Haşmet Babaoğlu
Haşmet Babaoğlu
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

Pilav şükürdü, hoşaf dua!

GİRİŞ 22.06.2015 GÜNCELLEME 22.06.2015 YAZARLAR

Sonsuzluk, uzay, ölüm...
Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz?..
Dişlerimi sıkmama neden olacak kadar huzursuz edici sorulardı bunlar! On, on bir yaşlarımdan söz ediyorum.
Fakat Ramazan gelmişse, sahura kalkılacaksa...
O zor düşünceler gidiyor, yerini tatlı bir bekleyiş alıyordu.
Uyuduğumu sanıyorlardı ya...

Oysa gözlerim kapalı halde sahur vaktinin gelmesini iple çekiyordum.
Çünkü ninem ve dedemle birlikte pilavla hoşafa kaşık sallamanın lezzeti apayrıydı.
Ah, o güzel doygunluk!
Öyle ki, daha sonra saatler sürecek oruç cılız gövdeme bana mısın demiyordu.
Bal gibi anlayıp biliyordum işte!
O sofrada... 
Pilav cisimlenmiş şükürdü.
Hoşaf dua... 

Buraya nereden mi geldim?..
Geçen gün bir grup sosyal medya dostu kendi aramızda mesajlaşırken çocukluk Ramazanlarımızı andık.
Pide kuyruğunda beklemenin iftar coşkusuna dahil olduğu, sahuru büyükbabalar, büyükannelerle yapmaktan ayrı bir zevk aldığımız günlere döndük. "Karakılçık bulgurdan bol tereyağlı pilav"ları, içine iki üç adet karanfil atılmış kuru meyve hoşaflarını hatırladık.
Sonra birden fark ettik ki...

Hikâyenin özü sofranın üzerindeki tabakların, kâselerin içindekilerde değil, sofranın etrafındakilerdeydi.
Oysa uzun bir zamandır popüler kültür sayesinde iftar ve sahur sofralarındaki çeşitliliğe odaklanmış haldeyiz.
Hangi kesimden olduğumuzun önemi yok, hepimiz etkileniyoruz bu medya fırtınasından...
Yine de bütün bunlar içimizdeki garipliği bastıramıyor.
Bir yandan da, "beş yıldızlı iftarlar" diye bir şey çıktı ya...
Onları eleştirdik mi, kalbimiz temiz yolumuza gittiğimizi sanıyoruz. 
Peki nerede o dedeler, nineler, teyzeler, dayılar, torunlar?
Nerede o neşe, o muhabbet? 

yazının devamı için tıklayınız

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL