Gül alıp gül satan bir adam: Ersin Nazif Gürdoğan
"Ölüm ölümlü dünyanın ölümsüz dünyaya açılan kapısıdır." diyen güzel adamlarımızdan Ersin Nazif Gürdoğan, sonsuzluk kervanına katıldı.
Türkiye Yazarlar Birliği'nde katıldığı programa elinde onlarca projeyle gelmişti. Zayıflayan bedenine rağmen kalan sayılı günlerini dolu dolu geçirme telaşındaydı.
Her zamanki heyecanıyla İstanbul içinde ve dışında program önerilerinde bulunmuş, kendisinin hazır olduğunu söylemişti.
Gerçekten de her zaman hazır ve nazırdı. Çağrılan her yere gider, çağıranlara asla yük olmazdı. Kibirsiz ve kaprissiz biriydi.
Allah'ın kendisine ikram ettiklerini, bildiklerini paylaşmaktan mutluluk duyuyordu.
Gittiği yerlerdeki insanları daha çok üretmeye, daha çok gayret etmeye özgün çalışmalar yaparak dünyaya açılmaya teşvik ediyordu.
Yaptığı her konuşmayı bir tohum atma olarak görüyor ve o tohumların bir gün yeşereceğine inanıyordu.
HEYECANI DİRİYDİ
Nazif Hoca sevgi dolu biriydi. İnsanlarla bir arada olmak ona iyi geliyordu. Heyecanı diri enerjisi yüksekti.
Davet edildiği programlar azaldığında, nazının geçtiği kurumlara görevler vererek yeni faaliyetler yapılmasına da vesile oluyordu. Haydi bakalım şöyle bir program organize edin üyelerinize şu konuyu anlatalım, diyordu.
Bir dönem kendisiyle birçok şehri gezdik; girişimcilik ve birçok konuda memleket evlatlarını aydınlatma telaşına şahitlik ettik.
Hocanın yanında olup programlarına sürekli katılan birisinin başka işle meşgul olma şansı olmazdı. İlerleyen yaşına rağmen durduğu yerde durmayan, çok hareketli biriydi.
Her an telefon çalar "haydi bakalım hazırlan şu şehre gidiyoruz." derdi. Bu yoğun trafiğe herkes dayanamayacağı için dönem dönem yol arkadaşları değişirdi.
Kendisine yoldaş olarak seçtiği kişiler yorulana kadar onlarla devam eder, onlar pes edince yeni yoldaşlarıyla seferini sürdürürdü.
Aslolan seferdi ve o bunun bilincindeydi. Rasim Özdenören'e Nazif Hocanın bu temposunu anlattığımda “Bizim kuşakta hoca kadar gezen yeni yerler ve insanlar keşfetmekten mutlu olan başka insan zor bulunur.” demişti.
Demek ki gençliğinde de yolda olmayı seven biriymiş. Konuşmalarına mutlaka aldığı notlarla gider ama metne bağlı kalmazdı.
Notları hatırlama için kullanırdı. El yazısı güzeldi. Keşke o notların bazılarını hatıra olarak alsaydık.
Tanıdığı hatırlı kişilere yanındaki gençleri överek anlatır mutlaka telefon numaralarını karşılıklı almalarını ortak çalışmalar yapmalarını önerirdi.
Gittiğimiz yerlerde şeref misafiri ve ana konuşmacı kendisi olmasına rağmen mutlaka yanına oturtur ve konuşmamız için bize mikrofon verirdi.
Mikrofon şehvetine kapılıp konuşmasını uzatan arkadaşlar olduğunda hemen hareketlenir “eveeet” diyerek uzattığı e'lerle konuşmanın bitirilmesi gerektiğini anlatırdı.
Saf ve temiz bir insandı. Yanına takılan bazı tilki tabiatlı kişilerin menfaatleri uğruna ismini kullanmalarına iyi niyetle fırsat verir, onlara inanırdı.
Herkesi iyi bilen, güzel bir yüreğe sahipti. Kendisinin tanıştırdığı ortak çalışma yapmamızı önerdiği bir şark kurnazının, projemizin üstüne yatıp üstelik bizi borçlu çıkardığını anlattığımda o kişinin paragöz olduğuna dair daha önce de uyarıldığını fakat bu kadar olabileceğini beklemediğini söylemiş ve helallik dilemişti.
Elbette hemen hakkımı helal ettim. Sonra o kişinin hocanın tertemiz ismini başka mahfillerde de istismar ettiğini üzülerek gördüm.
FEDAKÂR BİR İNSAN
Nazif Hoca adanmışlar kuşağının bir temsilcisi olarak inandığı değerler uğruna fedakarlıkta bulunmayı başaran isimlerden biriydi.
Erdem Bayazıt, Mavera'nın kuruluşundaki maddi desteğinin çok değerli olduğunu belirtmişti.
Nazif Hocaya Mavera’ya katkılarını sorduğumda hemen geçiştirmiş, “Bir kişinin değil, kolektif bir özverinin eseridir Mavera.” demişti.
Sonradan öğrendiğim kadarıyla AKEVLER projesindeki hissesini o günün şartlarında maliyetinin altında satarak Mavera'ya bağışlamıştı.
Yaptıklarını göze sokmak gündemde tutmak yerine unutmak ve unutturmak taraftarıydı hoca. Tam bir mümin ahlakı taşıyordu.
Bu tavrıyla merhum Gönenli Mehmet Efendi’nin "İnsanlara iyilik yaptınız mı uzaklaşın oradan size teşekkür etme ihtiyacı bile duymasınlar." Sözünü hatırlatıyordu.
En sevdiklerinden verebilen cömert insanlar, hem Alah'ın sevgili kullarıdır hem de kulların sevgisini kazanmış insanlardır.
Ersin Hocanın cömertliğine dair dostlarından ve çevresinde çokça güzel şahitlik duydum.
Sezai Karakoç'un Diriliş Partisi kurmak yerine vakıf kurması gerektiğini düşünürdü. Siyasal bir hareketten ziyade sivil bir aydınlar hareketinin ülkeye daha çok hizmet edeceğini Üstada da söylediğini anlatmıştı.
Karakoç'un Diriliş Partisi'ni kastederek “Aydınlanma hareketini başlattık ama aydın arkadaşlar gelemedi." dediğini hatırlattığımda Nazif Hoca parti yerine vakıf olsaydı aydınlar gelirdi demişti.
Gürdoğan parti fikrine karşı olmasına ve partiye fiili olarak girmemesine rağmen çok hürmet ettiği Sezai Karakoç Diriliş Partisi'ni kurduğunda Laleli'de sahibi olduğu apartmanın anahtarını üstada verip kira vermeden kullanabileceğini söylemiştir.
GÜZEL ADAMLARIN YOLDAŞI
Düşünce ve eylem geleneğimizim önünde yürüyen bütün şahsiyetlere sevgisi ve saygısı vardı. Türk İslam dünyasının geleceğini, Washington'da, Moskova'da, Brüksel'de değil, Mekke'de, Medine'de, Kudüs'te arayan aydınlarla kurduğu ruh akrabalığını önemser kendisinin de İslam medeniyetini bütün medeniyetlerin kaynağı olarak görenlerden olduğunu söylerdi.
Nazif Hoca; Sezai Karakoç, Fethi Gemuhluoğlu ve yedi güzel adam olarak isimleri zikredilen bütün şahsiyetlerin güzel yanlarını örnek taraflarını sürekli yazdı ve anlattı.
Onlara sevgisinden, saygısından, muhabbetinden hiç taviz vermedi.
Özellikle Fethi Gemuhluoğlu’nun nesil yetiştirme gayretinin bugüne örnek olması gerektiğinin altının çizerdi. Konuşmalarında Gemuhluoğlu’nun örnek ahlakından ve hayatından anektodlar paylaşırdı.
Kendisiyle üniversitede yaptığımız bir programda gençler, "Türkiye nasıl düzelir?" diye sorduğunda, Fethi Gemuhluoğlu'nun şu muhteşem sözüyle cevap verdi: "Ayakkabı boyacısından Başbakan'a kadar herkes işini aşkla yapmazsa Türkiye'nin yolu açılmaz.''
Cumhuriyet döneminde gelmiş Horasan Ereni olarak gördüğü dost zengini olarak tarif ettiği Gemuhluoğlu'nun hayatında özel bir yeri vardı.
"Bir Anadolu şehrinde müdür olmaktansa planlamada uzman olmak daha iyidir." diyerek kendisini Devlet Planlama Teşkilatına gönderen kişinin Gemuhluoğlu’nun olduğunu söylerdi.
SAYILMAYIZ PARMAK İLE
Bir mühendis olmasına rağmen edebiyat alanında hem okur hem yazar olarak özgün bir yere sahip olması, akademisyen olmasına rağmen metinlerini akademik bir dille kaleme almak yerine sıcak edebi bir üslupla ve derin düşünceyle yazması onun geniş kitlelerce tanınmasını sağlamıştır.
Teknik konularda sıkışıp kalmak yerine sanat-edebiyat-sosyoloji-tasavvuf gibi farklı alanlarda da yazmıştır.
Neredeyse her konuşmasında "Edebiyatsız medeniyet, medeniyetsiz edebiyat olmaz." diyen Nazif Hocanın ismi de hep edebiyatçılarla anılmıştır.
"Yedi güzel adamın içinde midir, değil midir?" tartışmasına mahal vermeyecek kadar onların yanındadır.
Güzel adamlığı konusunda herkes müşterek bir görüşe sahiptir. Ama Rasim Bey'e bir radyo programımızda yedi güzel adamlarının ismini sorduğumda Nazif Hoca'nın adı geçmemişti.
Ama hoca Yedi Güzel Adam'ın içinde olmasa bile ilk onun içinde olduğu kesindi.
Aslında dizi sonrasında sıkça gündeme gelen Yedi güzel adam sıralamasında ilginç bir durum vardı.
Mesela Sezai Karakoç ısrarla beni o listeye almayın, adımı o isimlerle anmayın demesine rağmen ısrarla adı listelere kondu.
Nazif hoca da kırılganlık için de yedi isimden birisinin kendisi olduğunu zikretmesine rağmen listeye alınmadı.
Tabi bunların hiçbir önemi yok. Hepsi de bizim güzel adamımız hepsi de bizim kahramanımız.
Yediyle de yetmişle de yedi yüzle de sınırlandırılmayacak sayısız güzel adamlar yetiştiren muhteşem bir medeniyetin evlatlarıyız hamdolsun.
Öyle ya "Sayılmayız parmak ile..."
AYDININ SİYASETLE İŞİ OLMAZ!
Gürdoğan Hoca'nın anılması gereken yanlarından biri de siyasete mesafeli durmasıdır.
Aydınların siyasetle işi olmaz diyerek o mayınlı alana dalmamıştır. Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Recai Kutan, Recep Tayyip Erdoğan gibi isimlere yakın olmasına rağmen aktif siyasete uzak durmuştur.
Hocanın ne kadar akıllıca bir tutum sergilediğini akademide hoca olarak gördüğümüz geleceğe dair büyük ümitler beklediğimiz bazı kişilerin siyaset arenasındaki savruluşlarına şahit olunca anladık.
Akademide kalsa ülkemize ve İslam dünyasına hizmet etme potansiyeli daha yüksek olanların Ankara’da nasıl kasaba politikacısına dönüştüğünü hep birlikte gördük.
Nazif Hoca'ya "Ak Partinin kurucularının çoğu vekil oldu, siz neden başvurmadınız?" diye sorduğumda "Siyasetçi ihtiyacımızdan ziyade bağımsız aydın ihtiyacımız olduğunu gördüm. O alanda çalışalım, işimize bakalım. Herkesi işine bakarsa, Türkiye dünya düzleminde daha güçlü olur." demişti.
GENÇLERİ SEVERDİ
Bütün adanmış ruhlar, millet ve ümmet derdi taşıyan büyük şahsiyetler gibi Gürdoğan da gençlerle olmayı çok sever onlara birikimlerini aktarmaktan ibadet neşesi duyardı.
Bir sorumluluk bilinciyle gençlere tavsiyelerde bulunur bir anlamda onları geleceğe hazırlardı.
Kültür ve medeniyetimizin muhafazası için ömür tüketen değerli isimlerden ağabeylik gören Gürdoğan, kendisi de gençlere ağabeylik yaptı.
Onlardan Sinan gibi üretmelerini, Yunus gibi tüketmelerini isterdi. Ekonomiyle kültürü harmanlaması üniversiteli gençlere cazip gelirdi.
Sık sık kültürsüz ekonomi, ekonomisiz kültür olmaz derdi. Gençlere sadece iyi kitapları okumakla kalmayıp dünyayı da doğru okumak gerektiğini öğütlerdi.
Başarılı olmak isteyenlerin telefon rehberinde en az beş bin kişinin olması gerektiğini ve belli aralıklarla rehberdeki insanları aramak icap ettiğini söylemişti.
Hocanın haklılığını, siyasette ve bürokraside bu iletişim damarını güçlü tutarak yükselen insanları görünce daha iyi anladım.
Pergelinin bir ucunu Anadolu'ya sabitleyerek dünyayı dolaşan Gürdoğan hamasetten uzak tam bir aydına yakışır şekilde gençlere batıyla hangi alanlarda ve nasıl rekabet edebileceğimizin şifrelerini verirdi.
GERİDE DEĞERLİ ESERLER BIRAKTI
İnsanların olduğu gibi kitapların da kaderi vardır. Her ne kadar ondan fazla nitelikli eser yazsa da Nazif Hoca denilince akla hemen Görünmeyen Üniversite gelir.
Bunda yazanın olduğu kadar yazılanın da etkisi vardır muhakkak. Zahid Kotku Hazretlerinin bereketi de sayılabilir bu durum.
Gürdoğan, Görünmeyen Üniversite kitabıyla günümüz dünyasında tasavvufun yaşanılabilirliğinin ve irfan öncüsüne bağlanarak gerçek özgürlüğe yelken açılabileceğini gösterdi.
Bir tarikata intisaplı olmanın özellikle akademik ve entelektüel camiada gizlendiği yıllarda Gürdoğan, devrim yaparak bir tekkeye mensup olmanın modern insana kattığı zenginlikleri edebi bir üslupla yazmış ve bu konuda bir yol açmıştır.
Defalarca okuduğum hacimce küçük manaca büyük Görünmeyen Üniversite kitabıyla merhuma bütün Hak dostlarının şefaatçi olacağı inancına sahibim.
Görünmeyen Üniversite muhtevası itibariyle tasavvuf klasikleri arasında sayılacak güzellikte bir eserdir.
Alim Kahraman , Nazif Hoca'ya bu kitabın Necip Fazıl'ın O ve Ben, Nuri Pakdil'in Bağlanma, İan Dallas'ın Gariplerin Kitabı, Martin Lings'in Yüzyılda Bir Veli kitaplarıyla aynı alanda değerlendirilmesi gerektiğini söylemiş.
Hoca da bu kitabın, bu eserlerle anılmasının kendisini mutlu ettiğini ifade etmiştir. Ben de mutluluğunu artırmak için o kategoriye Muhyiddin Şekur'un Su Üstüne Yazı Yazmak kitabını da ekleyebileceğimizi söylemiştim.
Hocanın şehir yazarlığını da özellikle değinmek gerekir; şehirler üzerine yazdığı eserlerle, henüz memleket evlatlarının bu kadar dünyaya açılmadığı dönemlerde, henüz gitmediği şehirleri tanımasına, şehirlerin saklı güzelliklerini keşfetmesine öncülük etmiştir.
Ölürse tenler ölür canlar ölesi değil diyen büyük aşıkların sevgisini gönlünde taşıyan Nazif Gürdoğan geride bıraktığı ufuk açıcı nitelikli ve derinlikli eserlerle gençlerimizi beslemeye devam edecek.
NEZAFET EHLİ
Tasavvuf terbiyesi alması, derviş ahlakına sahip olması onun yazdıklarını da yaşantısını da ziyadesiyle güzelleştirmiştir.
Gıybetten, dedikodudan, hasetten, fesatlıktan fersah fersah uzak bir insandı. Defalarca şahitlik ettik; bulunduğu ortamlarda başka birinin aleyhinde sohbet açılır açılmaz ustaca devreye girer, sohbetinin mevzusunu değiştirirdi.
Mütebessim çehresiyle bulunduğu her meclise pozitif enerji yayardı. Konuşmalarında ve yazılarında karamsarlıktan uzak durur, müjdeleyici bir dil kullanırdı. Umutsuzluk yayanlara karşı çıkardı.
Hayırlı çalışmaların destekleyicisi ve teşvik edicisi olan Gürdoğan, Fethi Gemuhluoğlu’nun bir mektubunda tarif ettiği gibi ehli haya ve nezafet ehliydi.
Onu güzelliklerle anmaya vesile olacak sayısız hatıramız var.
Güzel insanlar yetiştirdi.
Güzel işlere öncülük etti
Güzel adamlarla yol yürüdü.
Güzel işler yapanlara destek oldu.
Güzellik yayıcısıydı.
Güzel adamdı.
Nazif Hoca iktisat profesörü olarak alımlı satımlı bir ticaretin içinde olmak yerine kendisinin ve kendisi gibi öncülerin misyonunu da özetleyen çok sevdiği Ümmi Sinan'ın meşhur şiirindeki gibi; gül alıp gül satarak, gülden terazi kurarak, gülü gül ile tartarak yaşadı.
İyi bilirdik…
Makamı âli olsun İnşallah...
-
Cumhur 2 ay önce Şikayet EtAllahü Teala hocamıza rahmet eylesin.Konuşmalarını denk geldikçe izlerdim sevdiğim bir insandı.Yakınlarına sabrı cemil ihsan eylesin.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Aydın 2 ay önce Şikayet EtMevlam rahmet eyleye...Beğen Toplam 1 beğeni
-
Mehmet 2 ay önce Şikayet EtÇok güzel ve değerli arşivlik bir yazı Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun hocamızınBeğen Toplam 3 beğeni
-
mehlika yağız 2 ay önce Şikayet EtMahmut Bey uzun diye önce korktum ama akıcı olduğu için hemen okudum. kaleminize bereket. Ersin hocamıza rahmet olsun. Ne kadar Cömert bir insanmış.Beğen Toplam 3 beğeni
-
Tahsin…. 2 ay önce Şikayet EtBiraz uzun ama güzel bir yazı olmuş,ellerinize sağlık,…Beğen Toplam 1 beğeni