'Boz ayı'yı rüyamıza koyan irade!
Niyetler…
Ameller…
Amaçlar…
Kasıtlar…
Olanlar…
Olması gerekenler…
Olanı, olmasını istediği gibi yorumlamalar..!
Düşmanın bellediğine, “insaf” ve “izan” ölçülerini aşarak vurmalar…
Saldırmalar..!
Kimin adına?
Ne adına?
Sahi düşman bellediğin, gerçekten düşmanın mıdır?
Yoksa senin rüyana “boz ay”yı gönderen büyük irade sınırımızın hangi yakasındadır?
Xxx
RÜYAMIZA GİREN “BOZ AYI”DAN
İÇİMİZE SIZAN MÜNAFIKLARA!
Yukarıdaki girizgâhtan da anlayacağınız üzere, konumuz bir önceki yazının devamıdır…
Ve elbet bize tattırılan büyük “acı”nın ardından yaşadığımız “istihbarat savaşları”dır..!
Meğerse “Boz ayı” sadece rüyamızda gördüğümüz, dost sandığımız düşmanlarımız değilmiş..!
Meğerse, “Boz ayı” sadece rüyamıza dadanan da değilmiş!
Aleni, ulu orta, gün ışığında, biz uyanken de tepemize çözebilme cüretini gösteren de oymuş!
Boz ayı, bizim başımıza gelenin hem sorumlusu, hem hesap soranıymış!
“Niyet gizleyen” münafık tayfasının topyekun sıfatıymış!
Fakat gerçek failin bir maşasıymış!
Xxx
Uludere’de yaşanan “Vahim olay” sonrasında tarafların “ölü çocuklar” üzerinden nasıl da rol çaldığı, tutum devşirdiği, pozisyon aldığını görüyoruz birkaç gündür!
MİT’i, potaya koyma eğilimi ile “Kaymakamı elinizden kaçırmayın” diyen zihniyet arasındaki ruh benzerliğine işaret etmek istiyorum…
Yine, çocukların cesetlerini, çaputlara sardırmak…
Katırlarla, traktörlerle köy meydanına taşıtmak…
Tabutların üzerine terör örgütünün sözüm ona bayrağını koydurtmak…
İki köy arasına kazılan toplu mezara “çocukların cenazesini” gömdürtmek de o ruh benzerliğinin iz düşümüdür!
Zira, “terörle mücadele ediyorum” diyerek, terörist cenazelerini köy meydanlarına atıp “ibret olsun” diyen zihniyetin yeniden hortladığı zannına kapıldım; görüntüleri izlediğimde!
Oysa daha 10 gün önce, “imha değil, ikna” politikasının öne çıktığı ve mağaralarda, dağ başlarında sağ olarak yakalanan terör örgütü mensuplarına gösterilen “şevkat” görüntüleriyle tanışmış ve içimizde yeni bir umut ışımıştı: hatırlayın!
Demek ki o görüntülerden büyük bir hazımsızlık çekenler de aynı ruh benzerliği içindeymiş.
Bizim daha sonra öğrendiğimiz; fakat muhataplarının başından bu yana bildiği çıplak bir gerçek varmış ortada:
O toprağa verilen çocukların babaları ile devlet arasında bugüne kadar hiçbir sorun yaşanmamış meğer!
Bilakis terörle mücadelede o aileler…
O köy halkı, hep devletin yanında yer almış.
Hal böyle iken, F 16’larla “yanlışlıkla” vurulan o çocukların cansız bedenlerini Skorskylerle alıp köye getirmeyi akledemeyen devlet aklının izanını da sorgulamak gerek!
O çocukların cesetlerini çaputlara sarıp, katır sırtında getirilmesine seyirci kalan devlet aklının da “aklı”nı sorgulamak gerek!
Yine o çocukların cesetlerini çamurlar üzerine yatırmış ahalinin yanında olmayan devlet aklının da hesabını soracak bir aklı vicdan gerek!
Tamam öyle veya böyle oldu sonuçta o çocuklar “vahim hata” yüzünden öldü!
Tamam, PKK içinde çift taraflı çalışan ajanlar vardı,
Yok istihbarat zaafı oluştu; yok sadece İHA’lara güvenildi falan falan falan…
Ben olayın şurasındayım: Bu ölen çocukların (ki terörist dahi olsa yapılmaması gereken) cenazeleri nasıl oldu da öylece ortalığa saçıldı!
Bölgede devletin askeri, polisi, jandarması yok muydu?
Hiç mi vicdan sahibi, akıl sahibi bir üst düzey mülki amir yoktu?
Bu sorular sorulmuyor fakat istihbarat kimden gitti?
Nasıl gitti?
Niye gitti?
Soruları sorularak “istihbarat savaşları” hepimizin gözü önünde cereyan ediyor!
Öylesi isyan edilesi bir durum var ki ortada…
Yılbaşı Gecesi’ni eğlenceyle geçirip, şımarıklığın zirvesine çıkanların “acı”yı paylaşmak gibi bir niyeti olmadığını biliyoruz da…
Cenaze töreninde “Ülke bölünmüştür” diyerek gözyaşı döken eş başkanın parti üyelerinin bir başka köşede “kahkaha” atmasını anlayamıyoruz!
Acıyı paylaşmaya giden “Kürt çocuğu” Uludere Kaymakamı’nı kameralar karşısında linç etme cüretini gösterenlerin ruh halini biliyoruz da…
Bakanlara “Gelmeyin, dağlarda herkes silahlı” diyerek tehdit savuran milletvekilini anlamıyoruz!
Toparlıyorum.
Özetin özeti:
Uludere’de 35 vatandaşını “yanlışlıkla öldürün devlet” üzerinden…
Cenazelerin ortalık yerde bırakılması üzerinden…
“İstihbaratı kim verdi” sorusu üzerinden…
İçimizdeki münafıklar üzerinden…
Nifak tohumu yeşertilmek isteniyor ve maalesef yeşeriyor da!
Ancak bu kez bu tuzak hepimizin gözünün önünde aleni cereyan ediyor.
Savaşın hangi boyutta olduğunu gözler önüne seren iki örnek vererek bitiriyorum:
Taraf yazarı Mehmet Baransu yalın kılıç, MİT’i potada tutmak ve Başbakan Erdoğan’ı zor durumda bırakmak için mücadele ederken…
Gültekin Avcı Bugün gazetesindeki son yazısında, “Alınan istihbaratın yanlış olduğu ön kabulüyle, ’istihbaratı veren kim’ sorusunun peşine düşmek sığ bir yaklaşımdır” diyor.
Bugün gazetesinin Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan, “Uludere kazasından dersler ve sessiz devrim” başlıklı dünkü yazısı ile MİT’i doğrudan öven bir yazı yazıyor!
Postmedya internet sitesi Adem Yavuz Arslan’a bu yazısı nedeniyle manşetten çakıyor!
Olanlar oluyor!
Biri tepemizde boza pişiriyor…
Sınırlarımızın dışından bir büyük irade, “boz ayı”yı sadece rüyalarımıza değil, tam da gerçekliğimizin orta yerine bırakıyor!
Kalın sağlıcakla.
Hasan Öztürk / Haber 7
hasan.ozturk@kanal7.com
-
ahmet demircan 12 yıl önce Şikayet Ettarafını seçmek. mükemmel bir yazı taraflar bu zor zamanda seçilir.taraf tarafsızlığını niçin kaybetti acaba.büyük bir ihtimalle mehmet baransu'nun birileri kulağını çekti.ben bunun MİT 'in şu nadaki müsteşarı hakan fidan'dan hiç hazetmeyen mossad olduğunu düşünüyorum.mehmet baransu ve tarafsızlığını kaybeden taraf ekibine bir nasihatim var.yanlış ata oynuyorsunuz.israil'in bu topraklarda hiç bir şekilde kazanma şansı yok.yaptıkları melanetler ile sadece kaçınılmaz sonlarının zamanını uzatıyorlar.pkk nın kazanma şansımı hadi canım sende derler.siz hiç balığın kavağa çıktığını gördünüzmü.birilerinin pkk ile işleri bitince sifonu çekecekler ve onları layık oldukları yere postalayacaklar.Beğen Toplam 1 beğeni
-
ishak islamoğlu 12 yıl önce Şikayet Etaynı düşüncedeyim. oyun kurucular farklı oynayanlar sadece piyondur.bdp-pkk-ergenekon vs.sadece piyon bu kadar zekice düşünecek bir adam yok onların içinde.arz-ı mev'ut bölgesinin Türkiyeden ayrılmadan alınamayacağını bilen bir irade orada yaşayanları kullanmak suretiyle etnik kökenlerini ön plana çıkararak böl parçala yut sistemini uyguluyor.türkiyede pkk ve ergenekon taşerondur bunların sahipleri bizim gördüklerimiz olamaz.bazen sahipler taşeronları değiştirebilirler.güçlü taşeronlar güç kaybettiklerinde.uludere olayına bu gözden bakmak gerek.Beğen
-
mehmet bulut 12 yıl önce Şikayet Etgüzel yazı. dikkate alınması gerekBeğen Toplam 1 beğeni
-
Muhammet Özdemir 12 yıl önce Şikayet EtSormak Lazım.... Sormak lazım... Onca genç beden Kızıldere cehenneminde toprağa düşerken Ertuğrul Kürkçü nasıl kurtuldu? Ve Ertuğrul Kürkçü bugüne kadar hangi yaraya merhem oldu da, "Kürtler"in yarasına merhem olacak? Ya da Boğaz'daki yalılardan TİP'i yönetirken, sokaklara sürülen ve mezhabahanelerde boğazlanan Anadolu gençlerinin hesabını kim verecek? Bunların hepsi sahte oğlu sahte "hamiyetperverler"... sahte "vatanseverler"... Ama en büyük yorumcu olan zaman bunların gerçek yüzlerini ortaya çıkaracak. Gecenin en zifiri hale dönüştüğü saman şafak yakındır... SelamlarBeğen Toplam 1 beğeni
-
tolga telli 12 yıl önce Şikayet Etçok farklı ama haklı bakış açısı. gerçekten olması gerken düşünmemiz gerekn bu olmalıydı teşekkür ederim..Beğen Toplam 1 beğeni