Bugün bir yere gitmeyelim, kendimize gelelim
2011 gemisi 2011 limanına doğru demir atmak üzere yanaşıyor. Ömür denilen şey takvim yapraklarının havada uçuşmasından ibaret. Belli bir yaştan sonra sayıların da bir önemi kalmıyor.
Her şey o kadar meşguliyet sınırına dayanıyor ki dün, bugün, yarın arasında bir fark kalmıyor. Yaşımız 30 olmuş 40 olmuş artık bir önemi yok.
Her gün bir önceki günün karbon kağıdından geçmiş şekli gibi, hepsi bir önceki günün kopyası. Sadece günlere attığımız başlıklar farklı. Pazartesini Salı gününden ayıran isimlerinin ağzımızda aldığı şekilden başka bir şey değil.
Heraklitous ‘Bir nehirde iki kere yıkanılmaz’ derken ne yıkanan ne de yıkayana göre bir belirleme yapmıyor. Zamanın değiştirici, dönüştürücü, baştan çıkarıcı tarafını işaret ediyor bize.
2011’de geçen yıldan farklı neler yaşadık? Benim aklıma yaşanan bir günden başkası gelmiyor. 365 günü tek güne eşitliyor zihnimiz. Adına dünya denilen bir odanın içerisinde 24 saat geçirmişiz gibi geliyor bana. Zamanın insanın kişisel göğü üzerinde kanat çırpışını en iyi şairler gözlemlerler herhalde.
Bu yüzden içinde bolca fanilik ve ölüm geçen türküler söylerler şairler. Hikâyeciler de bu umarsız akış karşısında bigâne kalmazlar elbette. Onlar da şairlerin telaş içinde koşarken yol ortasında düşürdükleri sözcüklerden ipler dokur rengârenk hayatlar örerler. İster adına makale deyin, ister fıkra ister deneme düz yazının her cinsi kendini zamanın kollarına teslim eder. Onunla didişmemeye özen gösterir. Bu sebeptendir ki düz yazının cümlesi zaman içinde yazılır.
Bir yerlerden bir şeylerin gelmesi şart değildir. Fakat şiir öyle mi? Zamanın dizginlerini kendi elinde tutar şiir. Zamana hükmeder ve gerektiğinde değiştirip dönüştürür. Bu yüzden zamanın gelecekteki şarkısına eşlik edebilecek olanlar daha çok şairlerdir.
Ocak ayı ile birlikte 2011 yılı edebi değerlendirmeleri yapılacak. Birileri birilerini sadistçe ve narsistçe görmezden gelecek. Görmezden gelmenin bu denli keyif alıcı bir şey olduğunu hayretle izliyoruz. Günümüzün körlüğü görmezden gelme ve yüz çevirmedir desek herhalde abartmış olmayız. 2011’e doğru nasıl dalış yapabilirim diye düşünüyorum-Ne de olsa 2011 artık derinlerdedir-Şairler nesneler ve imgeleri ölülerini gömdükleri yere gömerler. Gidenleri geri getirebilmek-yani hatırlamak- için uçuş değil dalış yapmak gerekir.
Sadece masamın üzerindeki kitapların ismini anmam bile bunun için yeterlidir. 2011’in geçmiş günlerinin derinliklerine dalmak üzere kemerlerimi bağlıyorum. İşte dünden bugüne bakış fırlatan kitaplardan bazıları:
*Kopuk: Baki Ayhan T.’nin son şiir kitabı. Baki Ayhan’ın şiirlerindeki rahat söyleyiş bir kere daha şiirin zorlamaya gelmeyeceğini ve kesinlikle hafif de olsa bir esrime duygusu ile beslenmesi gerektiği gerçeğini hatırlattı. Madeni bir hayattan çıkıp kâğıdın içerisine girmek bu olsa gerek. Şairin evi şiirlerinin barındığı kitabıdır, o hep orada yaşar. ‘Fani Olmayan Baki’ bu ölümsüzlük iksirini şiirden başka nereden alabilir ki? Sırf bu yüzden, şairin serüvenine tanıklık etmek için ‘Ruh Gerdirme Töreni’ne katılıp kendimi ‘İnsan Boşluğu’na bıraktım. ‘Eski Model Mikrofonda Çocukluk Anısı’ dinledim. Hayatın Arızalı Saatleri’nde Cinayeti Gördüm.
*Fener Bekçisinin Rüyaları: Şair Ali Ural’ın 2011’in son günlerinde çıkan yeni öykü kitabı. Ali Ural bilinçaltı akışı diyebileceğimiz bir yöntemle konuşuyor Fener Bekçisinin Rüyaları’nda. Uyku ile uyanıklık arası bir mistisizm var öykülerde. Rüyanın hayata dahil edilmesi, üstelik bunu hayat süzgecinden hiç geçirmeden yapması özgün bir anlatı karakteri kazandırmış kitaba. Ali Ural’ın öykülerinde kendinden çoğalan siluetini özel bir dikkatle ancak seçebileceğimiz kahramanlar var.
*Kral Yolu: Ali Görkem Userin: Eleştirel denemenin genç ismi Ali Görkem Userin’in belli bir zaman disiplini ile yazdığı yazıları içeren “Kral Yolu” beklenen bir kitaptı. Bir eleştirmenin genç olması kendisi için bir nakısa değildir elbet. Belki de tam tesridir, insanların yaşlandıkça duygusallaştıkları bir dünyada eleştirmenler de yaşlandıkça daha bir kımıltısız hassasiyete duçar olabiliyorlar. Ali Görkem genç olmanın avantajlarını kullanarak son derece tok bir kitap koyabilmiş ortaya hem de kral yolunu izleyerek.
*Barınma Felsefesi: Yahya Kurtkaya. Uzun süredir başta hece ve mühür dergisi olmak üzere bir çok yerden şiirlerine rastladığım ve beğenerek okuduğum bir şair Yahya Kurtkaya, İlk şiir kitabının ismi oldukça sıra dışı, tabii bu bir şair için isim sıkıntısına hamledilmeyecek ciddiyete bir şey. Şairin sıkı durduğunu gösteriyor kelimeler ve de terkipler karşısında. “Barınma Felsefesi” şiir okuyucusunun aklına şiirle birlikte felsefeyi de getiren bir isim. Cevabını daha ilk sayfada alıyoruz: ‘Çünkü tedbirsiz yakalanır bir çocuk dünyaya” Anne karnından kopup dünyaya düşeliden beri yurtsuzluk ve vatansızlıktan yerini yadırgayan insanın şiiri yurt edinmesi ne şiire uzak düşer ne de felsefeye. Yahya Kurtkaya uzun yola hüküm giymiş şairler kervanına dahil olacak gibi geldi bana. Zira uzun soluklu şiirlere ayarlı bir yüreği var.
*Söz Hakkı:Mustafa Köneçoğlu: Köneçoğlu kısa zamanda şiirini kurma başarısı kazanmış bir şair. Bunda yaşının da payı olduğunu sanıyorum (1973 doğumlu) İlk şiir kitabı 2011 Ağustos ayında çıktı. Tam da benim “Susma Hakkı” diye bir kitaba dilimi alıştırmaya çalıştığım bir zamanda. Kısmet “Söz Hakkı”nınmış. Köneçoğlu’nda ilk dikkatimi çeken şiirde şiire bolca atıfta bulunması hatta yer açması. Şiirin kaynaklarından biri de şiir ve şair diyebiliriz. Şu dizeler bu yargımızı doğrular gibi: “ birinci yeni ikinci yeni Karakoç zarifoğlu ismet özel” , “şiir yazmak istiyorum abartılı olsa da”, “şiir yazıyorum evet hayatı öğelerine ayırır gibi”, “şairler kendinden bahsedecek kadar yalnızlar”, “şairler kendine çöldür başkasına su”, “bu şiiri daha önce hiç duymadım”, “şiir mi bir yangının iyi çizilmiş poetikası”, “Sezai Karakoç geçmezden yeni türk edebiyatından”, “elma deyince ellerini kesmeyenler şiirden ne anlasındı”…..
*Hayret Makamı: Hüseyin Karaca: İlk Türkçe Kürtçe şiir kitabı. Kayseri doğumlu şair Hğseyin Karaca’nın ana dilde şiir okuma hakkına saygıya atfen çift dille yayınlanan bu kitap bir şairin geç bile kalmış kitabı sayılsa yeridir. Zira Hüseyn Karaca Ünlem,Yansıma gibi şiir ağırlıklı dergilerin yayın yönetmenliğini yapmış bir şair. Şiir ortamlarına, şiir tartışmalarına ve bahislerine karşı hep mesafeli davranmış bir isim. İlk şiir kitabını 2011 Ekim’in de çıkardı. Gürültüsüz patırtısız bir şiir Hüseyin Karaca şiiri. Islık çalmaz,nara atmaz, tanınma arzusu için yollarda yatmaz. Eşik ve Makam adlı iki bölümden oluşuyor kitap. Hayretini kaybetmemiş olanlar bu eşiği takip ederek şiirin makamına ulaşabilirler.
*Dar Zaman: Emel Özkan. O bir istisna şair. Tıpkı diğer istisnalar gibi. Avluyu dolaşmadan direk eve girebilenlerden. Pek çok hemcinsi gibi öyküyü kırıp şiire geçiş yapmış ya da şiire küsüp öyküye kaçmış değil. Abartısız,sahici,yalın bir şiiri var. Dar zaman şiirleri dar zamanda anlatılabilecek şiirler değil. İyisi mi şiirlerin hakkı baki kalsın, bir başka vesileyle genişçe değinelim.
*Kesik Dil: İbrahim Gökburun: 2011’in son ayında çıkan şiir kitaplarından. 2011 adına sevindirici bir şey. İbrahim Gökburun şiirini hep sevmiş ve çağırmış biri olarak “evlilik cüzdanı” şiirini kitap gibi hafızamda taşımışımdır. Neyse ki kitap çıktı ve bir şairi parçalamadan okuma imkânına kavuştuk.
Mustafa Celep’in şiir kitabı “İnsanı Aşan Kan”, Erkan Kara’nın mühür yayınlarından çıkan “Zaman Kesikleri” adlı şiir kitabı, cemal Şakar’ın tüm öykülerini içeren “Sel ve Kum”, Naime Erkovan’ın ilk öykü kitabı “Beşinci Düğme” ve Hümeyra Şahin’in “Lacivert”isimli öykü kitabı 2011’e damgasını vuran kitaplar arasında. Kuran’la Konuşan Şair İbrahim Eryiğit bu konuşmalarını 2011 yılında kitaplaştırdı. Bir şairin dilinden Kuran konuşmaları dinlemek ne yazık ki pek alışık olmadığımız bir durumdu. Şuara suresinin tefrik bölümüne dahil olup tenkit ve tekdir edilen şairler zümresine iltihak olmamak için ‘Kuran’la Konuşan Şair’ kitabı iyi bir işaret, doğru bir adres sayılsa yeridir.
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com