Yerliler ile küresellerin savaşında taraf olmak
Kurda sormuşlar, "niye boynun kalın?"
"Kendi işimi kendim gördüğüm için" cevabını vermiş!
xxx
Efsaneler le, destanlarla büyüdük hatırlayın...
Onlardan biri de Oğuz Kağan destanıdır ve o destanın kahramanlarından biri de kurttur. Rivayet odur ki Oğuz Kağan'a yol gösterendir!
Efsanelerle yaşayacak değiliz…
Lakin yukarıdaki ata sözü bile…
Ya da şöyle söyleyelim, kurdun ağzından nakledilen söz bile bize bugünlerde yol göstermesi açısından yeterlidir!
xxx
Aynı şekilde…
Gılgamış destanını hatırlar mısınız?
Kimine göre en eski Türk destanı…
Kimine göre bir Kürt destanı…
Sümerlerin destanı diyenlerin sayısı da az değil hani..!
Her ne olursa olsun Gılgamış destanının bize öğrettiği şu:
Gılgamış destanında, kahramanımız ölümsüzlüğü arar…
"İnandığı" tanrı ona, "dünyada kalıcı bir eser bırakırsa" yani ki "ismi yaşarsa" ölümsüzlük iksirinin o olduğunu anlatır!
Tarih yazmış ve tarihe geçmişleri anlatan güzel bir örnektir bu..!
Xxx
Demeyin ki ne anlatıyor bu arkadaş?
Hemen sadede geliyorum sabrınızı zorlamadan!
Türkiye, 2012'in son baharından bu yana çok hızlı ilerleyen ve "yerliler" ile "küreselciler"in ölümüne çarpıştığı bir perde gerisine inat;
Sahnenin görünen tarafında, "iç barış", "demokratikleşme", "silah bırakma", "çözüm" yolunda adım adım ilerliyor..!
Çatışma ve kavganın büyüğü perde gerisinde yaşanıyor..!
Türkiye yukarıdaki atasözünde olduğu gibi "Kendi işini kendi görmeye" çalışıyor.
Uluslararası arenanın başkentlerinde, sinir uçlarında, kapalı kapılar ardında "yerliler" ile "küreselciler"; "yerliler" ile "müstemleke valileri" kıyasıya mücadele ediyor!
Zaman zaman perde gerisindeki çatışmanın patırtı kütürtüsü sahne önüne de düşmüyor değil hani!
Tıpkı, Milliyet eliyle sızdırılan "İmralı zapıtları" ve ardından "Aslında şeffaflaşmak iyidir. Bakın kimin ne olduğu kamuoyu tarafından iyi bilindi" diyenlerin "biz de barıştan yanayız ama…" cümleleri arasında;
Tehditkar, cüretkar, "siz değil, başka aktörler çözmeli yada el atmalı" türünden sufleler vermesi gibi..!
Yukarıda iki destana atıfta bulunmam öyle tesadüf değil bilinsin isterim.
Dün iki gazetede iki ayrı yazı vardı.
Bunlardan biri Star gazetesinden Orhan Miroğlu'nun yazısı…
Diğeri Agos'taki Baskın Oran'ın yazısı..!
Orhan Miroğlu "damdan düşmüş biri" olarak yazısında "yerlilerin" çözüm için inisiyatif ve risk aldığını anlatırken bir tehlikeye işaret ediyordu,
" İçeride ve dışarıda, çözüm sürecini itibarsızlaştırmak ve boşa çıkarmak için sistemli ve yoğun bir faaliyet yürütülüyor" uyarısında sonra…
"Hükümet, tamamen ‘made in Türkiye' modeliyle bu ulusal yaramıza bir çözüm arıyor" tespitinde bulunuyor.
Ve ekliyor:
"Asıl itiraz, bu yeni anlayışa ve bu modeledir. Uluslar arası aktörler ikna edilmeden bu iş olmaz diyorlar."
…
Silahsızlanma için aceleye ne gerek var? Nasılsa ‘uzman'ların, çocukları için bir risk yok. Şimdiye kadar bir köşe yazarının oğlu Cudi'de Gabar'da, sınır boylarında ölmediyse, bundan sonra da ölmez!
Nasılsa son iki yalda hayatını kaybeden 1500 gencin hiç biri bir köşe yazarının veya bir ‘uzmanın' çocuğu değildi!
Ölenler gariban Türk ve Kürt çocukları, eh Erdoğan köşke çıkacağına bir kaç bini daha ölse ne olur ki!
…
Ama boşuna, çözüm sürece anlayamayacakları kadar haklı ve gerçekçi bir zeminde seyrediyor.
Sahipsiz de değil.
Zalimin zulme varsa, mazlumun Allah'ı var. Bunu unutuyorlar" (yazının tamamı 4 mart 2013 tarihli Star'ta)
Agos'ta yazan Baskın Oran ise bakın neler söylüyor:
"Daha önemlisi, BDP bu inanılmaz desteği, "PKK silah bıraktıktan ve yurtdışına çıkarıldıktan sonra" AKP'nin "yapmayı düşündüğü" reformlar karşılığında verecek. Oysa, bu kadar işkilli ve beklentili bir halkın temsilcileri, umulurdu ki, önce, bu insanların ‘Türkiyeli Kürt' kimliğini tanıyan özerkliği bir görsünler. Yani, çözüm planının aşamaları ters. Önce özerklik somutlaşmalıydı. Kürtlerin tek pazarlık gücü sıfırlandıktan sonra, PKK'nın (silahın) yerini alacak Kürt sivil toplumunun ve burjuvazisinin eline de, halkını ikna edecek sağlam bir özerklik verilmeden, her şey, Roboski'yi bile örtbas etmiş, ‘Kürt sorunu' terimini bile reddeden Erdoğan'a emanet."
O güler yüzlü liberal Profesörümüz Baskın Oran son cümlede Türkiye'nin tamamını tahdit etmeyi de ihmal edmiyor:
"Peki, ‘kan dökülmesi' durmasın mı? Tabii ki dursun da, son bir hayal kırıklığı patlak verirse, bir süre sonra her AVM'de bir ‘kan banyosu' başlayabilir." (yazının tamamı 4 Mart 2013 tarihli Agos'ta)
xxx
Şimdi durup düşünmenin zamanı!
Kurda sormuşlar "niye boynun kalın?"
"Kendi işimi kendim görürüm" demiş!
Türkiye, Kürt sorununu ve terör belasını kendisi çözmek zorundadır. Sorunu kendi çözdüğü oranda daha güçlü olacaktır.
Tarihi yazanlar ve isimlerini tarihe "kahraman" ve "devlet adamı" olarak yazdıranlar Gılgamış destanında olduğu gibi "ölümsüzlük" iksirini bulmuş olacaktır!
Bugünlerde büyük riske rağmen inisiyatif alanlar tarihe geçeceklerdir!
Bize şirin görünüp, sufle verenlerin "aba altından sopa göstermeleri" ibretlik vesikalar olarak tarihin tozlu raflarına kalkacaktır.
Kalın sağlıcakla.