Hayatınız ideal mi yoksa ideolojik mi?
“Bunca şey birbirini ite kaka oluyor/ Ve katılaşıyor dünya giderek” Böyle söylüyor şair Birhan Keskin son şiir kitabı “ ‘Soğuk Kazı’da.
İnsan sözcüğünü duyduğu halde esnemeyen tek şey herhalde ideolojidir.
Böyle zihnimizde gergin bir ip gibi rijit duran başka kelime var mıdır bilmiyorum.
Olsa bile düştüğü yerde ‘ideoloji’ kelimesi gibi kendi ağırlığını bırakan başka bir örneğe rastlamak zor.
Dünyayı bu denli katılaştıran şey gök çekimi kabiliyetini yitirmiş ideologların elinde birer ağır silah haline gelmiş ideolojilerdir.
Derin anlamlarından sıyrılarak zamanla sivri uçlu kelimeler haline gelmiş olan ideolojiler Cemil Meriç’in tabiriyle: “İdraklerimize giydirilmiş deli gömlekleridir.”
İdrak bir deli gömleğini neden ve nasıl giyer?
Eğer bir düşünceye ya da felsefeye taparcasına bağlanırsanız körleşirisiniz.
İdrak eksikliği anlamındaki bu körlük kişinin kendisini göremeyecek duruma gelmesine kadar devam eder.
Bütün sloganlar, klişeler, önyargılar ve peşin fikirler böyle bir körlüğün ürünüdür.
İdeoloji filolojik anlamıyla fikirlerin ilmi demek. Bu haliyle o ne kadar yalın ve ne kadar masum bir kelime.
Felsefe varken ideoloji gibi bir kelimenin ihdas edilmesi ancak Pozitivzm’e payanda olması içindir.
Göğün çekim gücüne karşı yerin çekim gücünü önceleyen fikirlerin mücadele alanınıdır bir nevi. Vahyi kendi kulvarına çekmek ister.
Dinlerin gövdesi bu deli gömleğini kabul etmediği için ideolojiler bu gömleği üzerine giyecek dindarlar arar.
İsmet Özel bir ideolojiye saplanıp kalmanın bir tiyatroya hapsolmaktan farkı olmadığını söyler. (Zor Zamanda Konuşmak- Sf:108)
Özel’e göre: “ İdeolojik yaklaşımlarımız, bizimle ortak görüşleri bulunan yakınlarımız ve nihayet sahip olduğumuz düşünceleri günden güne haklı çıkaran (bizim bu haklılığa inanmamızdan ötürü) dünyanın akışı bizi bir tiyatroya hapsedebilir.”
Peki, insan bu ideolojik sıkışmadan, hapsolduğu tiyatrodan hiçbir şekilde kurtulamaz mı? İsmet Özel’e göre kişi bundan ancak bir şekilde kurtulabilir: “ İdeolojik saplantıların bir noktada kişinin varoluş güvenliğini sarsması sonucu delilik ortaya çıkar. Alelade bir kişinin de üzerine tiyatronun ağırlığının fazla yüklenmesi sonucu delirmesi mümkündür. Delilik tiyatrodan çıkmanın bir yoludur. Çünkü artık deli oynanan oyunu anlamlandıramamakta, kendini ne seyirci ne de oyuncu olarak bir yere koyamamaktadır.”
Tiyatrodan çıkmak, ideolojilerin sarmalından salimen kurtulmak için ille de delirmek mi gerekiyor? Bunun cevabını da İsmet Özel’den alalım: “ Tiyatrodan çıkmanın delirmekten başka yolu yok mu? Var. Tiyatrodan çıkmanın bir tek yolu var, o da “iman etmek”tir.”
İdeolojiler kurgusal bir dünyanın tatlı uykusuna emanet eder hepimizi.
Her şey bir sinema ya da tiyatroda sınırlandırılmış dünya kadar sahici ve gerçektir.
Tiyatro nasıl birkaç saatliğine dünyanın yerini alıyor ve içindekileri reel dünyanın gerçekliğinden koparıyorsa ideolojiler de kendilerine güvenip bağlanan insanları kendi uykularına ve kurgularına hapseder.
Şimdiki halde kelimeleri birbirinin üzerine taş niyetine fırlatan insanlara kulak kesildikleri dünyanın ötesinde de bir dünya olduğunu kavratmanın yolu ne bulundukları tiyatroda delirmelerini beklemekle nede iman etmelerini ümit etmekle gerçekleşeceğe benzemiyor. Yine de insafa gelmek her ideoloji mensubu için en kolay ulaşılabilecek bir yoldur.
İdeolojik ayrışmalar karşıdakine karşı bildik iki tavır sergiler.
Birincisi insafsızca muhalefet etmek; ikincisi muhalifini yok saymak.
Bugün siyasetten edebiyata varıncaya kadar ideolojik kutuplaşmanın sergilediği tavır budur. Ortada bir fikrin diğer bir fikrin arızalarını gidermek gibi bir durum yok.
Tam tersi, ideolojiler birbirine arıza çıkarmak için yarışıyorlar.
Edebiyattaki ideolojik ayrım ise ya edebiyatı bir ideolojiye dönüştürüyor ya da her düşünce kendine uymayan edebiyat kümesini yok sayarak ‘en büyük intikam kayıtsızlıktır’ ilkesine uygun hareket ediyor.
Sözgelimi bir şiir yıllığında kendi dünya görüşüne uymayan herhangi bir şairin ismini gördüklerinde ‘kayıtsızlık’ ilkesinin yıkıldığından dem vurarak bildiriler yayınlayabiliyorlar. Siyasette yaşananlar ile edebiyatta yaşananlar birbirinden hiç de farklı değil.
Her iki alan da birbirini sırası gelince enstrüman olarak kullanmaktan çekinmiyor. Tiyatro aynı tiyatro.
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com