Sadaka belayı giderir ömrü uzatır!
Okuduğum hatıra kitapları arasında merhum Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın eserinin ayrı bir yeri var.
O Hayatım ibret aynası demiş. Gerçekten bugünün insanına ibret olacak sayısız hatıra var kitabında.
Büyükçınar dev bir ayna tutmuş dünden bugüne. Okuyan herkes bu aynada ezeli güzelliğini döne döne seyredebilir.
Ali Ulvi Kurucu merhum, ona "ilim ve irfan tarikında yoldaşım" diyor ve hatıratını "sabır ve cihad nümunesi tercüme-i haller" olarak gençliğimize tavsiye ediyor.
Okumakla arası olmayanlar için biraz hacimli gibi görünse de eline alan herkesin heyecan ile okuyacağı sürükleyici bir eser Hayatımın İbret Aynası.
Her safhası ibretlik bir hayat, her sayfası ibretlik. Eserin okura ulaşmasında kimlerin emeği varsa hepsine şükran borçluyuz. Himmet sahiplerinin kadri kıymeti ali, hizmet aşkı sari olsun.
Merhum Hocamız hayattayken bir kurban bayramında kendisiyle tanışmak nasip oldu.
Yağmurlu uzun yolları aşarak ziyaretine gitmiştim.
Hatıralarını bir solukta okumuş, çok etkilenmiş ve tanışmak istemiştim.
Engin Kur'an sevdasının, mücadele azminin ve hizmet aşkının hayatın her karesine sinen hocamızla bedenen de görüşmek nasip olunca hayretimiz ve muhabbetimiz ziyadelendi.
Hayatı güzel yaşayanların yüzü de sözü de insanı etkiliyor.
"Allah ile beraber olamıyorsanız Allah ile beraber olanlarla olun" veciz telkinine uyarak ve "severim her güzeli senden eserdir diyerek" manasını yüreğimize indirerek yol aldık, yol bulduk o zamanlarda hamdolsun.
İnandığını yaşama, yaşadığını paylaşma cehdinde bir ömür süren Büyükçınar Hocanın hatıralarını anneler evlatlarına muallimler talebelerine muhakkak okutmalı.
Bütün hatıralar birbirinden güzel.
Ne demek istediğim anlaşılsın diye bu örnek hayattan ibretlik hatıralardan birisini merhumun dilinden sizinle paylaşmak istiyorum. Buyurun hep birlikte okuyalım…
SÖYLEMEYE DİLİM VARMIYOR AMA...
Kurban bayramının arefe günü sabahı "Bayram için alınacak bir şey kaldı mı?" diye düşünüyordum. Çocukların elbiseleri ve ikramlıklar alınmış, alınacak tek bir şey kalmıştı.
Kurbanlık koyun. Bize vacip olmadığı için o seneye kadar kurban kesmemiştik. Kendi kendime "mademki bu sene ilk kurbanımızı keseceğiz, büyük bir koç alalım" dedim. Yanımda 500 lira vardı. Ona da büyük bir koç alınırdı.
Eşimle konuştum, o da uygun buldu. Koyun almak için pazara çıkmak üzereyken kapı çalındı. Kapıyı açtım ki gelen okulumuzun ambar müdürü İsmail Efendi.
Ahmet Bey. Sabahın erken saatinde sizi rahatsız ettiğim için kusuruma bakmayın. Bayram arefesinde, hele bu saatte gelmemeliydim; ama buna mecbur kaldım. Derdimi açacak bana senden yakınını düşünemedim.
Sana bile söylemeye dilim varmıyor. Yarın mübarek kurban bayramı. Eve bir şey alamadım. Dün ödünç para istemek için iki yere gittim, bir şey diyemeden geri döndüm. Sizi daha yakın görerek buraya geldim. Durumunuz müsait ise sizden ödünç para isteyeceğim.
Ne kadar lazım?
"500 lira olursa yeter." deyince bir an düşündüm. İsmail Efendi'nin istediğini verip mübarek bayram gününde evlerini şenlendirmem kurban kesmemizden daha hayırlıdır diye kurban için ayırdığım 500 lirayı verdim. Parayı alınca gülümsedi, bize dua ederek ayrıldı.
AREFE GÜNÜ FAKİR SEVİNDİRMEK SEVAPTIR
İsmail Efendi gittikten bir kaç dakika sonra yine kapı çalındı.
Kapıyı açınca boynu bükük yaşlı bir fakir yalvarırcasına "Allah rızası için bir sadaka " dedi. O sırada uzaktan bunu izleyen eşim, bir yakınına yardım edercesine, beklenilenin çok üstünde bir şeyler getirdi, fakire verdi. Bunları alan yaşlı adam sevindi ve gülümsedi, dua ederek gitti.
O gittikten sonra eşime "ona bu kadar vermene ne gerek vardı " deyince " Bugün mübarek arefe günü. Fakirleri sevindirmek sevaptır. Biz ne kadar verirsek Allah da bize daha fazlasını verir" diye bana gereken dersi verdi.
O zaman peygamberimiz (sav) in "sadaka ömrü uzatır, kazayı belayı önler" sözünü hatırladım ve gönlümde refikamın değeri kat kat arttı.
Bir gün sonra bayram sabahı aynı saatte eşimin cömertçe davranışı, Peygamberimiz (sav) yukarıdaki sözünü ispatlayan apaçık bir şekle dönüştü.
Nasıl mı? Anlatayım.
YETİŞİN MUSTAFA ÖLDÜ!...
Ertesi sabah bayram namazından geldikten sonra mutfağa girdim. Eşimle misafirlere yapacağımız yemeği planlıyorduk. Biz farkında olmadan 7 yaşındaki oğlumuz Mustafa Nur kapıyı açık bırakarak üstümüzde, altıncı katta oturan ev sahibimizle bayramlaşmaya çıkmış. Aradan henüz dakikalar geçmişti ki ev sahibimizin manevi kızı Muazzez'in "Mustafa öldü!..." ferydı duyuldu.
Birkaç saniye sonra da bitişiğimizde oturan mobilyacı Ahmet Erçin'in eşi Şükriye Hanım'ın "Mustafa altıncı kattan merdiven boşluğuna düştü" çığlığını işittik.
Kapıyı açık görüp Mustafa'yı göremeyince durumu anlayıp dışarı fırladık. Bir de ne görelim? Bizden önce koşan komşularımız merdiven basamaklarını doldurmuş, merdivenden üç kat aşağı düşen Mustafa'nın etrafını sarmışlar.
VERİLMİŞ SADAKANIZ VARMIŞ
Soğukkanlılıklar merdivene uzanmış oğlumuzun yanına varınca o doğruldu ve gülümseyerek "Baba! Bir şeyim yok" dedi. Hemen kucakladım, yukarı çıkardım. Doktor muayene edip görenler de olayı anlatınca, Doktor İsmail Niyazi Kurtulmuş "Çocuk yüzde yüz ölümden kurtulmuş, verilmiş sadakanız varmış " dedi. Ben de "doğrusun!" demekle yetindim ve bir gün önce eşimin fakire verdiklerini ve İsmail Efendi'nin işini gördüğümü hatırlayarak Allah'a şükürler ettim.
-
tahsin Ünal 3 yıl önce Şikayet EtAllah herkese nasip etmez nasip edenlerden eylesin inşallahBeğen Toplam 1 beğeni
-
Rahmi 3 yıl önce Şikayet EtYüreğimizi ısıtan bir hikâye Allah razı olsun Rabbim bizlere de nasip etsinBeğen Toplam 1 beğeni