Hüseyin AKIN
Hüseyin AKIN
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Orucu bozan asli şeyler

GİRİŞ 05.08.2011 GÜNCELLEME 05.08.2011 YAZARLAR

Türk toplumunun ibadetlere yaklaşımını teolojik ilkelerden ziyade sosyolojik esaslar belirliyor. Doğrusunu öğrenme yerine alışageldik olanı sürdürmeye meyilli bir taraf var sanki. Yanlış anlamanın keyfini çıkarma ya da semeresini yeme gibi tuhaf temayüller bunlar. Zekatın en az 1/40 oranı ihtiyaç sahiplerine vermek olduğunu duymayan ve bilmeyen yoktur;ama yine de bir çok insan bunu esneterek sadakaya tahvil eder.

Gönlünden geçeni vermenin adıdır artık zekat. Yanlış anlamanın keyfini süren anlayış sessizce zihninde zekatla sadakayı yer değiştirmiştir.

Ne de olsa zekat can yakıcıdır. Zaten işin tadı ve güzelliği de buradadır. Paranızdan para, mülkiyetinizden mülk kopuyor.

Kim demiş zekat sadece malla yapılan bir ibadettir diye?

Zekat aynı zamanda canla yapılan bir ibadettir. Mal canın yongasıdır diye boşuna söylememişler. Şayet fakir fukaraya zekat adına verdiğiniz şey mülkiyetinizde en ufak bir boşluk ve sarsıntı yaratmıyorsa ibadetinizde bir noksanlık var demektir.

Zekat verirken ilk iş olarak abdest almayı unutmuşsunuzdur mesela.

Abdest dedimse namaz abdesti anlaşılmasın. Zekat abdestinden bahsediyorum.

Zekat abdesti zekatı veren insanın yüreğinde tebellür eden niyetidir. Zira zekatın kelime anlamlarından biri de arınmak,temizlik,tezkiyedir. Ruhunu ve dimağını mülkiyet kirlerinden arındırmaktır.

 Fazla mal ve para insanın üzerinde bir sıklettir. Onu atmadığı sürece hareketsiz ve hantaldır. Hareketsizliğin kişide tebarüz eden en somut hali statükoculuktur. Kurulu düzenin değişmesini istemez, çünkü bütün yatırımını bu ortamın zafiyetleri üzerine kurmuştur. Gece gündüz parasının üzerinde kıvrılıp yatar.

Bu yüzden hantal dindarlığın tipik özelliği işine geleni işitmek, işine gelmeyeni yanlış anlamaya tahvil etmektir.

Kuran’da zekat bir çok yerde namaz emrinin hemen ardından zikredilir. Namazdan sonra hemen zekatın da hatırlatılması ibadetlerdeki bütünlüğe işarettir. Bu meyanda namazı zekat, zekatı da namaz tamamlar.

Toplumda namaz kılanların oranın her dönem zekat verenlerden kat be kat fazla olması sadece bir sistem sorunu değil aynı zamanda mülkiyeti korumaya alma refleksidir. Yaratıcıyla seslendirilmeyen gizli bir pazarlık vardır sanki. Parama dokunulmasın kaç rekat istenirse o kadar namaz kılayım!

Namaz duadır ve dua çoğunluğun lügatinde istemek anlamına gelir. Halbuki salat Allahın davetine icabet etmektir. Namazda isteyen konumunda olan insan zekatta istenen konumundadır. Kulun kula mükellefiyeti söz konusudur. Bu insan-insana sorumluluktan Allaha karşı mesuliyet duygusu neşet eder.

Namaz ibadeti beş vakitle mukayyet olduğu için modern hayat dizgesine muhaliftir. Bu yüzden modern yaşam biçimi kendi saatlerini namaz saatlerine göre ayarlamamaya gayret gösterir.

Bir namaz vakti bir eğlence yoğunluğunu taşıracak güçtedir.

Namaz gelişigüzel vakit geçiren kişilerin konsantrelerini bozup kendileriyle yüzleşmelerini isteyerek ciddiyete davet eder. Sadece birkaç vakitliğine değil bütün bir hayat boyu kendisinin hatırda tutulmasını ister namaz. Bu yüzden Türk insanı dindarlık dozajını kılacağı namaz vakitlerinin sayısına göre tanzim eder. Beş vakte beş vakit daha katanlar, beş vaktin üstüne yatanlar, kılıyormuş gibi gözüküp kılmayıp kendini aldatanlar, günlük namazlarını ara sıra kılanlar, cumayı kaçırmayanlar ve bayramdan bayrama camiye uğrayanlar gibi..

Namaz vakitleri azaldıkça modern hayat ritüellerine bağlılık o denli artmaktadır. Çünkü modern hayat da insandan bir takıp rükünleri yerine getirmesini istemektedir. Üstelik bunun kazası(!) da yoktur.

Türk toplumunda en fazla benimsenmiş ibadet oruç ibadeti. 9-12 Ekim 2007 tarihinde ANAR araştırma şirketinin, ‘Zinde Sosyal Gelişim Derneği’ için gerçekleştirdiği ‘Kuran’ın Anlamı ile Buluşmak Araştırması’ sonuçlarına göre, düzenli oruç tutanların oranı %79,3, kısmen oruç tutanların oranı ise %9,7 olarak yer almakta. Yani toplumun neredeyse %90’ı oruç tutmaktadır. Fırsat buldukça cuma namazı kılanların oranı %88,3 iken cuma namazını hiç kaçırmayanların oranı %65,6’dır. Vakit namazlarını düzenli olarak kılanların oranı ise %45,8. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof.Dr. Yılmaz Esmer’in yürüttüğü 2011-Dünya Değerler Araştırması raporuna göre Türk toplumunun dindarlık ve dini hassasiyetleri 15 yıldır aynı seviyeyi koruyor.

 %79,8’inin kendi kimliğini dindar olarak tanımladığı araştırmada dikkat çeken şu ki, toplum olarak ibadetleri yerine getirmede istekliyiz ama istikrarlı değiliz. Bunun an temel sebebi de kamusal hayatın saatiyle inanç dünyamızın saatinin birbirini tutmaması. Oruç ibadeti burada bir istisna taşıyor.

Neredeyse %90’ının oruç tuttuğu toplumda buna paralel oranda namaz kılma ya da Kuran okumaya rastlayamıyoruz. Oruç tutma oranının dinsel sebepleri kadar sosyolojik sebepleri de var kuşkusuz. Oruçta mekan boyutu olmadığı için kamusal mekan ve kamusal zamanın parçalanmasıyla karşılaşılmaz. Kişinin oruçlu olduğu bilincini yitirmemesinin dışında hiçbir artı şart gerektirmez. Üstelik iftar-sahur ve ramazan eğlenceleriyle folk-İslam’ın bütün renkliliklerini de taşır. Aslen böyle olmadığı halde vurusu ve kurgusu yemek ve yememek üzere özetlenmiş bir ibadet havası taşır. Oysa oruç nefsî olanla araya mesafe koyarak nefes almayı sağlamaktır.

Ruhsal yetkinlikler ancak nefsani arzuların terbiye edilmesiyle ortaya çıkar. İnsan arzularına gem vurduğu zaman manevi bakış açısı daha bir genişler.

Arapça Savm ve siyam kelimelerinden gelen oruç “bir şeyden uzak durmak”, “bir şeye karşı kendini tutmak” ve “engellemek” anlamlarına gelir. Namaz nasıl kötülüklerden alıkoyarsa oruç da gelen kötülüğü yolundan çevirmek,kapıdan kovmaktır. Zekatın esprisi nasıl namazda mevcutsa,namazın ve zekatın esprisi de oruçta vardır. Ne yazık ki ibadetlerde kabuktan öze inemediğimiz için bu hikmeti gözden kaçırıveriyoruz. Cevizin kabuğunu yiyip içini atmak gibi bir durum bu. Keşke iftar sofralarımız yüreği zengin fukara sofralarına benzese.

Hac ibadetine gelince, Türk toplumunda olgun yaş sonrası gerçekleştirilen bir ibadettir hac. Bunun sosyo-ekonomik sebepleri vardır elbette. Fakat en hazini ömrü tanzim edişin en son payı oluşudur.

Gençlik keyif sürme, olgunluk sefa sürme, mal biriktirme, yaşlılık ise hac ibadetiyle birlikte öbür tarafa yatırım yapma safhasıdır adeta. Oysa namaz da,oruç da,hac ve zekat da hayatımızın kenar süsleridir. Aslolan hayatın kendisidir. Yaşarkenki istikamettir. Bu formel ibadetler hayatımızı test ederler. Varsa yamukluklarını giderirler.

Simgesel taraflarının  yoğun oluşu bu ibadetlerin hayatta bir şeye karşılık gelmesiyle ilgilidir. Hacda ihram giymek bir tür kıyamet provasına hazırlıktır mesela. Elindekini verebilmek ölüme yakın durmaktır.

İmsakla iftar arası yiyip içmemek, fizyolojik ihtiyaçları ertelemek hayvanlarda olmayan sadece insanlara mahsus bir gücün-kendini dizginleyebilme-ortaya konulmasıdır. Namazda rukuya ve secdeye varmak, Allah karşısında zayıflığımızın,güçsüzlüğümüzün,tekebbürden arınmışlığımızın göstergesidir. Kurban Allaha yakın olmanın en değerli şeyi Allah için feda edebilmenin imtihanıdır.

  Ne çok gevezelik edilir Ramazan gelince,yok efendim orucu şu bozar mı bu bozar mı diye. Sakız çiğnemekten denize girmeye kadar günler boyu tartışılır durur. Sakız çiğnemeye gerek yok, zaten bu konuları ağızda uzun süre tutmak sakız çiğnemekten farksızdır.

Orucu asıl bozan şey, insanın yaşamasal-yani dinsel-dengesini bozan şeylerdir. Eğreti namaz, üstünkörü zekat, pazarlıkçı dua, dünyaya geliş niyetini bozma, marketi sofraya taşıma, verdiğin yardımı başa kakma, kalbini ve ağzını bozma…Bütün bunlar orucun ruhuna zarar verir diğer sebepler ise sadece kabuğuna.

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL