Ne 'değişim' ama!
“Genel başkan değişince CHP değişmiş olacak.” diyenler, temel gerçekleri hâlâ göremiyorlar.
Ruhu bile belli olmayan bu “değişim” sadece plastik bir kavramdan ibarettir.
Bunun ne denli bir hakikate tekabül ettiğini anlamak için, giden ile gelenin kişisel profillerini analiz etmek temelde yeterlidir.
Aynı vizyonsuzluk ile malul, aynı sistematik yalancılıkla mücehhez, aynı tepeden bakıcı ve aşağılayıcı gelenek ile irtibatlı iki karakterin halef-selefliği, belki CHP için “çağ atlamak” olabilir; ama artık uzayı konuşan bir Türkiye için hiçbir değer ifade etmez.
Değiştirdiklerini ifade ettikleri genel başkanın A takımında yer alan hatta büyük bir genel seçim mağlubiyetinden sonra bile Meclis Gurup Başkan Vekili olan bir yeni genel başkan, hangi değişimi temsil etmektedir?
Merkez Bankası’nın altınlarını, “Her ay her yoksula bir altın vereceğiz.” diyerek dağıtma vaadi yapan kişi “değişim” getirecek olan lider olacak öyle mi?
Ya da “Çiftçilere bedava traktör vereceğiz.” deyip sonra da çok daha yakışıksız bir savunmayla arz-ı endam eden biri mi “değişim”in lideri olacak?
İBB Başkanı’nın hamiliğine mahmi olmaya razı olmuş bir mi “değişim”in lideri olacak?
Yoksa tıpkı giden gibi Demirtaş’a “selam” vererek gelen biri mi “değişim”in lideridir?
Değişen yüzler dışında her şey durduğu yerde durmaktadır oysa.
Evet, siyasi hayatına kendi kariyeri açısından hiçbir başarı katamadan, koca on üç yılı sistematik yalanlar ve öngörüsüzlüklerle heba eden bir genel başkan, sadece başarısızlıkları ve yalanlarıyla tarihe geçmiştir.
Fakat şimdi de eline geçen çok değerli fırsatı heba eden, koca beş yılı algı ve show ile geçiren bir belediye başkanını kendisine hami olarak seçen ya da en azından kılavuz yapan bir genel başkanın da benzer bir tarih yazma kapasitesini konuşabiliriz.
Kılıçdaroğlu, koltuk hırsı ile inşa ettiği Altılı Masa ve HDP ittifakının altında kalmıştır esasen.
Kurultay sürecinde yaptığı öngörüsüzlüklerle de siyasi hayatının perdesini çok kötü kapatmıştır.
“Parti içi demokrasi” diyerek görmezden geldiği ihanet ve kavgalara gerektiği gibi tavır alamayarak, rakiplerini kendi elleriyle büyüttü Kılıçdaroğlu.
Siyasette “baba-oğul” olmanın ne demek olduğunu çok acı bir tecrübeyle öğrenmiş de oldu.
Şimdi “oğlum” dediği İBB Başkanı, “Arayıp helallik isteyeceğim.” diyor.
“Kusura bakma babacığım, senin arkandan çok işler çevirdim, hakkını helal et!” kabilinden olacak sanırım bu helalleşme.
Yasal olarak karanlıkta toplanmayan Roma Senatosu acaba karanlığın, entrikalara verdiği fırsatı keşmiş olabilir mi?
Tersten bakıldığında Kılıçdaroğlu da entrikaların kararttığı bir kongreye mi yenildi yoksa?
Zira anlamlı bir mefkuresi olmayan hatta yenilgiye giden bütün süreci birlikte inşa ettikleri kişilerin, gerçek birer değişimci olmadıkları açıkken, böyle bir hezimetin yaşanması bu ihtimali de anlamlı kılıyor.
CHP seçim yenilgisinin gerçek sebebini keşfedemediği sürece, “değişim” dedikleri palyatif kavramlarla sadece oyalanmaya devam edecekler.
O gerçek sebep de sürekli değerleri, inançları, tarihleri CHP tarafından aşağılanmış bir toplumdur.
Bir toplumu en derinden rencide eden şey aşağılanma duygusudur çünkü.
Fakat bu duygu aynı zamanda direnmenin de en temel motivasyonudur.
Bu millet, bir daha CHP tarafından aşağılanmamak için, her koşulda umudu olan Erdoğan’ı terk etmiyor.
Yaklaşık üç yıldır yaşanan bütün ekonomik koşullara rağmen üstelik.
Çünkü bunların hiçbiri aşağılanmadan, parçalanmadan daha derin bir travmaya tekabül etmiyor.
Anlaşılması gereken en önemli hakikat budur.
Ve işte CHP’nin “değişim” dediği şey de bu cihetten hiçbir şeye tekabül etmemektedir.
Zira CHP’nin en büyük sorunu CHP olmaktır.
Yaşayıp, göreceğiz…
DİRİLİŞ POSTASI