60 yıl sonra 27 Mayıs
Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yer alan 27 Mayıs darbesinin 60. yılındayız. Üzerinden onca yıl geçmesine rağmen milletimizin darbecilere öfkesi dipdiri duruyor.
Meşum darbede kim rol üstlenmişse hepsi lanet anılırken Şehit Adnan Menderes’in ve arkadaşlarının ismi geçtiğinde hâlâ Anadolu insanın gözlerine yaş, diline Fatiha geliyor.
Hatırasını gönlünde sevgiyle yaşattığı başbakanın adını çocuklarına ve torunlarına vererek hâl dilliyle bir ölür bin diriliriz mesajını vermekten geri durmuyor aziz milletimiz.
YÜZYILIN MAZLUMU
Akıl almaz işkencelerle cehenneme çevrilen cezaevinde ellerinde sigara söndürülen, sıradan bir er tarafından alçakça tokatlanan, mahremiyeti hiçe sayılarak Prostat tedavisi yapılan, konuşması bile yasaklandığı için konuşma yetisini kaybetme aşamasına gelen, vücuduna psikolojisini bozacak ilaçlar zerk edilen yüzyılın mazlumu Menderes’in masum bakışları hala gözlerimizin önünde. Ve biz babalarımızdan miras aldığımız bir çaresizlikle ona destek olamamanın kahredici ahıyla yaşıyoruz.
Ülkesini kalkındırmaktan başka derdi olmayan halkın oylarıyla iktidara gelen bir başbakanın “Bir çıksam buradan, bir çıksam, gitsem Çine çayının kenarına, bir gitsem, orada söğüt ağaçlarının altında derin ve deliksiz uykuya dalsam, bir daha da siyaset yapmasam.” Sözleri hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Yürek yangınımız sönmedi.
Altmış yıl değil altı yüz yıl geçse de yaşanan acılar halkın hafızasından silinmeyecek, toplum hayatında trajedilere yol açan darbenin mimarları millet vicdanında hiçbir zaman affedilmeyecek.
DARBEYİ ALKIŞLAYAN EDEBİYATÇILAR
27 Mayıs sadece darbeciler için değil onlara alkış tutan edebiyatçılar gazeteciler için de kara bir lekedir.
Mazlumun mağdurun yanında durmak yerine zalimin safında olmayı yücelten, kelimelerini katilin silahına kurşun olarak sunan edebiyatçıları da unutmayacağız.
Kalemlerini faşistlerin keyfine göre oynatanları yazarlık haysiyetini ayaklar altına alıp güce boyun eğenleri, demokrasinin idam edildiği sehpaları süslü kelimelerle şiirleştirerek şiire ihanet edenleri yeni nesillere sürekli anlatacağız.
O yılların sayfalarını açtığımızda darbe sevici o kadar çok şair yazar karşımıza çıkıyor ki hayretler içinde yazdıklarını okuyor onlar adına utanıyoruz. İşte onlardan biri Cemal Süreya. “555K” isimli utanç duyulacak bir şiiri var. 555K bir paroladadır. “5. ayın 5. günü, saat 5’te Kızılay’da” Yani 5 Mayıs’ta saat 5’te Kızılay’da buluşulup Menderes’e karşı gerçekleştirilecek yürüyüşün parolası. Süreya diğer şiirlerinde ne kadar başarılı olursa olsun vicdanlarda derin yaralar açan bu şiiri ve darbeyi alkışlayan metinleri unutulmayacak.
” Menderes için “ağzı köpüklü, kin çıkını” diyen Tanpınar ise 1960 darbecilerini övgüler düzerek “Bu adamlara minnettarım. Demokrat Parti ejderhasından bizi kurtardılar, vatan temizlendi diyor. Tarih adil şahitlik eder. Tanpınar’ın edebiyata katkılarını yazacak ama bu savrulmasını da tarih ebette boş geçmeyecektir.
Yine sol görüşe mensup romancılar da kötü bir sınav vererek romanlarında Menderes’i baskıcı anti demokrat müsamahasız kötü bir karakter olarak anlatmış darbecileri haklı çıkarma gayretine girmişlerdir. Şimdi tek tek isimlerini ve eserlerini yazarak uzatmak istemiyorum. Bugün ünleri yerinde koca koca adamlar açıkça karanlığı aydınlık gibi sunarak imtihanı kaybetmişlerdir.
Büyük şair olarak tanınsalar da büyük romancı olarak bilinseler de her kim olurlarsa olsunlar cuntacılara gönüllü askerlik yapanlar tarihin azabından asla kurtulamayacaktır.
DARBEYE KAFA TUTAN ŞAİR
Kemalist sol yazarların aksine darbeye alkış tutamayan bilakis kafa tutan namuslu aydınları hatırlatmakta fayda var.
Mesela Necip Fazıl her zamanki yiğitliğiyle zulme karşı durmuş yazdığı şiirle safını beyan etmiştir. 1960 İhtilali’nde tutuklanarak zor şartlar altında cezaevinde kalan, ağır hakaretlere maruz kalıp işkence gören Üstad haysiyetli bir tavır sergileyerek o zor dönemde Menderes’i desteklemiştir.
27 Mayıs sonrasında tekrar soruşturmaya uğramak ve tutuklanmak pahasına “Zeybeğin Ölümü” adlı şiiri yazarak milletin vicdanındaki saygın yerini korumuştur.
CUNTACI GAZETECİLER
Türk basını darbeler konusunda sabıkalıdır. Özellikle 27 Mayıs darbesinin tetikçiliğini yapan gazeteleri incelediğimizde meslek ahlakının tükendiğini, insanlığın bittiğini, insafın iflas ettiğini, alçalmanın dibinin bulunduğunu açıkça görüyoruz.
Algı operasyonu yaparak Başbakana darbeden önce medyada idam sehpası kuran haysiyet celladı gazetecilerin her zaman nefretle anılacaklarından hiç şüphemiz yok.
Yalan haber üreterek kamuoyunu kandıran Menderes’e iftiralar atan darbeci gazeteleri darbe destekçisi gazetecileri de unutmadık unutmayacağız. “Bebek Davası” diye bir yalanı köpürten yalancılar basın tarihine layık oldukları sıfatla geçeceklerdir elbet. Psikolojik harp metotlarını kullanarak Menderes’in gayrimeşru bir bebeği olduğunu sonra bebeği öldürttüğünü defalarca yazarak itibar suikastı yapanların adına torunlarının bile yüzü kızaracaktır.
Üniversite öğrencilerinin hükümet tarafından toplandıktan sonra öldürülüp yem makinesinde toz hâline getirildi gibi sayısız yüz kızartıcı habere imza atanlar, “Ankara’da bütün hükümet erkânı yabancı memlekete kaçarken yakalanmışlardır.” Diye manşetler atarak darbecilere malzeme verenler bu dünyada hesap vermekten kurtulsalar da ahirette hesap vermekten kurtulamayacaklardır.
DİNMEYEN BİR ACI
Bazı tarihler takvimden herhangi bir günü işaret etmenin ötesinde sembolik açıdan çok önemlidir. 27 Mayıs bizim için herhangi bir gün değil hiç dinmeyen bir acı, hiç bitmeyecek bir öfke demektir. Menderes’in yağlı urgana geçirilmiş başı hepimizin başıdır. Unutmamak ve unutturmamak gibi sorumluluğumuz olduğunu hatırlatarak altmışıncı yılında bir kez daha darbecileri ve destekçilerini lanetle, vatan şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Aziz ruhları şad olsun.