Mehmet Ali Bal
Mehmet Ali Bal
HABER7 YAZARI

İsrail’in Hudeyde Saldırısı ve Hatırlattıkları

GİRİŞ 23.07.2024 GÜNCELLEME 23.07.2024 YAZARLAR

Hamas’ın geniş kapsamlı bir taarruzuyla başlayan Gazze’deki savaş önce İsrail’in Gazze’nin Kuzeyinden girerek yürüttüğü bir soykırım ve insanlık suçuyla yoğunlaşmış, sonra da bölge sınırlarını aşmaya başlamıştır. Lübnan’daki Hizbullah hedeflerinin vurulmaya başlanması Kuzeye doğru bir genişlemeyi tetiklemiştir. Güneyde ise Husiler tarafından küresel ticaret gemileri hatta ABD savaş gemilerinin hedefe alınmasıyla Güney de savaşa dahil olmuştur. Ancak, Güneydeki durum Kuzeyden ve Gazze’den farklılık arz etmektedir.

Zira, Güney ticaret hattı küresel bir hattır. Dolayıyla Gazze’deki eşitsizliğin zirve yaptığı savaş algısı burada İsrail’e meydan okuyan, İsrail’in destekçisi ABD ve Batı şirketlerini tehdit eden bir savaş algısına dönüşmüştür. Özellikle bir ABD savaş gemisinin isabet alması savaşın adeta eşitler arasında cereyan ettiği gibi yanlış bir algıyı doğurmuştur. Özellikle 19.07.2024 tarihinde Tel Aviv’e yapılan ve bir kişinin ölümü ile on kişinin yaralanmasına sebebiyet veren Husi İHA saldırısı bu algıyı daha da güçlendirecek bir başarı olarak görülmüştür. Ancak, bunun ertesinde İsrail’in Hudeyde saldırısı ve Bilinken’ın İran nükleer programıyla ilgili açıklamaları basına düşmüştür. İsrail bu saldırısıyla Yemen coğrafyasında gizlenmiş Husi mevzilerini değil, açık bir limanı ve şehri vuracağını göstermiştir. Yemen siyasi durumu farklı bir ülke olmakla birlikte, İsrail bölgede tehdit aldığı her ülkeyi vuracağını ilan etmiştir. Elbetteki bu saldırının tehdidine en fazla mazhar olan ülke şimdiki durumda İran’dır.

Biraz da Yemen’den söz edelim. Yemen Seyf b. Zuyezen’in ülkesi... Himyeri sülalesinden gelen bu Bilge Yemen Melikinin yaşadıkları arasında zulümler, katliamlar, başkaldırılar ve geleceğe bakan sözleri dikkat çekiyor. Tahminen MS 516’da Sana’da doğan Seyf milletinin Ebrehe ve Oğlu Mesruk ile dönemin Hıristiyan Habeş krallarının zulümlerine maruz kalmasına şahit olmuştur. Ebrehe’yi İslam tarihinden hatırlarsınız, Kabe’yi yıkmaya gelen Yemenli hükümdar. Özellikle Habeş krallarının zulümlerine karşı önce Bizans İmparatoru ile ittifak yapmak istemiş, ancak Habeşistan’ın kadim bir Hıristiyan toplum olmasından dolayı buna olumlu bakmamıştır. Ancak, Sasani Hükümdarı 1. Hüsrev (Nüşirevan-ı Adil) Seyf b. Zuyezen’e yardım göndermiş, o da bu sayede Ebrehe’nin oğlu Meşru ve İşgalci Habeş ordularını yenmiş, İran Kisrasına bağlı bir kral olarak tahta oturmuştur. Bu savaş sonunda Arap yarımadasından tebrik heyetleri gelmiştir.


Zayıf olan bir rivayette de Ebrehe’nin ordusu Mekke’ye ulaştığında Ebrehe’den Kabe’yi yıkmamasını isteyen, Kabe’nin sahibi Allah’dır, 'O koruyacaktır' diyen Abdulmuttalip b. Haşim’in başkanlık ettiği bir heyet Seyf b. Zuyezen’i tebrik etmeye gelmiştir.

Bu görüşmede, Abdulmuttalib’e yeni gelecek peygamberin vasıflarıyla ilgili bilgi verdiği, Peygamberin torunu olacağı, sırtında nübüvvet mührü olduğunu bildirmiştir. Ancak, kendisi henüz Peygamberimiz (sav) dört beş yaşlarında iken öldürülmüştür. Çok iyi bilinen İbni Haldun’un da Yemen Hadramut’lu olduğu tarihlerde yazılır. “Yemen iman, hikmet, cihat, sabır ve sebat ülkesi sözü de bir anlamda doğrudur, benim de kalbime hoş gelen bir sözdür. Yemenliler otoriteye karşı başkaldırı doğasına sahiptirler. Bizim Yemen’deki ordularımıza karşı savaştıkları gibi İngilizlere karşı da savaşmışlardır. Dolayısıyla bugün İsrail’in insanlık dışı saldırılarına karşı duracak bir topluluk ararsanız Yemenliler doğru bir adrestir. Tabi ki başka adresler de vardır...

Ancak, Yemenli Husiler İsrail’e karşı ve küresel hegemonya güç sistematiğine karşı bir direnç noktası oluşturabilirler mi derseniz bu soruya evet diyebilmek oldukça güçtür. İlk önce küresel bir ittifak dalgası oluşturabilirler mi sorusuna cevap arayalım. Yemen gerçekten de iman, cihat, sabır ve sebat ülkesidir, ancak sınırları kendi fiziki sınırlarından ibarettir. Bırakalım dünyayı Arap dünyasıyla bile dostane ilişkileri yoktur. Hatta en son Suudi’lerle yaptıkları savaşlar sırasında Arap ve İslam dünyası bu konuya kendi konjonktürel gerçeklikleri açısından bakmışlardır.

Küresel anlamda ise 2000 sonrası dünyada yapılan El Kaide ve Işid eylemleri toplumlarda bir tehdit profili oluşturmuştur. Kalıplaşmış fikirlerin, yargıların değişmesi mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla Husiler özellikle İran biraz da İran’ın içinde bulunduğu Rusya-Çin ittifakının desteğiyle biçimlenen bir direnç unsuru olarak görülmektedirler. Tel Aviv’e yapmayı başardıkları SİHA saldırısının İslam ülkelerinde çok büyük bir heyecanla karşılanmaması biraz da katı reel politiğin gereğidir. Biraz daha konuyu genişçe ele alarak, Husilerin dünyası bugünkü dünyamızın toplumlarını içerebilir mi sorusuna da yer verelim. Bu soruya da olumlu cevap vermek zor görünmektedir. Zira toplumları kuşatacak olan büyük bir medeniyet ve yaşam biçiminin evrensel iddialar içerebilmesidir. Sadece İsrail karşıtlığı bugünkü Müslüman topluluklara bile yetmemektedir.

Ancak Husilerin yaptığı bu saldırıların bir işlevi ve etkisi mutlaka olacaktır. Güneydeki bu savaşın Kuzeyde Gazze saldırılarından önce başlayan bir sürecin başlangıcı olduğu unutulmamalıdır. Gazze ve Batı Şeria’da yaşanan dramın tüm yakıcılığına  rağmen, bölgesel veya küresel oyunun duygularla değil, rasyonel tutumlarla oluşturulduğu ve uygulandığını unutmamamız gerekir. Ukrayna’daki savaş Rusya ve İsrail’in elini eşit oranda güçlendirmiştir. Her ne kadar sahadaki durum birbirinden farklı ise de oluşan sonuç budur. Ancak, böylesi krizlerde her gücün motivasyonu, beklentisi ve hedefleri farklıdır. Her güç için ortaya çıkan sonuçlar da farklı etkiler doğuracaktır. Şurası bir gerçektir ki, İsrail’in Gazze’de ve bölgede yaptığı saldırılar ABD savaş bütçesinden karşılanmaktadır. Bu durumda Ukrayna savaşı için ayrılacak bütçenin bir kısmı artık İsrail’e aktarılmaktadır. Bundan dolayıdır ki, ABD, Avrupalı müttefiklerini daha fazla Ukrayna savaşına müdahil olmaları için icbar etmektedir. Ancak, diğer yandan İsrail eliyle Ortadoğu’daki İran, Çin etkisini kırmayı hedeflemektedir. Avrupa’da Ukrayna tarafından hareket eden devletler açıkça bir tutum içine girmişlerdir. Ancak, Ortadoğu’da İran bile Gazze’deki katliam karşısında şiddet söylemine rağmen düşük bir eylemsellik içindedir. Bu tutumunu Husiler üzerinden tolere etmektedir.

Ancak, bu İsrail’in içinin vurulmasını netice verdiğinde ABD tarafından farklı tepkiler oluşmaktadır. Mesela Colorado’da Aspen Güvenlik Forumu'nda konuşan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken “İran’ın nükleer silah için yeterli miktarda silah sınıfı malzemeyi hızla üretme kabiliyetinin muhtemelen bir ya da iki hafta uzakta olduğunu” belirtmiştir. Ayrıca “Henüz silah üretmediler ama bu elbette çok çok dikkatli bir şekilde takip ettiğimiz bir şey” demiştir (20.07.2024). Keza iki ay öncesinde de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunun arttığını deklare etmiştir. Blinken’in bu konuşması “Saddam kimyasal silah üretiyor” diyen ABD’li yetkililerin Irak’ın vurulduğu dönemdeki konuşmalarını ne kadar da çok hatırlatıyor. Rasyonel olursak ABD İran’a elbette şimdilik girmeyi düşünmemektedir. Ancak, aynı gün İsrail’in Husilerin Hudeyde limanına 1800 kilometrelik mesafede gerçekleştirdiği saldırının ve benzerlerinin artacağını öngörebiliriz. Bu noktada bölgede tüm unsurlarıyla savaş yürütüp de ülkesi içinde savaş istemeyen İran ile hep İran’ı hedefe koyup Ortadoğu’daki karakoluyla birlikte bölgedeki askeri ve sivil hedefleri vuran ABD arasındaki bu sürecin daha da karmaşık bir hal alacağı, başka noktalarda istikrarsızlaştırıcı çatışmalarla yoğunlaştırılacağı görülmektedir. Ancak, Blinken'ın beyanatının İran’a karşı yüksek düzeyde şiddet tehdidi içerdiğini vurgulamak gerekir. Bu sarmalın her yeni şiddet ve savaş ile birlikte tırmandıkça daha büyük hedeflere yöneleceğini, nihayetinde de büyük denge savaşına bile evrilebileceğini öngörmek mümkündür.

Yazımızın son kısmını savaş üzerine rasyonel bir analizle bitirelim. Hangi devlet veya hangi güç olursa olsun, savaşa girdiğiniz anda artık savaş yasalarına tabi olmuşsunuz demektir. Ve savaşta her şey adeta askeri bir hiyerarşi içinde birbiriyle ilişki içindedir. Örneğin, savunma sanayii ile finans gücü ve yüksek nitelikli beşeri unsur bir ilişki içindedir. Savaşı Nathan Rothschild’ın ifadesiyle finans gücüyle yaparsınız. Ancak finans gücü savunma sanayii ile irtibatlı değilse bir anlam ifade etmez, savunma sanayiini belirli bir zaman takviminde desteklemek gerekir. Yüksek tahrip gücü olan silahlar etkin sistemler yapmak için nitelikli beşeri gücü organize etmek, savunma sanayii ve askeri yönetim içinde fonksiyonel kılmak gerekir. Atılan her füze ve kullanılan her mühimmatın yerine yenisini koymak savaşta en basit zorunlu işlemdir. Bugünün şartlarında küresel ve bölgesel savaşı yürüten güçlerin savaş kapasitelerini bu basit kriterler açısından analiz etmekte fayda vardır. Zira savaşın ana bileşenlerinin biri veya ikisi ortadan kalktığında savaşta yenilgi kaçınılmazdır. Bu analiz aynı zamanda savaşın gerçek mantığını da oluşturmaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinde bu bileşenlerden üretim veya finans bileşenlerini karşılayamayan bir güç savaş yürütüyorsa mutlaka arkasında bir başka güç vardır.

Kendimiz için çıkaracağımız en önemli ders ise mutlaka bir bağımsız varlık ve beka programımızın olması gerekliliğidir. Önümüzdeki dönemlerde buna çok ihtiyacımız olacak. Zira tüm veçheleri ile topyekun savaşa dahil olmak ya da savaştan kaçınamamak realitesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu durumda devlet ve millet olarak kısmi üstünlükler değil, topyekûn bütün bileşenleriyle yüksek performansa sahip olmak elzemdir.

Mehmet Ali BAL - Haber7

YORUMLAR 20 TÜMÜ
  • Ferid 3 ay önce Şikayet Et
    Yazılı olmayan savaş kurallarından bir diğeri de Allah yolunda cihad edenler her zaman kazanır bizim ortasında veya içinde herhangi bir şekilde olacağımız savaşa hazır olmaktan öte iman dolu göğüslerle savaşa girecek miyiz sorusunu da doldurmamız gerekiyor Allah yolundan ve vatan müdafaasından kaçarak kaybedeceğimiz kesin olan bir savaşta hiçbir taktik strateji fayda sağlamayacaktır
    Cevapla
  • Cihad 3 ay önce Şikayet Et
    Husulere özel silah verelim geri almak kaydıyla şöyle itrail savas uçağı dusurebilen gelen füzeyi indirebilen çokça vurulduklari zaman güzel olur hatta husiler attı diye Ürdün, Suudiler ve bae,bin askeri üsleride hedef alınabilir
    Cevapla
  • kamil 3 ay önce Şikayet Et
    ya herru ya merru hücum
    Cevapla
  • MASK 3 ay önce Şikayet Et
    heç bişe anlamadım zaten yazının ortasına doğru koptum iki seçeneğimiz neymiş anlayamadım
    Cevapla
  • Analist fehmi 3 ay önce Şikayet Et
    Ortadoguda en büyük sorun Araplar arasında birlik ve beraberliğin oluşturulmaması Siyonistler de bunu çok iyi çözmusler ve istedikleri orta doğu ulkesine saldirabilirler o hiçbir Arap ülkesi yardıma gelmez çünkü bana değmeyen yılan bin yaşasın anlayışı var Hani Türkiye hedefte diye haberler çıkıyor ya piyasaya sadece bilinçli yapılan kim kimin arkasında öğrenme tekniğidir
    Cevapla