Aldırma be Tunam, yiğit çıplak doğar anadan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Almanya macerası bundan 50 yıl önce, geri dönülmek üzere gidilen bir gurbet yolculuğu şeklinde başladı.
Ve Ali Akkuş Sirkeci tren garından yola çıkan gurbetçilerin ruh hallerini işte bu sözlerle şiire döktü. Gerçekten de ilk nesil gurbet ele Almanya’ya gittiğinde büyük acılar yaşandı hem geride bıraktıkları Anadolu’da, hem gidilen gurbet ellerde.
Sirkeci'den tren gider,
Varım yoğum törem gider,
Tuna bizden utanır, biz Tuna'dan,
Yüzüne kapatır ellerini.
Aldırma be Tuna'm,
Yiğit çıplak doğar anadan.
Almanya’dayım birkaç gündür…
Göçün 50’ncı yıl etkinlikleri kapsamında.
Almanya’nın Hamm kentindeyim.
Bana Almanya dendi mi, Berlin, Köln, Frankfurt gelirdi aklıma…
Leverkusen’i, Münih’i, Dortmunt’u ise futbol kakımlarıyla bilirdim daha çok.
Sultanbeyli Belediye Başkanı sevgili Hüseyin Keskin’in Basın Danışmanı, “Hamm’daki etkinlikler için sizi de davet ediyoruz” dediğinde açıkçası “Hamm da neresi?” dedim içimden.
İşte daha önce hiçbir fikrimin olmadığı Hamm’dayım iki gündür.
Hamm meğerse 20 bin Türk’ün ikinci vatanıymış da ben cahilliğimle kalmışım bu zamana kadar!
Hamm, bir maden şehrinden modern bir “kavşak şehre” evrilmiş.
Caddeleri, bisiklet yolları ve parklarıyla tipik bir Alman şehri burası.
Hıristiyan Demokrat Parti’den seçilme fakat Sosyal Demokratlardan daha çok Türk dostu bir Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından yönetiliyor.
İlk Türkçe kelime olarak “Ekmek” demeyi öğrenmiş;
Yabancı düşmanlarının Türk mahallelerindeki yürüyüşüne izin veren…
Ancak onların arkasından Türklerle birlikte, caddeleri süpüren…
Bir belediye başkanından söz ediyorum.
Hatta Hamm’ın sembolü fil ile ilgili bir espri yaparken, kendisiyle de dalga geçebilen bir siyasetçiden!
Sizlerle buradaki izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.
ISSIZLIK YÜKLÜ EVLER ŞEHRİ
Tek katlı ya da iki katlı, dik çatılı güzel evler…
Geniş caddeler; bisiklet yolları…
Parklar; temiz kaldırımlar…
Devasa tarlalar, hobi bahçeleri, çiftlikler…
Noel öncesi ışıklandırılmış ağaçlar; balkonlar…
Bunlar güzellikleri bu şehrin…
Aynı zamanda, akşam 6’dan sonra sokaklarında insan göremediğiniz…
Gece saat 9’dan sonra pencerelerinden ışık sızmayan evler…
Pencere kenarlarında perdeler arkasından sokakları izleyen “müzevir” yaşlılılar…
Sanki okyanus ortasında kalmış ıssız bir ada gibi; Hamm…
ISSIZLIKTA TUTUNMUŞ SARMAŞIKLAR: TÜRKLER
İlk nesil Türkler, “madenci” olarak gelmiş bu şehre.
Sonrakilerin meslekleri türlü türlü.
Ve bu şehrin az biraz hareketi varsa Türklere borçlu!
17 cami, 2 cem evi var Hamm’da.
Ve öyle bir cami var ki Türkiye’dekileri kıskandıracak güzellikte.
Adı : Yunus Emre camii 1 Mayıs 2010’da ibadete açılmış resmen.
Hamm’daki tek minaresi olan ve ezan sesi dışarıya verilen cami burası.
Hamm’nın küçük Anadolu diye de bilinen Heessen bölgesinde.
Bu bölgede 2000 Türk nüfus var.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı cami, temizliği ve muntazam mimarisiyle göz dolduruyor.
CENAZEMİZ KİMSELERE YÜK OLMASIN!
Cemaat ile caminin lokalinde konuşuyorum.
Cuma namazlarına gelenlerin yaş ortalaması 30’muş.
Bayram namazlarında bu büyük caminin avlusu da doluyormuş.
Kadınlar, Cuma günleri gelip caminin müştemilatında gözleme, lahmacun yapıp cemaate ikram ediyormuş.
Caminin girişindeki panoda ahrete göçmüş cemaatin resim ve isimlerini görünce sordum:
“Bir cenazeniz olduğunda Türkiye’ye nasıl götürüyorsunuz?”
Aldığım cevabı sizinle de paylaşayım:
Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız için bir “Cenaze Fonu” kurmuş. Bu fona yıllık 50 euro yatıran vatandaşlarımızdan yakınlarını kaybeden olursa, tüm masrafları fondan karşılanıyormuş. Hatta Türkiye’ye cenaze götürülürken bir refakatçinin masrafları da buradan karşılanıyormuş.
Yok eğer bu fona üye değilseniz, bir cenazenin Türkiye’ye hatta sadece İstanbul veya Ankara’daki havaalanına kadar olan masrafı 4-5 bin euro’yu buluyormuş.
Diyorlar ki “Hiç olmazsa cenazemiz kimselere yük olmasın diye bu fona çoğumuz üyeyiz!”
LİPPE NEHRİ İKİNCİ GANJ OLMUŞ
Hamm’da şaşırmaya devam ediyorum.
Burada 3 bin Hindu yaşıyor.
Ancak her yıl “günahlardan arınma” ayini için Avrupa’daki yaklaşık 30 bin Hindu buradaki tapınakta buluşuyormuş ve hemen tapınağın yanı başındaki Lippe nehrinde tıpkı Ganj’ta yıkandıkları gibi yıkanıyorlarmış.
Yani ki anlayacağınız, Lippe nehri ikinci bir Ganj olmuş.
Şimdilerde “dönerci cinayetleri”, “derin Almanya” ve “PKK’nın para kaynakları” bağlamında tartıştığımız Almanya meselesinde, bir Hamm gerçekliğiyle karşılaştım burada.
Hamm’da ırkçı saldırılar yok.
Türklerin ötekileştirilmesi diye bir şey en azından yerel yönetim tarafında neredeyse bitirilmiş.
Belediyede Türk encümen üyesi de var; personel de...
50 yıl önce Sirkeci Garı’ndan vagonlara doluşup buralara gelenlerden bu zamana köprünün altından çok sular akmış!
Asimilasyona uğramadan entegrasyon sürecini tamamlamak isteyen Türkler için Hamm şehri bir laboratuar olma özelliği taşıyor.
Umarım “vitrini” görmemişimdir!
Şimdilik bu kadar.
Kalın sağlıcakla.
Hasan Öztürk / Haber 7
hasan.ozturk@kanal7.com