Hasan Öztürk
Hasan Öztürk
HABER7 YAZARI

Açlık!

GİRİŞ 20.07.2012 GÜNCELLEME 20.07.2012 YAZARLAR

Aç olanın halini bilmemize vesile olur…

Kulluk bilincini pekiştirir…

Ötekinin haliyle hemhal olmayı sağlar…

Yani ki oruç, “bilme”yi öğretir!

Aç olanın halini…

Kabarmış nefsin terbiyesini…

Allah’ın kudretini ve merhametini…

Cemal ve celal olduğunu...

Bilmeyi öğretir oruç!

Bilmeyi… Allah’ın yüceliğini; insanın kulluğunu...

Peki ya, oruç ayı ile birlikte Müslümanların bilmekle mükellef olduğu daha nice sorumlulukları vardır?

Bu sorunun cevabını vermektense;

Her gün evimize giderken…

Yol kenarlarında…

Trafik ışıklarında…

Apartman girişlerinde…

Bazen ürkek gözlerle; bazen yırtıcı kuş çevikliyle bize bakanları…

Ekmek fırınlarının önünden geçerken “acaba” tereddütleriyle yürüyenleri...

Pazar artıklarını, market çöplerini kollayanları…

Oruç ayı vesilesiyle…

Düşünmek gerek!

xxx

Şimdi size Knut Hamsun’un Açlık” romanından bir bölüm aktarmak istiyorum:

“Sokak evimden daha aydınlıktı; hem bana öyle geliyordu ki açık havada göğsümün faaliyeti daha az zahmetli idi.

Uyukluyor ve düşünüyordum ve çok elim bir surette ıstırap çekiyordum. Ağzımda emecek bir şey bulunsun diye küçük bir çakıl taşı bulmuş, temizlemiş ve cebime koymuştum. Bunun haricinde bir hareket yapmıyor ve gözlerimi bile kıpırdatmıyordum.

Nihayet kalktım, yavaş ve tökezleyen adımlarla yürüdüm. Kirpiklerimin üstünde bir yanık başlamıştı, hararetim yükseliyordu ve bütün kuvvetimle acele ettim. Ekmeğin bulunduğu ekmekçinin önünden tekrar geçtim. Yapmacık bir kararla: “Hayır, burada durmayayım!” dedim. Peki ya bir dilim ekmek istesem?

Bu karar bir fikir, bir ışıktı. Başımı sallayarak yarım sesle “Geç” dedim. Ve kendi kendime alay dolu bir halde yürüdüm. Bu dükkana yalvararak girmenin faydasız olduğunu gayet iyi biliyordum.

Ve kız tek başına sokağa çıktı.

-Keyifler nasıl? Ne? Yoksa hasta mısın? Tanrı beni affetsin. Fakat bu ne surat!

Ve kız başını sallayarak süratle çekildi.

Derhal durdum. Yüzümde ne vardı? Hakikaten ölmeye başlamış mıydım? Zayıftım. Tabii zayıftım. Yanaklarımın dibi çökmüş dilenci çanağına benziyordu.

Yarabbi!

Ve tekrar küçük adımlarla yürümeye başladım.

Açlık dolayısıyla insanın daha hayatta iken şeklini değiştirmesi ne feci şeydi. Bir defa daha hiddetin bütün benliğimi sarstığını hissettim.

Bu, son bir tutuşma, son bir sarsılmaydı…”

Ramazan’da oruç tutarak, aynı zamanda “aç kalan”ın halini de nefsimizde yaşamış oluyoruz.

Ancak, aç kalanın açlığına da çare bulmakla mükellefiz..!

Çok şey yapmamız da gerekmiyor aslında…

Çocuklarımıza bile verirken azımsadığımız kadar miktarlarda fitrelerimizi vermek…

Zekatımızı kuruşunca hesaplatmak…

Sadaka olarak vermek için cebimizde her daim birkaç lira bozuk para tutmak.

Her gün uğradığımız fırınımızdan ekmek alırken bir tane de “aksıya” bağışlamak “aç kalan”ın açlığına bir nebze çare olmaktır.

Bugün 1 Ramazan 1433 yani ki 20 Temmuz 2012.

Ramazan ayı inanlara bereket getirsin dilerim..!

Bir şey daha dilerim, “açlık çekenin” yanında olacak merhamet kalpler..!

Kalın sağlıcakla.

Hasan Öztürk - Haber 7

hasan.ozturk@ulketv.com.tr

YORUMLAR 1
  • mevhibe inal 12 yıl önce Şikayet Et
    açlık... en doymaz açlık, göz açlığıdır, yani açgözlülük. sadaka vermek kurtarmaz, birde dönüp kendimize, yediğimize, dolaplarımıza, eşyalarımıza bakalım. hala vitrinlerde kalan gözlerimize bakalım. ceplerimizi doldururken, evlerimizi süslerken...atalarımızın dişinden, tırnağından arttırarak bize bıraktığı temiz denizleri, ormanları, akarsuları, meyva-sebze bahçelerini, tarlaları, kuzuları, keçileri, kuşları, arıları torunlarımıza bırakablecekmiyiz ona bakalım...
    Cevapla