Beyler, devlet yönetiyoruz!
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek olan kritik seçimlere sayılı günler kaldı. Adayların seçim vaatlerini meydanlarda, televizyonlarda ve sosyal medyada dinliyor, takip ediyoruz. En dikkat çeken seçim vaatleri genellikle ekonomiyle ilgili oluyor. Ancak özellikle muhalefet tarafından dile getirilen seçim vaatleri, “bu kadar da olmaz” dedirtecek cinsten. Gerçeklikten, ciddiyetten ve samimiyetten oldukça uzak. Bu vaatler, bize geçmiş seçimleri hatırlatıyor.
Biz Ne Vaatler Gördük
Şöyle biraz geriye gittiğimizde seçim vaatleriyle ilgili olarak ilk akla gelen figür, Türk siyasetinin vaat şampiyonlarından Süleyman Demirel oluyor. 1991 seçimi için yürüttüğü kampanyada Demirel, eşi benzeri görülmemiş bir vaatte bulunarak tarihe geçmişti. Tütün fiyatlarının belirlenmesiyle ilgili olarak Demirel, herhangi bir rakam telaffuz etmemiş ve “kim ne veriyorsa beş lira fazlasını vereceğim'' diyerek ilginç bir seçim vaadinde bulunmuştu. O dönem iktidar olunduktan sonra TEKEL tarafından yüksek fiyatla fazla fazla tütün alınmış, ancak bu tütünler elde kalmış ve imha edilmişti.
2018 seçimlerinde ise CHP adayı Muharrem İnce, gençlere 19 Mayıs ve 29 Ekim'de 500'er lira verme sözü verirken, tüm sınav ücretlerinin de kaldırılacağını vaat etmişti. İnce’ye, parayı nereden bulacağı sorulduğunda; cevaben “sarayın ışıklarını kapatıp, tasarruf edeceğim” demişti.
Cem Uzan, 2002 seçimleri sırasında konserli seçim mitingleri düzenleyerek, halka yarım ekmek döner dağıtıp "Vallahi mazot 1 lira olacak" diye yeminler ederken, Çiller de "herkese bir ev, bir de araba" olmak üzere iki anahtar vaadiyle unutulmaz bir seçim kampanyası yürütmüştü. Geçtiğimiz günlerde de CHP'li Engin Özkoç, "Bir evim, bir arabam olsun istiyorsanız, ilk seçimde 6 oka basın!" şeklinde bir tweet attı. Görünen o ki; son 30 yılda muhalefetin seçim vaatleri pek de fazla gelişme gösterememiş.
CHP ve Kılıçdaroğlu’nun Vaatleri
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, geçen yıl Taha Hüseyin Karagöz'ün sunduğu Sert Sorular programının konuğu oluyor. Kendisi 2019 yerel seçimleri öncesinde Twitter hesabından "İnanamayacaksınız ama CHP'den her çiftçiye bedava traktör..." şeklinde bir paylaşım yapmış. Programda kendisine bu paylaşımı soruluyor. Kendisi bu soruya, vaadin “absürtlüğünü” kabul eder bir şekilde gülerek cevap veriyor. Kampanya ekibinin tavsiyesi üzerine ve “çarpıcı olsun diye…” böyle bir paylaşım yaptığını ifade ediyor. CHP’li Özel; geçenlerde Halk TV’de katıldığı bir programda da CHP olarak yoksul ailelere bir tam altın vereceklerini vaat etti. Öyle anlaşılıyor ki; Özel’in kampanya ekibi oldukça sıkı çalışıyor.
Bu yazıyı yazarken 2011 yılına ait bir habere rastladım. Milliyet Gazetesi’nin haberine göre Kemal Kılıçdaroğlu Hatay Erzin’de verdiği bir demeçte şunları söylüyor:
“Çiftçiye mazotu ÖTV’siz vereceğiz, yarıya yarıya fiyatını düşüreceğiz” dediklerinde birileri ’parayı nereden bulacaksınız’ diye soruyor: "Bunun kaynağını söyledim, şimdi de Erzin’de söylüyorum. Benim adım Kemal, ben kaynak bulurum."
Geçenlerde Habertürk’te katıldığı bir programda ise kendisine vaatlerin ekonomik kaynağı soruluyor. İstemeden de olsa “Efendim, Türkiye zengin ülke, niye kaynak yok?” diyerek, aslında iktidarın lehinde bir söylemde bulunuyor. Sonra da muhtemelen durumu toparlamak için vahim bir dil sürçmesi sonucu; “Ben, 300 milyar dolar parayı getireceğim bu ülkeye. Temiz para, uyuşturucu baronlarının parası” diyor. Muhalefet lideri konuşmalarında sıklıkla “418 milyar doların hesabını soracağım” şeklinde ifadelerde de bulunuyor. Bu rakamların kaynağına, dayanağına, nasıl hesaplandığına dair hiçbir malumat yok. Yazı diline yakışır mı bilmem. Ama bunları duydukça, böyle “atmasyon, yuvarlak ve cıvık” söylemlerle seçim kampanyası mı yürütülür diye sormadan edemiyorum.
Devlet Yönetiyoruz Devlet
Son dönemde, EYT meselesi ülke gündemini oldukça meşgul etmişti. Hatta yaşadığımız deprem felaketi sonrasında bütçenin yükünün arttığını ve EYT düzenlemesinin hiç değilse bir süre ertelenmesinin iyi olacağını yazmıştım. Ancak kamuoyu büyük bir beklentiye sokulduktan sonra düzenlemenin yürürlüğe konulmasından vazgeçilmedi. Bana kızanlar olacaktır; ancak ben bu EYT düzenlemesine en başından beri karşı çıktım. Fransa gibi, sömürgecilikten büyük servet yapan zengin bir ülkede bile emeklilik yaşının artırılması gündeme geldi. Paris sokakları, konuyla ilgili yasa tasarısına karşı çıkan göstericiler tarafından savaş alanına çevrildi. Peki sonra ne oldu? Emeklilik yaşını 62'den 64'e çıkaran yasa tasarısı Macron tarafından kabul edildi ve yürürlüğe girdi. Zira emeklilik sistemine yönelik düzenlemeler, gelecek nesilleri de ilgilendiriyor ve kamuoyu büyük tepki gösterse de ülke geleceği düşünülerek acı kararlar alınabiliyor.
Türkiye’de esasen muhalefetin başlattığı EYT tartışması, son yasal düzenlemeyle nihayete erdi. Benim katılmadığım bu düzenlemeyle ilgili olarak yine de takdir ettiğim bir husus vardı. Hazırlık aşamasında EYT’nin etki analizi yapıldı ve kamuoyuyla paylaşıldı. Yapılan analize göre; kamu personeli için 49,7 milyar lira, SGK için 144,7 milyar lira olmak üzere EYT düzenlemesinin bütçeye toplam maliyeti 194,4 milyar lira olarak hesaplandı.
Ekonomiyle ilgili düzenlemeler yaparken ve vaatler dile getirilirken, kaynak göstermek, hesaplamalar yapmak, bunları bilimsel verilere dayandırmak herhalde daha doğru ve güven verici bir yöntem olsa gerek.
Geçen yıl, asgari ücret tutarının tartışıldığı dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a asgari ücretin ne kadar olacağı soruluyor ve soruyu soran muhabir bir rakam telaffuz ediyor. Erdoğan hiçbir rakam vermeden şu cevabı veriyor: “Sırtında küfe olmayanlar rahat konuşuyor ama bizim sırtımızdaki küfe, 85 milyonun taşındığı bir küfe”. Erdoğan, geçenlerde atama bekleyen ve bunu dile getiren bir öğretmene de aynı cevabı veriyor. Elbette bu cevaplar muhalefet medyası tarafından çılgınca eleştiriliyor. Peki acaba; muhalefetin altınlar, traktörler, milyarlar vaat ettiği bir ortamda bu türden cevaplar Erdoğan’a puan mı kaybettiriyor? Esasen ben tam tersini düşünüyorum. Bol keseden atmak yerine, sorumluluk sahibi bir Devlet Adamı olduğunu halka hissettirmek ve bu türden sorulara ciddiyet içeren cevaplar vermek, bana göre daha doğru. Zira muhalefetin ciddiyetsiz seçim vaatlerini her duyduğumda ister istemez Tayyip Erdoğan’ın siyaset tarihine geçmiş şu sözleri aklıma geliyor: “Beyler! Devlet yönetiyoruz Devlet, oyuncak değil!”
Son Sözlerim
Seçim sonrasında Türkiye’nin gündemi hiç şüphesiz yine ekonomi olacak. Bu sezon, turizm sektörünün beklentileri çok yüksek. Deprem sonrası oluşan olumsuz hava dağılmaya başladı, rezervasyonlar yeniden canlandı. Tarımsal üretimin artacağı mevsimlerdeyiz. Mevsimlik işçilerin iş bulacağı, işsizliğin azalacağı bir döneme giriyoruz. Ancak bölgemizdeki siyasi riskler devam ediyor. Bu riskler uluslararası ticaretteki belirsizliği arttırıyor. Bir yandan da her toplantıda faiz artıran FED’in faiz artışına bir süre daha devam edeceği bekleniyor. Önümüzdeki dönemde döviz kurlarında artışlar olması muhtemel. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu riskleri öngörüyor ve bir süredir Mehmet Şimşek’le görüşüyor. Katıldığı bir programda, ekonomi politikalarını daha da güçlendirmek için ciddi hazırlıklar yürütüldüğünü ve Mehmet Şimşek'in koordinasyonundaki bir ekibin bu doğrultuda çalıştığını ifade etti.
Seçimden sonra ekonomiye odaklanılması, güven veren bir kadroyla istikrarlı politikalar uygulanması şart. Zira ekonomide güven ve istikrar çok önemli. Güven unsuru da ancak tutarlı politikalarla ve bunları destekleyen söylemlerle sağlanabilir. Ayağı yere basmayan, absürt vaatler ise güven ortamını zedeler.
Siyaset kurumundan toplumun gerçek sorunlarıyla ilgilenmesi ve bunlara kalıcı çözümler getirmesi beklenir. Oy uğruna olmayacak vaatlerde bulunulması ise siyaseti toplumda güven duyulmayan bir müessese haline getirir. Siyasiler topluma güven vermeli. Ancak bu seçimde afâki rakamların, olmayacak vaatlerin havada uçuştuğunu üzülerek görüyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun emeklilere bayram ikramiyesi olarak 15 bin lira vereceğini söylemesinden sonra aklıma bir şarkı geldi. Nakarat kısmı da Fazıl Say’ın yeni bestelediği marşı andırıyor. Bu şarkı sanki muhalefetin absürt vaatleri için yazılmış gibi:
Allah’ım; bana üç tane, üç de yetmez beş tane, beş de yetmez yedi tane: “Ver, ver, ver, ver…”
İsmail Vefa AK
Twitter: @Ismail_Vefa_AK
-
ASIL 1 yıl önce Şikayet EtChp K. K yı Atatürk çü chp Atatürk çü parti gibi görüyordu, şimdilerde adını bile anmaz oldular. Atatürk’ün düşünce dernekleride sesleri çıkmıyor.Beğen Toplam 4 beğeni
-
Cemalettin Dogan 1 yıl önce Şikayet EtBu Dünyada kimse kimseye bedava birsey vermiyor, Sen bu gidisler cok sey bulacaksin yakinda bak görecez. Allahim sizlere firsat vermesin iki ayda memleketi batirirsiniz kaynak bulacaz diye .Beğen Toplam 2 beğeni
-
Millet 1 yıl önce Şikayet EtAdı kemal olanların bir dediği iki olmuyor bütün dünya bunların hizmetinde sankiBeğen Toplam 1 beğeni
-
Hakkı An 1 yıl önce Şikayet Etbahsettiği kaynağın 200 milyar doları Türkiye hanesine borç . İki firmamız, birisi Koç ABD de yatırım yapmak kaydı ile Li-ON batarya üretim ekosistemi için KREDİ aldılar. Ekosistem çok büyük; Türk KALESİ ni (tıpkı Suudilerde olduğu gibi) kendi inşaa edip içerden .... Düşünün arabanızdaki bataryada nano ölçekte bir yonga ile istediği anda istediği yerde kontrol edebilecek .Beğen Toplam 1 beğeni
-
ALİ 1 yıl önce Şikayet EtNe yani ADI KEMAL OLANLAR PARAYI BULUYOR MU?... Tüm keramet adında mı? Devlet adamı ciddiyet ister...Beğen Toplam 4 beğeni