Ölmek için en uygun vakit hangisi?
Müntehir ölümde acele eden adamdır.
Dünyadan gitmek için acele eden adam Allah’ın tecil ettiği vakti beklemeyi göze alamaz.
Ecel kulun öngördüğü vaktin yaratıcı tarafından tecil edilmesidir.
Asıl olan insanın kendine tayin ettiği ömür süreci değil Allah’ın takdir ve tespit ettiği hayat serüvenidir.
Bu vakti öne ya da arkaya almak mümkün değildir.
Kulun bilet ayırdığı ölüm saatini Rabbi her defasında tecil eder.
İnsanın kendi öz nefsine kastetmesi bir başkasının varlığını ortadan kaldırmasına nispeten daha elim bir olaydır.
Bir başkasını öldürme her ne kadar ahrette bütün insanları öldürmeye eşdeğer bir günah olsa da insanın hilkat ve doğasına uygundur.
Allah’ın Âdem’i yaratma projesini meleklere sunması karşısında meleklerin: “Allah'ım yeryüzünde kan dökecek bir topluluk mu yaratacaksın” (Bakara–30)diye mukabelede bulunması bunun en açık ifadesidir.
Melekler insanın fesada meyilli ve kan dökücü bir karaktere sahip olduğunu nereden biliyordu diyenler için hemen söyleyelim:
Allah’ın meleklere yaratılış projesini açmış olması da meleklerin insana dair gerçekleri söylemesi de dolaylı bir anlatım tarzı olmaya daha yakındır.
Yaratıcı insana dair gerçekleri meleklerin dilinden ifade ediyor. Yani bu ve buna benzer ayetlerde dolaylı bir söyleyiş hâkimdir.
Kuran insanın kendi cinsini öldürmesinin fıtri günah olduğunu bildirmekle kalmıyor aynı zamanda Âdem (a.s)’ın çocukları arasındaki kavganın sonucundan da bizi haberdar ediyor.
Aynı anne babadan dünyaya gelmesine rağmen Kabil kardeşi Habil’in kanını akıtarak öldürüyor.
Âdem’den bu yana kardeşkanı da dâhil insanın kendi cinsine yönelik kan dökücülüğü sürüp gitmekte.
Meleklerin dilinden Allah’ın haber verdiği insanlık gerçeğini bildiğimiz için haram olduğu halde bu realiteye şaşırmıyoruz.
Fakat insanın öz nefsine yönelik gerçekleştirdiği saldırı için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
İnsanı sımsıkı hayata bağlayan fıtrata yönelik saldırı sadece haram değil aynı zamanda trajik ve dehşetengizdir.
Kendini öldürmeye kalkmak ilk başta yeryüzünde bir sınav sürecinde olduğu gerçeğine başkaldırıdır.
İster yaşanan talihsiz bir olay, ister içinden çıkılmaz derinlemesine bir problem, çıkış noktası ne olursa olsun katille maktulün tek bir kişide toplanması bir şekilde sınanmamak için dünyanın arka kapısından kaçma teşebbüsüdür.
Ölüm ve hayat her ikisi de canlıdır ve her ikisi de insanın kötüye rağmen iyiyi seçip iyide karar kılabilme imtihanını sürdürebilmesi için yaratılmıştır. (Mülk–2)
İnsan ölümü ancak güzel bir hayat yaşayarak öldürebilir.
Ölüm korkusunu ve ölmek duygusunu normal sınırlara çekebilmenin yolu hayatı kavrayıp varoluşun anlamını çözmekten geçer.
Kendi canına kıyan kişi Allah’ın tayin ettiği ölüm vaktini öldürmüş olur.
Vahiy kaynaklı ölüme felsefi içerik kazandırmaktır aynı zamanda intihar.
Dünyaya gelmeyi takdir edenin dünyadan gitmeyi tayin etmesinden daha makul ve mantıklı bir şey yoktur aslında.
Ölüm saatine müdahalede bulunmak bir haddi aşma durumu ve ontolojik hakikatinden Tanrı’yı uzaklaştırma operasyonudur.
Hayatı sil baştan yeniden yorumlama diyebileceğimiz bu safha Albert Camus’nün ‘gerçekten önemli olan tek bir felsefe sorunu vardır: İntihar’ tespitinin dayandığı noktaya tekabül etmektedir.
İslam’a göre hayat kadar ölüm de felsefi değil vahyîdir.
Ne hayatın kafası karışıktır ne de ölümün.
Nasıl olsa “caizin karnı geniştir” diyerek intihara yer açmak isteyenler inandıkları dinin karnına değil kalbine bakmalıdırlar.
Ancak hayata itilmiş olanlar intihara sürüklenebilirler.
Yol ortasında pusu kurup kendini öldüren kişi Müslüman bile olsa büyük bir yanılgı içerisindedir.
Yüzünün aynasında gördüğü kendisinin dışında herkestir. Ölse de hayati tehlikesi devam etmektedir.
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com