AB masalları anlatmayı bırakın
Daha önceki raporlara kıyasla çok daha az yankı uyandırmış olsa da, en dikkat çekici husus Başmüzakereci Egemen Bağış ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın rapora verdiği tepkilerin tarz ve içerik açısından muazzam bir farklılık arz etmesiydi.
Bağış, her siyasetçinin yapacağı şekilde, Türkiye'nin performansının esas sorumluluğunu üstlenerek tepki verdi. Müspet noktaların altını çizdi, hatırı sayılır miktardaki eleştirel ifade üzerinde çok fazla durmadı ve "üyelik şu an Türkiye için hiç olmadığı kadar ulaşılabilir bir hedef" sonucuna vardı.
Başbakan'dan ise Bağış'ınkiyle neredeyse taban tabana zıt bir açıklama geldi. Beni en fazla endişelendiren mesele, Erdoğan'ın AB ile Türkiye'ye dair o eski ve tehlikeli bir efsaneye başvurmasıydı.
Hem öfkesini hem hayal kırıklığını dile getiren Erdoğan, AB'yi, Türkiye'nin üyelik sürecini kasten sürüncemede bırakmakla suçlarken, "Avrupa kapısında 50 yıldır bekletiliyoruz. Hâlâ bekliyoruz, bekliyoruz, hâlâ müzakere sürecindeyiz." ifadelerini kullandı.
Açık ki Başbakan, Türkiye ile Avrupa Topluluğu (AT) arasında 1963'te imzalanan ve Türkiye'nin müstakbel üyelik ihtimalinden söz eden ortaklık anlaşmasına atıfta bulunuyordu.
Bariz ima, Türkiye'nin neredeyse elli yıldır Birlik'e girmek için elinden geleni yaptığı, fakat hilekâr Avrupalıların Türkleri dışarıda tutmak için daima yeni bir bahane bulduğu yönündeydi. Yakın tarihe bu tarz bir bakışla sorunum var, zira doğru değil ve bunu Başbakan da biliyor.
Gerçekleri burada sıralayalım. AT'nin ilk baştaki altı üyesinin ötesine genişlemek gibi bir niyeti yoktu, ta ki yakın komşuları olan Danimarka, İrlanda ve Britanya'nın katıldığı seksenlerin başına dek.
AT ancak seksenlerde, Yunanistan'ı (1983) ve İspanya ile Portekiz'i (1986) üyeliğe kabul ederek daha büyük coğrafi adımlar attı. O dönemde Türkiye, AT üyesi olarak kabul edilmesini tümüyle imkânsız kılan bir askerî darbe yaşadı.
Ancak 1987'de, ekonomisini yeni yeni dünyaya açmaya başladığı ve her yıl binlerce insanın ölmesiyle sonuçlanan PKK terörüyle şiddetli mücadeleye giriştiği dönemde tam üyelik başvurusunda bulundu.
Böylesine vahim bir durumdayken Türkiye'nin AB üyesi olmak yönünde ciddi bir şansı bulunduğuna gerçekten inanan kimse var mı? Dürüst olalım, üyelik ancak doksanların ortalarından itibaren, ekonominin toparlandığı ve silahlı çatışmanın hafiflediği şartlarda gerçek bir ihtimal haline geldi.
1999'da AB, Türkiye'nin adaylığını kabul etti ve 2005'te müzakereler başladı. Yirmi yıl boyunca, gerek AT gerek Türkiye bir araya gelmeye hazır değildi ve sonraki 15 yılda da Türkiye üyeliğin kıyısına bile yaklaşmasına müsaade etmeyecek bollukta iç sorunla maluldü.
Bu noktayı vurguluyorum, zira AB'nin kapısında yaklaşık 50 yıldır bekleyen zavallı Türkiye efsanesine sarılmak, külliyen karşı olduğum bir siyasi hedefe hizmet ediyor.
Türkiye'yi kurban yerine koyup AB'yi suçlamakla Başbakan, Türkiye'nin son beş yıldır sergilediği zayıf performanstaki şahsi sorumluluğundan kaçmaya çalışıyor.
Türkiye geriye kalan sorunlarının birçoğunu yıllar önce çözmüş olabilirdi; fakat hükümet iç siyasetten kaynaklı sebeplerle bunu yapmamaya karar verdi
-
BeyazFikirler 15 yıl önce Şikayet EtAdam Haklı Beyler. Her on yılda bir darbe yaşamış Türkiyeyi neden aralarına alacaklardı ki? Ancak artık birşeyler değişiyor ve onlar da artık bize daha yakın. Doğal ve doğru bir analiz.Beğen
-
adam turk 15 yıl önce Şikayet EtÖNCELİKLE SAMİMİ OLMALIYIZ. DARBELERİN bol olduğu kominizmden geçme, daha iptidai devletleri aldınız,abd,israil,ab, istihbaratları ve türkiyedeki taşeronları bizi karıştırmak için uğraşdı, ne kadar ayrımcılık varsa yapıyorsunuz,aşırı fırsatçısınız, türkiyenin toparlanmasına destek vermediniz üstelik iyice karıştırdınız,başta birbirimize iyi niyetli olmalıyız,dinler üstü düşünmeliyiz,insanlığın birbirine destek olmadan ayakta kalması imkansızlaştı,medeni ittifaka ihtiyaç var kutsal ittifaka değila birbirimize daha açık olmalıBeğen
-
Alperen Sağıroğlu 15 yıl önce Şikayet EtJoost Lagendickten masallar. Adam hikaye anlatmış. Anlattıklarına eminim kendisi de inanmamış tır. Artık AB masalını bitirip başımızın çaresine bakmamız lazım.Beğen