Salı günü CHP’nin Meclis grup konuşmasını yapan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece konuşma metnini gören birisine, “Bu sözler kime ait” diye sorulsa, aklına ilk gelecek isimlerden biri muhtemelen Selahattin Demirtaş olurdu.

Ya da Pervin Buldan diyelim.

Fark eder mi?

Kürsüde CHP’nin lideri konuşuyordu ama konuşmanın içeriği HDP grubunda söylenenlerden farksızdı.

Türkiye, Kuzey Irak’ın Gara bölgesinden gelen acı haberin acısını yaşarken, 13 vatan evladının yasını tutarken, Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasında yaptığı suçlamaların odak noktasında, bu vahşi saldırıyı gerçekleştiren PKK yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan vardı.

O kadar ileri gitti ki, “13 şehidimizin sorumlusu Erdoğan'dır” bile diyebildi.

Bir ara memlekette nereden nasıl bir kötü haber gelse, FETÖ’cüler hızlıca ağız birliği edip o olan şeyi hızlıca hedef kişi ya da kişilere fatura ederlerdi.

FETÖ’nün etkisi azalınca, bu misyonu CHP’nın tepesindeki kişi üstlenmeye başladı.

ESED’SE ESED, PKK İSE PKK. DAYANIŞMA İÇİNDE OLMAKTAN KAÇINMIYORLAR

Kılıçdaroğlu, her seferinde bu türden olayların öznesini hızlıca değiştirip koruma altına alıyor.

-Esad rejimi Türk askerine mi saldırdı?

-Esed’den ve katliamcı ordusundan hiç bahsetmeden suçu Erdoğan’a yıkıyor.

-PKK bir terör eylem mi gerçekleştirdi?

-İsmini bile zikretmeden bütün maliyeti Erdoğan’a çıkarıyor.

Bu son elim hadisede de aynısını yapmadı mı?

Masum ve silahsız 13 yiğidin vahşice katledilmesi karşısında bu eylemi yapan PKK’yı hızlıca koruma altına alıp, bu işin sorumluluğunu da Erdoğan’ın üzerine atmadı mı?

“13 şehidin sorumlusu Erdoğan” demek, PKK bu katliamı yapmak zorunda kaldı anlamını da kendi içinde barındırır.

Maksat üzüm yemek değil de, bağcı dövmek olunca, bu kötücül niyetler hemen kendini belli etmiyor mu?

KILIÇDAROĞLU’NUN PKK İLE DAYANIŞMA MESAJLARINI HATIRLAMA VAKTİ

Belli ki, CHP’nın başındaki şahıs, böyle eylemlerden beslenerek kendine iktidar alanı açmaya çalışıyor.

Belli ki, bu konularda partisini bütünüyle HDP’ye teslim etti ve içinde bulunduğu ‘siyasi esaretin’ etkisiyle böyle bir tutum sergiliyor.

Şaşırmıyoruz çünkü bu, yeni karşımıza çıkan bir durum değil.

Suriye’deki PKK/YPG tehdidine alıp başını giderken Kılıçdaroğlu, “YPG’mi bizi tehdit edecek” demişti hatırlayın.

Afrin’e operasyon başladığında, Türk Silahlı Kuvvetleri ile omuz omuza hareket eden Milli Suriye Ordusu’ndan ‘çapulcular’ diye söz etmiş, PKK’ya karşı yapılan operasyondan duyduğu rahatsızlığın hıncını onlardan çıkarmaya çalışmıştı.

Barış Pınarı harekatı başlamadan önce Meclis’ten tezkere oylaması yapıldığı sırada da, “Tezkereye içimiz yana yana evet diyeceğiz” demişti.

Belli ki, Kılıçdaroğlu CHP/HDP ittifakını stratejik bir ittifak olarak gördüğü için, kendi partisi içindeki bölünmelere bile aldırış etmeden bu ittifakın gereklerini yerine getirmekte kararlı.

Belli ki, bu ittifakı hayat memat meselesi olarak görüyor.

O yüzden 13 vatan evladının hunharca katli karşısında bile, PKK’nın adını zikretmekten kaçınıyor.

Ne yapacaksınız?

Türkiye’nin talihsizliği de bu işte.

Birleşmeye, birlikte refleks vermeye en fazla ihtiyaç duyulan bir konuda bile böylesi bir kayıtsızlık hali ile karşı karşıyayız.