Zamanın ruhuna göre dış politika
Amerikan yayın kuruluşu Bloomberg, Türkiye’nin petrol ve doğalgaz aramak için Oruç Reis sismik araştırma gemisini Somali’ye göndermesini konu alan yazısında “Türkiye, Afrika’daki etkisini artırıyor” başlığını kullandı.
Buna benzer başlıklar daha önce çıkan pek çok haberde de kullanılmıştı malumunuz.
Türkiye’nin Afrika ile derinleşen ilişkilerine dair bizim basından daha çok, yabancı basında yazılar çıkıyor zaten.
Örneğin, Somali ile Türkiye arasındaki ‘özel ilişkilerin’ açıklanan ve açıklanmayan yönleriyle ileri seviye bir derinlik kazandığı biliniyor.
Şubat ayında Somali kıyılarının 10 yıl boyunca Türkiye tarafından korunacağına dair bir anlaşma yapılmış, bu anlaşma da ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından duyurulmuştu.
Türkiye’nin Afrika politikası, Batı’nın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle ‘soyup soğana çeviren’ sömürgeci yaklaşımının aksine, Çin’in uzun vadede borçlandırarak kendine mahkum etme politikasının aksine, ‘kazan kazan’ temelli, karşılıklı göz hizasında ilerleyen bir duruşa sahip.
Bu duruş da Afrika ülkelerini cezbediyor ki, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkiler hızlı ve sahici bir derinlik kazanmaya devam ediyor.
EKONOMİK İLİŞKİLERDEN UZAY ARAŞTIRMALARINA KADAR…
Bir hatırlatma:
2021 yılı Aralık ayında İstanbul’da yapılan Türkiye-Afrika zirvesine 54 Afrika ülkesinden 41’i üst düzeyde katılım sağlamış, 20 kadar ülkenin devlet ya da hükümet başkanları orada hazır bulunmuştu.
O zirvenin üstüne yine Amerika’da yönetim üzerinde de etkili olduğu bilinen Foreign Policy Dergisinde, Türkiye’nin Afrika’da artan etkisine değinen bir yazı kaleme alınmış, o yazıda şöyle bir ifade kullanılmıştı.
“Bu kadar çok sayıda üst düzey katılımcının orada bulunması, Türkiye’nin dış politikada daha fazla nüfus sahibi olması halinde Çin’den sonra ABD’ye karşı bir başka sorun oluşturabilir.”
Şunun altını çizeyim:
Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesinin ekonomik katkılar dışında uzun vadeli bir takım hedefleri de bulunuyor.
Örneğin uzay çalışmaları için.
Somali Ekvator çizgisine yakın bir yerde olduğu için, uzay çalışmalarında coğrafi konum avantajı sağlıyor.
Geçtiğimiz günlerde, ‘kazan kazan’ ilkesi üzerine oturan Türkiye Afrika ilişkilerinin, arabuluculuk anlamında da işlevsel hale geldiğini gösteren yeni bir örnek karşımıza çıktı.
Somali ile Etiyopya aralarındaki sorunların çözümü için Ankara’yı arabulucu olarak kabul ettiler.
Ve bu müzakereler başlatıldı.
SAVAŞLARIN ARTTIĞI BİR DÖNEMDE, “SAVAŞMA-BARIŞ” DİYEN BİR PERSPEKTİF
Türkiye dış politikada epey bir süredir, dostları artırma, düşmanları azaltma perspektifi içinde bir çizgi tutturdu öyle gidiyor.
Bu politika çerçevesinde Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleriyle, Mısır’la ilişkiler gerilimli alandan çıkarılıp normalleştirildi.
Batı bloku ile ilişkiler de, görece daha öngörülebilir ve daha az gerilimli bir alana kanalize edildi.
Yenilerde bunun da ötesine geçilerek Irak’la hiç olmadık bir yakınlaşma dönemine girildi.
Ve hadi biraz da abartarak yazalım, herkesle dost olma perspektifi ivme kazandı.
ÇATIŞMALARDAN UZAK DURMA/KORUNMA ANLAMINDA DA BARIŞ DİPLOMASİSİ…
Dikkat ediliyorsa eğer, kolayca fark edilecektir:
Türkiye’nin dış politikasında ikili ilişkilerde dostları artırma düşmanları azaltma perspektifi, başkalarının ihtilaf ve çatışmalarında arabuluculuk rolüne soyunma perspektifiyle at başı gidiyor.
Rusya/Ukrayna savaşında arabuluculuk rolüne soyunmak…
ABD ile Rusya arasında casus takasında arabuluculuk yapmak…
ABD’nin İran’ın İsrail’i saldırmasını engellemesi için arabuluculuk talebine kulak vermek…
Bütün bunların ‘prestij kazanmanın’, ‘kendinden söz ettirmenin’ ötesinde stratejik tercihler olduğunu ifade etmek isterim.
31 Temmuz’da Kanal 7’de yaptığımız programda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu babdan kıymetli sözler sarfetmişti.
Örneğin demişti ki:
“Savaş yok diye daha iyi durumda olmuyorsunuz. Her zaman için kabiliyetinizin, kapasitenizin çok yüksek olması lazım. Bunu yaptığınız zaman, barış zamanlarında geliştirdiğiniz işbirlikleriniz sizin için de daha adil olur. Eğer niyetiniz ve erdeminiz daha iyiyse, karşıdakiler için de daha adil olur.”
Yine aynı programda demişti ki Hakan Fidan:
“Bölgede sadece sorunları gören, tarif eden bir ülke olarak kalmak istemiyoruz. Onlara gerçekten sahici, uygulanabilir çözümler getirmeyi de önemsiyoruz.”
Aynı programda kapasite ve kabiliyeti olmayan ülkelerin savaşlarda yenileceği, barış dönemlerinde ise sömürüleceği değerlendirmesini yapan Fidan, Türkiye’nin dış politika perspektifini anlatırken, “Uluslararası sularda seyreden devasa bir gemiyiz, bir buzdağına çarpmadan gemiyi menziline götürmemiz gerekiyor.” Şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştu.
İzlediği dış politika ile Dünyaya “savaşma, barış” mesajını veren Ankara’nın, hiç kuşkusuz bu politika ile etrafımızda artan ve giderek daha tehlikeli bir hal almaya başlayan çatışmalardan, savaşlardan Türkiye’yi koruma gibi bir hedefi de kolladığı düşünülebilir.
Düşünülmelidir de.
Mehmet Acet /Haber7
-
15 TEMMUZ 3 ay önce Şikayet Et15 temmuz başarılı olsaydı, Türkiye bölünecek,Türkiye ile Rusya arasında savaş çikarilacak, Bu gün Ukrayna'da olanlar Türkiye'de olacak Ukrayna Savaştan kurtarilacakti. Allah korusun Hükümet CHP ye geçerse Bu tehlike Tüm İslam alemini kaplayacak.Beğen
-
Yazikk 3 ay önce Şikayet EtMarketlerin sebepsiz fiyat arttirmalarini gündeme getirmek umrunda değil degilmi gariban halkın sesi olmayanin öbür tarafta sesini kimse duymazBeğen Toplam 5 beğeni
-
Vatandaş 3 ay önce Şikayet EtÜlkemizdeki orman sabotajlarının niye arttığı belli oluyor geçen yıla oranla yüzde seksen artmış, Türkiye'yi suni sorunlarla boğuşmaya mahkum etmek istiyorlar.Beğen Toplam 3 beğeni
-
Sözügüzel 3 ay önce Şikayet EtSavaş olsa da olmasa da büyük silahlanmak lazımBeğen Toplam 6 beğeni
-
Ruhkalp 3 ay önce Şikayet EtTurkiye ses verdimi heryer deprem gibi sallanir .bu bir gercektirBeğen Toplam 10 beğeni