Büyüklük ne demektir, neyi gerektirir?
“Gökten düşenin parçası bulunur...
Gönülden düşenin parçası bulunmaz..”
Ahmet Amiş Efendi
BÜYÜK SANDIKLARIMIZIN İÇİNDE NE VAR?
“Ben yalan söylemeyi büyüklerimden öğrendim” Bu söz sevgili şair İbrahim Tenekeci’ye ait. Belli ki içerisi sitem, şikayet ve ümitsizlik dolu.
Bakmayın yalana dair bir itiraf gibi durduğuna, bu söz aslında büyük bir değer kaybının, yani büyüklük denilen şeyin ortalıkta gözükmemesinin figanıdır.
Eskiden en büyük tesellimiz akil insanların sağduyusu ve dirayeti olur, kendimizi onlar sayesinde güvende hissederdik.
Şimdi “büyük” kelimesi öyle küçüldü ki en zor durumda dahi yaşını başını almış insanlara “büyüklük sende kalsın” diyecek halimiz kalmadı.
Sana ne oluyor diyebilirsiniz. İnsan kıvranır durur da hani bir türlü konuya giremez ya,işte öyle bir şey bana olan şey.
Bahçede dolaşıp duruyorum gün boyu, ama bir türlü eve giremiyorum.
Eve girememek gibi bir şey mevzuya girememek.
Büyüklerimizin her yaptıklarının altında bir hikmet aramak en büyük saflığımız oldu.
Hayret edilmesi gereken en garip durumda bile sükuneti seçtik.
Büyüklerin karşısında ne kadar küçülürsek onların o denli azametli ve saygın hale geleceğini sanıyorduk.
Büyüklerin söyledikleri yalanları bile alegorik hakikatler şeklinde algılıyorduk. Büyüklerin yalanları bile büyüktü.
Büyüklüğün şiarını değil sadece kıyafetini üzerine giyinen; meydanların, salonların, kürsülerin ve kalabalıkların büyükleri araziye uyum sağlamak adına söyledikleri bütün büyük sözleri ödünç aldıkları kavram konfeksiyoncusuna geri iade ettiler.
Bugün ‘evet’ dediğine yarın ‘hayır’ demeyi hep bu insanlardan öğrendik.
Tam kelimelerin namlusu ve sözün bir namusu olduğuna inanmıştık ki büyüklerimiz bizi bütün doğruları tersyüz edip amuda kaldıran “konjonktür”le tanıştırdı.
Küçükler büyüklerin gözüne girmeye çalışırlar; çünkü büyüklerin gönlüne girmek için gözünden yol alınır.
Büyükler ise küçüklerin kafalarından gönlüne doğru yolculuk yaparlar. Gönülden silinmek gözden düşmekten çok daha ağır ve çok daha acı.
Küçükler büyükleri gönüllerinden sildikleri vakit büyüklerin omuzlarına aynı zamanda çok ağır bir vebal de yüklerler. Bir dünyanın yok edilmesidir bu.
Dün yapıp ettiklerimizin doğruluğunu büyüklerimizin davranış ve hareketleriyle test ederdik,onların bir şey demelerine gerek bile kalmazdı.
Büyük kimdir sorusuna en güzel cevabı yine gerçek bir büyümden almıştım, Bahattin Karakoç’tan, şöyle diyordu: “Büyüklük, kurt olduğunu bilsen de karşına çıkan bir kuzuyu ürkütmemek, korkutmamak yitik kuzuyu gideceği yere kadar sırtında taşımak, bütün kurtlar bunu görüp sana gülseler bile...”
Bugün ise tecrübe namına büyükler sanki sırtlarında boş bir küfe taşıyorlar.
Büyüklerin ağırlığını boşlatan nedir acaba?
Büyüklerin büyüklüklerini berhava eden ne?
Büyük sandıklarımızın küçük hesapları galiba.
Büyük sandıklarımız içlerinde hiç de büyük cevherler taşımıyorlarmış meğer.
Büyük sandıklarımızın sandıklarından bolca oportünizm ve yalan çıkıyorsa Âsımların, Tâhâların, Mehmetlerin nöbet yerini terk etmesi ya da nöbette uyuması çok görülmemesi gerekir. Buna rağmen küçükler mevziiyi terk etmiyor ve küçük hesaplara tav olmuyorlar.
Büyüklük bir zamanlar altı çizilerek satır satır okunup gece yarılarına kadar üzerinde tartışılan ve belli bir zaman sonra da soğuyup sahaflara kaldırılan bir kitaptır şimdilerde.
Kitaplarla fikirler fikirlerle yetişkinler arasında toplumu yönlendirme açısından çok sıkı ilişki vardır.
Kitaplarını yitiren büyükler gibi büyüklerini ve büyüklüklerini yitiren kitaplar da yalnızlıklarını yaşıyor.
Biliyorum ve farkındayım yine bahçeyi dolaşıp durdum bir türlü konuya giremedim.
Not: Deprem felaketine uğrayan Vanlı, Ercişli ve Bitlisli kardeşlerimizin acısı acımız, kayıpları kaybımızdır. Depremde ölenlere rahmet, yakınlarını yitirilenlere sabır niyaz ediyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com