinde, küçük timlere ayrılan düzenli ordu “alan hakimiyetini” sağlamak maksadıyla sürekli hareket halindeydi.
Arazide, her hakim tepede; her kritik geçitte asker kontrolü ele geçirmişti.
Bu modelle birlikte bir çok sorun da ortaya çıkmıştı.
Köy boşaltmaları ve faili meçhuller gibi.
Ancak bunlar o dönemin devletin doğrudan “inkar” politikasıyla ilgiliydi.
Düşük yoğunluklu çatışma modeli ile o “inkar politikası”nı karıştırmamak gerekir.
Konuya dönecek olursak.
Bu gece yaşananlardan sonra ben devletin ve özellikle güvenlik güçlerinin tekrar alan hakimiyeti kurmak maksadıyla “düşük yoğunluklu çatışma” dönemini başlatmasını öneriyorum.
Zira karakollarda ve polis merkezlerine doldurulmuş asker ve polisler keklik gibi avlanırken…
Ankara’nın orta yerinde bomba, patlarken…
Polis sanılan 4 kadın kurşun yağmuruna tutulurken…
Bu memleketin evlatlarının “tedirgin” olmamasını beklemek biraz haksızlıktır.
Devlet devletliğini yapmak ve vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak durumundadır.
Süleyman Çobanoğlu dostumun Ramazan Bayramı akşamı Ülke TV’de Aslında Ne Oldu programında bana şunu söylediğini hatırlıyorum:
“Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu’da kesin bir zafer kazanmak zorundadır!”
Sahi sizce de elinde silah olan ve kan dökmekten çekinmeyen terör örgütüne karşı böyle bir zafer bekleme hakkımız yok mu?
Terör örgütü ile top yekûn mücadelenin yöntemi Mustafa Kemal’in "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır” sözünde saklıdır.
Terörle mücadele demokratik açılımı sekteye uğratmasın istiyoruz.
Lakin terör örgütünün bu kadar kolay, bu kadar rahat, bu kadar cüretkar; saldırmasını da hazmediyor olamayız!
Kalın sağlıcakla.
Hasan Öztürk / Haber 7
hasan.ozturk@kanal7.com
-
yaşar Gürakan 13 yıl önce Şikayet EtNe Gerek Var. Müdafaya mücadeleye ne gerek var...Müzakereler devam ediyor...Mit o işi yakında halleder...Merak etmeyin...Müzakereye devam durmak yok...Beğen
-
baybars can 13 yıl önce Şikayet Etdiyer faktörler.... bence örgüt çözümlenme aşamasında son 10 yıldır yaptığı eylemlerin bir mantığı sosyolojik bir desteği yok,eylem yapıyorki,örgütsel olarak varım diyor,örgüt psikolojisini güçlendirmeye çalışıyor ve bir o kadarda rejim için çalışıyor kurulduğu ilk günden beri,bu arada suriyedeki demokratik halk ayaklanmasıda,zaten suriyeden beslenen örgütün eylemlerini artırmasına sebep olmuştur,suriye pjakla irana pkk ile türkiyeye vurduruyor farkında isek,mesele ülkeyi bölmek ekseninde birde gerçeklik yaratmak fiili olarak ayrı biir meclis yaratmakta vardır,akıllıca davranılmalı,vefri hareket edilmemeli,küçük siyasi çıkarlar için büyük menfeatler hiçe atılmamalıdır,örgüt bitecek bu son oyunudur,suriye devrimide bunu hızlandıracaktır,k.ırak ın ilhakı artık düşünülmelidir ve yapılmalıdır,çünkü bu iş birazda iç kanamadır,bütünden ayrılan parçanın kanaması suriye k.ırak ırakla kader ve gelecek ortaklığımız var,iranlada,artık birlşik bir federasyon altında birlikte yaşamalıyız.Beğen
-
tuncay tezel 13 yıl önce Şikayet EtAMERİKA HO CHI MINHİ VİETNAMDA YENEMEMİŞTİR. KOMÜNİZM SADECE SİLAHLA BİTMEZ!. Marksist Leninist yapı silahla, hapisle çözülmez, mutlaka o Marksizmi, Leninizmi bilimsel olarak yerle bir etmeniz lazımdır ki ona kananları bu yoldan çevirebilesiniz ve yeni o yola düşecekleri kurtarabilesiniz. YA ALLAH AŞKINA, NEDEN 30 YILDIR BİR KİŞİ BİLE GENÇLERİN NASIL DAĞ YOLUNADAN ÇEVRİLEBİLECEĞİ KONUSUNDA BİR SATIR BİLE YAZMADI? NEDEN? BİRİSİ BUNU AÇIKLASIN?Beğen Toplam 1 beğeni
-
a.kadir ceylan 13 yıl önce Şikayet Etsavaş tahrikçileri. Sayın Öztürk resmen savaş tahrikçiliği yapıyor.Buyursun kendisi savaşsın.Ölen ve öldüren siz olmasanız nutuk kolay oluyor."Kimileri ölüp kimileri nutuk atarken köşe yazılarında" sözü gerçek oluyor.150 yıldır kirli bir savaş var ve zafer yok.Neden barış çağrısı,silahlar sussun,tutuklu siyasiler bırakılsın.Kardeşler birbirini öldürmesin deme kardeşliğini gösteremiyorsunuz? Kirli savaşta acaba kaç bakanın,milletvekilinin,valinin,generalin,müsteşarın çocuğu operasyonlara katılıyor neden sorgulama kardeşliğini gösteremiyorsunuz? Çünkü savaş yanlıları barış olsun,savaş bitsin insanlar insanca hakka sahip olsun isatemezlerde ondan.Bazılarıda ABD li,İsrailli silah tüccarlarının ekmeğine yağ sürmek için savaş diyor.SelamlarBeğen
-
Mehmet Emin 13 yıl önce Şikayet Et“Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu’da kesin bir zafer kazanmak zorundadır!”. Açılım değil Artık mutlak zafer istiyoruz. Açılım ile barıştırmayı denedik, Biz "barış" beklerken elimizi kolumuzu bağladılar, Büyük şehirlere bomba yığdılar. ARTIK MUTLAK ZAFER İSTİYORUZ. PKK BDP KCK TAK DHKP TİKKO TKP ve her türlü uzantıları yok edilmelidir.Beğen Toplam 1 beğeni