Camiden ve Cuma'dan kovulan kadınlar
Hayat kadın ve erkek birlikte göğüslediğimiz bir alandır. Bu birilerine ağır gelse de gerçek böyledir. İnsanlığı kadın ve erkek birlikte hükümet etmişizdir asırlar boyu. Fakat nedense bu denge kadınların aleyhine olarak birden değişivermiştir.
Kadınları önce sosyal ve kamusal alanlardan kovduk. ‘Kadının yeri evidir’ diyerek yaptık bunu üstelik. Evi erkeklere yakıştıramadık bir türlü. Evde oturan erkek kadar sokağa çıkan kadın da yadırgama hissemizden payını aldı. Kadınların kendi soyadlarını taşımaları bile evden çıkmak gibi algılanır oldu.
Ev kadının sokağı, alışveriş merkezi, okulu ve mescidi haline geliverdi birden. Kadın kocasından izinsiz kapıdan bakamaz, balkondan sarkamaz ilkesi de İslami bir umde imiş gibi yer buldu ilm-i hal-i pür melalimizde. Allahın serbest bıraktığını koca yasaklayabiliyordu kadına. Kadının yaratıcısıyla ilişki ve iletişimini bile kocası belirliyordu adeta.
Bu ülkede kadınların ilmihalini bile erkekler yazdığına göre şaşırmamak gerek. Kuran’ın tefsirine ve dinin içtihat ve icma gibi önemli noktalarına neden kadın eli değmez ya da değdirilmez hiç merak edip de soranımız var mı?
Ne yazık ki din eril bir sistem haline getirilmiştir. Cinsiyet üstü insani bir algı gerekirken sadece erkek algı ve yargısına hapsedilir hale gelmiştir. Bu yüzden kadınlar dâhil olamadıkları dünya ile ilgili fikir beyan edemez durumdalar. Tefsir, hadis, fıkıh ve kelam kitaplarında kadınlar yok.
Sadece kitap kapısından kovulmakla kalmıyorlar, cami kapısından da geri çevriliyor kadınlar. Mesela Cuma namazlarında neden kadınlar yok? Ya cenaze namazlarında? Biliyorum bu ülkede böyle sorular sormak bile cesaret istiyor. Eski köye yeni adet sokmak gibi algılanıveriyor hemen. Hâlbuki bu tarz sorular sormak eski köyün oturmuş yasalarının yerini alan yeni adetlerini sorgulamaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarihinde ilk defa lafı eğip bükmeden kadınsız mescitleri ve kadından yalıtılmış cenaze namazlarını ve cumaları sorgulayarak büyük bir cesaret örneği gösterdi. Türkiye’deki gelenek ve kültür ne yazık ki kadınları Cuma, bayram ve cenaze namazlarından uzaklaştırmıştır. Bu tavır Hz. Peygamber’in uygulamasının tam zıddıdır. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda gazetecilerle yaptığı toplantıda yıllardır nerdeyse kanıksanır hale gelen ve kadın erkek herkesin sükût ile geçiştirdiği kadının cemaatten tecrit edilmesi problemine dikkat çekti. Prof.Görmez’in kadınların cenaze namazına yaklaştırılmaması üzerine söylediği sözler aynı zamanda çoktandır unuttuğumuz din-vicdan ilişkisini de hatırlatıcı özellikteydi: ''Bir anne düşünün, evladı vefat etmiş ama cenaze namazına katılamıyor. Yadırganacak bir durum. Namazın usulüne ve esaslarına göre kadınlarımıza cenaze, cuma ve bayram namazlarında yer açmalıyız''
Diyanet İşleri Başkanı bu sözleri ile halkın dini endişelerini giderdiğine, kültürel takıntıları bertaraf ettiğine kanaat getiriyorsa şayet, atması gereken ikinci adım ibadethaneleri kadınların da katılımını sağlayacak şekilde dizayn edilmesini sağlamaktır. Kastettiğim şeyin kadın ve erkek bölümlerinin çarşaf ve perdelerle kapatılması olmadığını da belirtmeye gerek yoktur sanırm.
Bir medeniyetin büyüklüğü kadını yaşam sahasından atmakla değil müşterek bir yaşamı kadın-erkek birlikte omuzlamakla anlaşılır. Cuma suresinde Allah ne yalnız erkekleri ne de sadece kadınları namaza çağırmaktadır. “Ey iman edenler!” hitabıyla cinsiyeti de aşarak inanmış insanı muhatap almaktadır.
Peygamberimiz de kadınların mescide gitmelerinin yasaklanmamasını istemiştir. Buhari’de yer alan bir hadiste Hz.Peygamber: “Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden menetmeyiniz” buyurmuştur.
Kadınların en az erkekler kadar hayatın dolaşım alanlarında Allah’ın hududu dâhilinde serbestiye sahip olduğunu hakkıyla Kuran okuyan her Müslüman bilir. Kadınların sınırlarını kocaları ve babaları değil Rableri belirler.
Lütfen Ahzab Suresi, 35. ayeti üzerinde düşünerek bir daha okuyalım.
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com