Hüseyin AKIN
Hüseyin AKIN
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Bu yazıyı tıklamayın!

GİRİŞ 15.03.2011 GÜNCELLEME 15.03.2011 YAZARLAR

Olup bitene seyirci kalmak bir zamanların ayıp şeyler listesine dâhildi.

O kadar profesyonelleştik ki bu alanda ekranların ‘sayın seyircisi’ olduk.

Karışmamalıydık ve bir kenarda durup olayların görüntü halini alıp evlerimizin içine doğru akışına eşlik etmeliydik.

Ekranların sayın seyircisi aynı zamanda dört yol ağzında meydana gelmiş elim hadiselerin cansız şahididir.

Sokakta görüp tel’in ettiğimiz olaylar televizyon ekranlarında programlanıp görüntü objesi haline getirildiğinde bir anda sıradanlaşabiliyor.

Aynı şekilde televizyon ekranlarının bize göstere göstere aşina kıldığı insanlık dışı yürek burkan olaylar gerçek hayatta vaka-i adiyeden sayılabiliyor.

Böyle durumlarda aradığımız şey sadece bir “gık”tır.

Kimsenin gıkının çıkmadığı bir dünyada insan kendine biçilmiş role razı demektir.

O halde “gık” nedir, biraz künhüne doğru inişe geçelim.

Bize rağmen bizim dışımızda cereyan eden hadiselere aleyhimizde geliştiği halde ses çıkarmama ünlemidir gık.

Bir şeyler söylemek -dili ile mani olmak aşamasıyla karıştırılmasın- gıkı çıkmak, sadece yaşıyor olduğunu ispat edercesine sesini çıkarmaktır.

‘Geniş Irgalanmazlık Karakteri’ ile ifadelendirilebilecek bir durumun örgütlenmiş harfleri diye de adlandırabilirsiniz bunu.

Gıkı çıkan adam az bir iş başarmış değildir.

Kendi duvarlarını yıkıp, önündeki yığınak ve barikatları aşmıştır.

Gıkınız çıkmıyorsa düşmanınız olacak kişiyle sıkı ve bir o kadar da kirli bir pazarlığa oturmuşsunuz demektir.

Bir kere gıkınız çıktı mı cesaretini sizin sessizliğinizden alan kumpanyaların kalbine korku salıp dengesini bozmuş olursunuz.

Ortadoğu ülkelerinde yaşanan son isyan dalgalarını düşünelim bir.

Yıllarca ağzında ağulu kelimeleri söyleme cesareti gösteremeyip yutan insanların nasılda ‘yeter!’ kelimesini tükürürcesine bir gık niyetine zalim sultanlarının yüzlerine fırlattıklarını gördük.

Ne söylenildiği anlaşılmayan belli belirsiz bir sözdür gık.

Sadece kendi varlığını haber vermek için yuvasından çıkma yürekliliği göstermiştir.   

Aleni haksızlıkların yapıldığı ortamlarda haksızlığa dur demek için çok da anlamlı cümleler kurmanız gerekmez.

Nasıl olsa ağzınızdan bölük pörçük de olsa çıkan her kelime yüklendiği sesi başarıyla doğru adrese taşıyacaktır.

Gıkı çıkmayan toplumlar bu durumlarına mazeret bulmak için hançerelerinde saplı bir ukdeden dem vururlar.

Bu kabulleniş aşamasından sonra gelen ikinci aşama “tık” aşamasıdır.

Mevcut durumu müşterek kabulleniş anlamına gelen “tık” yoksunluğu egemenlerin istediği sessizliği temin etme vazifesini iyiden iyiye ifa etmektir.

Gıkın çıkmadığı mekânların ördüğü sessiz boşluğu ‘tık’ doldurmaya çalışır.

Yürek kıpırtısı hissedilmediği için çıtını çıkarmayan insan bu iktidarsızlığını dışarıdan devşirdiği bir “tık” sesiyle telafi etmek ister.

Çıtını çıkaran insan gık aşamasına yaklaşırken gıkı boğazına düğümlenmiş olan insan “tık” seviyesine doğru inişe geçmiştir.

Tıkın insana dönük bir öfkesi yoktur.

Tam tersi, insan bir türlü organize edemediği öfkesini “tık”ını çıkararak belli bir mecraya sokmak ister.

Bir yerde tık çıkmıyorsa hayatiyet bitmiş demektir.

Bir yerde gık çıkmıyorsa insaniyet kalmamış demektir.

Bir yerde çıt çıkmıyorsa özgürlük özünü yitirmiş, göndere gürültü egemen bir dünyanın bayrağı çekilmiş demektir.

Bir çıt sesi çalıları tutuşturmak için yeterlidir.

Çalıları tutuşturan şey insanın kendi sesini duyabilecek bir kulağa sahip olmasıdır.

Dünyayı ve olayları doğru bir şekilde okuyabilmek tık sesiyle değil çıt sesinden sonra gelen gık sesiyle mümkündür.

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL