Sol... Korkarım bir "çıkış" yok!
Eğer bunları bilmiyorsanız, ben Kastamonuluyum, Kastamonu'da hiçbir şey anlatamazsınız. Bunları bilmediğiniz, 'bunlardan bana ne' dediğiniz takdirde, bu toplumda büyük bir kesim ile bağlantı kuramazsınız."
Bu sözler Bülent Uluer'in. Al Jazeera Türk'ün "Sol Ne Yapmalı?" başlığı altında yaptığı seri röportajlardan birinde yine çarpıcı şeyler söylemiş.
Uluer'i ne zaman tv'de görsem gençlik zamanlarım aklıma geliyor.
İşin gerçeği sıkı ajitatördü. Çok iyi konuşurdu.
Bazılarının iddia ettiği gibi bir örgüt liderliği falan yapmamıştı ama 70'li yıllar boyunca eline megafonu aldığı her an duygulara lider olmuştu. Şimdi orta yaş olgunluğunda heyecanın diliyle değil, sosyal gerçekliğin, geleneksel kültürün ve aklın dilinden konuşuyor.
Elbette Bülent Uluer'in kastettiği şey Gazali'yi bilmekten çok Gazali'den bugüne uzanan o kültürel iklimi bilmek...
Çünkü halkın fırtınaları da, yağmur bereketi de, kışı da, baharı da hâlâ o iklim kuşağında yaşanıyor.
Gelelim asıl konuya...
Hayır! Sol, Türkiye toplumunun kültürel köklerini bilmiyor değil, bilmek istemiyor.
Dümdüz söyleyeyim...
Namaz kılan bir adam gördüğünde secdeye değen alına değil, çoraplarının tabanına bakıyor.
Ezan onun için hayatın folklorik fon müziği; hayatı nasıl şekillendirdiğini öğrenmek istemiyor.
Durduğu yeri (sol dünya görüşünü) yakınlaşmak için değil, "yabancılaşmak" için bir imkân olarak görüyor.
Bir de sol entelektüeller var: Oturup İslam, Ortadoğu, Sünnilik üzerine çalışıyor ve yazılar yazıyorlar.
Ne için? Anlamak için mi?
Hayır! Bir kolonyalist gibi "tüketmek" için... Öğrendiklerini Marksizmin, postmarksizmin falan kalıplarına uydurup "abiler"inden aferin almak için...