Babıali'nin Hafızası
Bir zamanlar hangi sokağından geçseniz onlarca gazeteciye yazara rastlayacağınız Babıali şimdilerde yabancı turistleri avlamak isteyen hanutçulara terkedilmiş durumda.
Eskiden basın yayın dünyasının kalbinin attığı bölge artık kültürsüz turizme teslim oldu. Herkesin her şeye kolaylıkla alıştığı bir çağda o güzelim kültür havzasının maruz kaldığı dönüşüme içi yanan kaç kişi vardır bilmiyorum.
Çılgın bir mirasyedi gibiyiz. İzleri silerek iz bırakamayacağımızın farkında bile değiliz. Oysaki oluşan iklimi muhafaza etmek kültür varlıklarını korumak kadar önemli. Kültür gelenekle oluşur. Geleneğe sahip çıkmak hudutta nöbet tutmak kadar vatan borcudur.
Yapmanın terine değil yıkmanın keyfine talip oluyoruz. O yüzden çabuk yıkıyor çabuk kırıyoruz.
Anlaşılmaz bir şekilde hatıralarımızı siliyor, hafızamızı sıfırlıyoruz.
Dün sıcak sohbetlerine dahil olduğumuz kültür mekanları bugün restorana dönüşmüş.
Sadece mekanları değil mekanlara şeref kazandıran kıymetli şahsiyetleri de kaybediyoruz.
Ömürlerinin en bereketli hatıralarını buralarda biriktiren Babıalinin son şahitleri de göçüyor birer birer. ‘’Gittikçe artıyor yalnızlığımız”
HÜZÜNLÜ BİR VEDA
Son olarak Babıali’den yolu geçen herkesin mutlaka tanıdığı sevdiği saygı duyduğu Usta Yazar Osman Akkuşak’ı da geçtiğimiz ay Rabbimize yolcu ettik. Gerçek yuvasını arayan kuş misali aramızdan uçup gitti.
Hasdal sırtlarındaki mezarına gelen bir avuç insan vardı. Merhumun hayatı gibi cenazesi de garipti.
Tabutu cenaze arabasından indirirken usule uygun olarak önce akrabalarının omuz vermesini bekledik. Sonrasında bizden başka yakını olmadığını hatırlayarak hep birlikte omuzlayarak dualarla mezara koyduk.
89 yıllık ömründe bütün acılara tek başına direnen Osman Amca son anında da yine kimsesizdi. Ne gözyaşı dökecek bir eş ne gözyaşları toprağı ıslatacak oğul kız ne de taziyeleri kabul edecek bir kardeş.
Hüzünlü bir veda keder verici bir hikâye. Son nefesini verdiği Hastanedeki yetkililer vefatından önce acil bir durumda hangi akrabanıza ulaşalım diye sorunca Cağaloğlu’ndan esnaf bir arkadaşın telefonunu vermiş. Sağ olsun o da sorumluluk sahibi birisi olarak ulaşabildiği dostları haberdar etmiş. Bizim Yunus’un bir garip ölmüş diyeler dediği gibi bir hal.
Vefat haberini ilk duyup gelenlerden dava ve gönül adamı Muzaffer Doğan Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından mutlaka mezarlığa da gidelim Sedat Umran’ın cenazesindeki çaresizliği yaşamayalım dedi. Akkuşak gibi hayatını bekar olarak tamamlayan Umran’ın cenazesinde sadece üç kişi vardır. Omuz verecek dördüncü kişi çıkmaz. Doğan’ın tedirginliği o yüzdendir.
Muzaffer Başkanı teskin edip Mekki Yassıkaya, İsmail Halis, Recep Yeter’le birlikte son vazifeyi ifa edecek dört omuzdaş olarak Cenaze aracını takip ederek Hasdal Mezarlığına gittik.
Neyse ki mezarının başında on kişiden fazlaydık. Genç dostları oradaydı. Yazdığı gazetenin emektarları oradaydı. Hayatının son yıllarını geçirdiği Huzurevi yetkilileri oradaydı.
NECİP FAZIL HATIRASI
Hayatına eşsiz hatıralar sığdıran merhum Kültür camiasında Herkesin Osman Amcasıydı. Bey gibi beyefendi gibi bütün sıfatlar kendisine yakışsa da yakından tanıyanlar için amca demek daha sıcak gelirdi. Sultanahmet’teki bütün kurumlarının beklenen misafiriydi. Kimseyi yormaz yük olmazdı. Bir ikrama bin teşekkür ederdi. Zarif mizaçlı zevk-i selim sahibi hoşsohbet bir kimseydi. Yediden yetmiş yediye her yaştan insanla çok kolay dost olur katıldığı meclislere neşe katar eski edebiyatçılarla olan anılarını anlatırken tatlı tatlı tebessüm ettirirdi.
Gülerek anlattığı yaşanmışlıklardan birisi Necip Fazılla ilgiliydi. Şöyle ki: Bir seferinde Üstad acil Ankara’ya gitmek durumunda kalır. Birkaç gün kalabileceğini makalesini telefonla yazdırabileceğini söyler. Eğer telefon açamazsa eski makalelerden birisini başmakale olarak yayınlanmasını ister. Bunun üzerine Akkuşak aklına gelen parlak fikri hemen Büyük Doğu mimarına açar: Üstadım merak buyurmayın siz telefon edemezseniz sizin başmakalenizi ben yazarım der.
Bu teklif üzerine Üstadın öfkesi kabarır ve demek kendine bu kadar güveniyorsun diyerek reddeder. O günden sonra Necip Fazıl ne zaman Osman Amcayı görse parmağını sallayarak demek beni yerime başmakaleyi yazacaksın haa diyerek kaşlarını çatar.
Üstadın boşluğunun kolay dolmayacağını onun gibi dev bir isimin kolay yetişmeyeceğini savunurdu. ‘Keşke Necip Fazıl hayatta olsaydı da Büyük Doğuları okumak için hafta sonlarını iple çekseydik.’ Diyerek üstada olan hasretini gözleri nemli dile getirirdi.
MEŞHUR KAVGALARI!
Yakın arkadaşı Prof Dr Orhan Okay Akuşak’ın gençlik yıllarında da kavgacı mücadeleci bir yanı olduğunu belirterek Necip Fazıl ile meşhur bir kavgası olduğunu söylemişti.
Benzer bir kavga da Sezai Karakoç’la yapmıştır. Ama gülerek anlatacak kadar nahif bir kavga.
Yazılarında da sohbetlerinde de iki üstada hakkında hakkaniyetli övgüleri vardır. Edebi alandaki zirveliklerini her zaman dile getirmiştir.
Üstad Necip Fazıl Hapishane hatıralarında ‘Osman’ın hediye ettiği Şimendifer saati yanımda’ diyerek kendisini anar.
Sezai Karakoç ise geçmiş zamanlardaki ameliyatlarında Akkuşak’ı yalnız bırakmaz. İlk ziyaret eden kişilerden birisi olur. Biraz oturup konuştuktan sonra gederken yastığının altına bir zarf sıkıştırır. Kadirşinas bir tavırla zarfa o günler için çok kıymetli olan 50 lira bırakır.
Osman Amca ne zaman Üstaddan bahis açılsa ‘büyük adam yahu bizim Sezai’ derdi.
BÜYÜK HARFLERE KARŞI
Yazılarında küçük harfleri kullanır ve bu tutumundan asla taviz vermezdi. Büyük harflerin yazının ahengini bozduğunu gözümüzü rahatsız ettiğini söylerdi.
Yazarken büyük harflerin kullanılması gereksiz zaman harcıyoruz dikkat dağılıyor boş yere derdi. Cümlelerin birbirine karışmasını önlemek için her cümle arasında iki nokta koymayı teklif etmişti. Büyük harfler dışındaki bütün kurallara bağlı noktalamaya dikkat eden Osman Amcanın başı büyük harflerle hiçbir zaman hoş olmadı.
Gerçi kendisine uyup küçük harflere ısrar eden kimse çıkmadı ama hiç önemli değil. Son nefesine kadar inandığı doğrulardan vazgeçmemesine küçük harfler güzel bir örnek oldu.
GÜZELE DOYULMAZ
İnsanın güzeline de yazının güzeline doyulmaz derdi. Yanına gelen yazı meraklılarına güzel yazmanın ipuçlarını verirdi. İyi bir yazının mutlaka hakikatin tercümanı olması gerektiğini söyleyerek cümlelerin sağlam olması aralarında anlam uyuşmasının zorunlu olduğunu söylerdi.
Yazarlıkta karar kılan gençlerin mutlaka Türkçenin büyük ustaları Necip Fazıl ve Refik Halit Karay Peyami Safa gibi isimleri okuması gerektiğine inanırdı. Güçlü lisan dil mükemmeliyeti ifade kudreti yazıyı güçlü kılar derdi. Türkçeye adeta sevdalıydı. Dilini kaybeden toplumların yok olacağını iyi bildiğinden davamızın başına Türkçeyi koyalım dilimize sahip çıkalım derdi. Hakiki münevverlerin dil hassasiyetine sahipti.
SANATÇI DOSTLARI
Evinin bakımını yapmakta zorlandığı için son yıllarını Pendik Sanatçı Yaşamevi’nde geçirdi. Buraya geçmesinde dönemin İBB Kültür Daire Başkanı Abdurrahman Şen’in takdire şayan bir gayreti oldu. Buradayken ziyaretine gittik. Kendisiyle çok yakından ilgilenildiğine şahit olduk. Fakat Osman Amca her şeye rağmen kültür camiasının orada kaldığından pek haberi olmasından yana değildi. Gururuna düşkündü.
Her yerde olduğu gibi Sanatçı Yaşamevinde kalan bütün sanatçıların ortak dostu haline gelmişti. Yaşam Evi’nin sakinlerinden çalışanlarına kadar herkesin sevgisini kazanmıştı.
İLTİFAT EDERDİ
Yazmaya hevesli gençlerin metinlerinde mutlaka bir cümle olsa övülecek bir yan bulur onları taltif eder yüreklendirirdi.
Yolun başında olan delikanlıların heveslerini kursaklarında bırakan tiplerden değildi. Cevherlerin yeteneklilerin teşvik ve takdir edilmesinden yanaydı.
Sadece yazan çizen kişiler değil sosyal hayatın içinde irtibatı olan herkese müşfik tavrıyla ferahlık sunardı. Mahallesindeki lokantacıdan gittiği sağlık ocağındaki doktora kadar herkesin gönlüne nezih Türkçesiyle hoş cümleler kondururdu.
Kürsülere ilk çıktığım zamanlarda yaptığım konuşma sonrası acaba oldu mu diye etrafa bakınırken birden Osman Amca kalabalığın arasından tebessüm ederek çıkar Yahu Mahmutçuğum seni ne zaman dinlesem eski zaman hatiplerindeki ifade gücünü hatırlıyor onlara olan hasretimi senin hitabetinle gideriyorum derdi. Mikrofon acemisi olduğum o zamanlarda gerçekten başarılı mıydım bilmiyorum ama o iltifatların özgüven kazanmamızda cesaretimizi toplamamızda kıymetli bir katkısı oldu.
YAZARLIĞININ 68. YILI
Yazarlığının 50. Ve 60. Yılı dolayısıyla Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nde Mehmet Niyazi Orhan Okay Hasan Kaçan Gülten Dayıoğlu gibi isimlerin katıldığı Babıali’de Bir Kalem Efendisi başlıklı saygı programı gerçekleştirmiştik.
Hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşadım beni çok bahtiyar ettiniz diyerek sevincini dile getirmişti. Her buluşmamamızda Yazarlığının 70. Yılında yeniden görkemli bir programa daha imza atmayı konuşurduk.
Memnun olur, benim vefalı genç dostlarım eksik olmayın diyerek nezaketle teşekkür ederdi.
70. yıla varmadan Yazı hayatının 68. Yılında göçünü toplayan Akkuşak 89 yıl bereketli sağlıklı bir ömür yaşadı. Yataklarda sürünmeden kimseye muhtaç olmadan darı bekaya irtihal etti.
ADINI YAŞATALIM
Osman Amca binlerce metin kaleme almasına rağmen bu yazıları kitaplaştırma noktasında çok istemesine rağmen bu arzusu akim kaldı.
Eğitim, kültür dil gibi önemli konuları ele aldığı yazıların kisve-i tab'a bürünüp okurlara sunulması kültürümüze esaslı bir hizmet olur.
Akkuşak'ın aziz hatırasının yaşatılması adına da adının kütüphanelere, okullara, kültür merkezlerine mutlaka verilmesi gerekir. Özellikle memleketi Emet ve İstanbul’da da Fatih ilçesi bu konuda öncülük yapmalı.
Son ziyaretlerimizden birinde gazetesinin kendisine gösterdiği ilgiden dolayı müteşekkir olduğunu belirtmişti. Yeni Şafak’taki dostlarımızın her zamanki vefalarını gösterip merhumun muazzez ruhunu şad edecek bir şekilde adının yaşatılması kitaplarının basılması hususunda himmetlerini eksik etmeyeceklerine inanıyoruz.
Osman Akkuşak hayatının altmış yılının geçtiği Babiali’nin adeta hafızasıydı. Sayısız yazar ve şairle hatırası vardı. Şimdi o hafıza toprağa verildi. Milli kültürümüze aşk derecesinde bağlı bir değerimizi daha kaybettik. Babıali’yi de kaybedeli zaten çok olmuştu. Acımız büyük. İkisine de rahmet olsun.
-
İlhan şener 3 yıl önce Şikayet EtŞair Sedat Umran ın cenazesinde bende vardım.Hakikaten büyük bir şairdi ama kiymeti bilinmedi.Osman amcayı çok severdim.Gençlere gerçekten değer verirdi.En önemli özelliği ruhunun genç olmasıydı.Beğen
-
Temel Dinç 4 yıl önce Şikayet EtOsman Akkuşak Cağaloğlunun renklerinden biriydi rahmet olsunBeğen Toplam 2 beğeni
-
Taner Çelenk 4 yıl önce Şikayet EtAllah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşaallah. Osman amcanın ölümü kadar babıalinin ölümü gibi değerlerimizin yok olması da bizi derinden üzmüştür. "Çılgın bir mirasyedi gibiyiz. İzleri silerek iz bırakamayacağımızın farkında bile değiliz. Oysaki oluşan iklimi muhafaza etmek kültür varlıklarını korumak kadar önemli. Kültür gelenekle oluşur. Geleneğe sahip çıkmak hudutta nöbet tutmak kadar vatan borcudur." sözünüz de osman amcanın vefatı gibi boğazımızın düğümlenmesine ve yüreğimizin sıkışmasına vesile olmuştur. Allah razı olsun uzun ama çok güzel yazmısınız. Kaleminize yüreğinize sağlık.Beğen Toplam 7 beğeni