İmparatorluk Geni Taşıyan Ülke Mısır
Balzac biyografisini yazan S. Zweig Napolyon döneminde yaşadığına atıfla “İmparatoru gören çocuk imparator olmak ister” der. Mısır halkı binlerce yıldır firavunların, peygamberlerin, büyük devletlerin yaşadığı topraklar üzerindedir. Elbette ki üzerinde yaşanan toprakların insana ve topluma dair her şeyi biçimlendireceğini savunmuyorum. Bu ilişki karmaşık bir ilişkidir. Ancak alt planda yer alan tarihi geçmiş, dönem dönem yenilenmiş ve demografisi de başka bir yerden göçlerle aşırı bozulmamış ise imparatorluk geni hafızadan silinemez. Özellikle birbirini dönem atlayarak da olsa takip eden bağımsız devletler bu hafızanın korunmasında büyük işlev görürler. Bu girişi yapma nedenim, diğer yazılarımızdan da hatırlayacağınız gibi, milletlerin ve onun üzerindeki siyasi organizasyonun bu tarihi yapıdan şu veya bu şekilde etkilendiğini ifade etmek içindir. Özellikle ifade edilen tespitler insan, toplum ve devlet üzerinde derinlemesine etki yaparlar. Suudi Arabistan yazımızda vurguladığımız “Travmatik ve stratejik kopuş” tespiti de böyleydi. Ancak Mısır konusunda en belirleyici ifade “İmparatorluk geni taşıyan ülke”dir. Mısır ile bir şekilde ilişkisi olan, gidip gelen okurlarımız başka gözlemlere sahip olabilirler. Mesela ülkede görülen açık fakirlik, yüksek işsizlik, imparatorluk dönemlerinden çok uzakta kalmış bir yoksunluk ortamı… Ancak, biz burada bu güncel ortamı değil, geçmiş dönemlerden beri toplumun elitlerine ve devlet kadrolarına sinmiş, hatta inisiye etmiş olan bir büyüklük geninden bahsediyoruz. Özellikle diplomatik, askeri, siyasi ve hatta eğitim ilişkilerini yürütenlerin özellikle dikkat etmeleri gereken bir hassasiyet alanı yaratmaktadır.
Mısır modern zamanlara gelinceye kadar son derece zengin ve şatafatlı bir süreç yaşamıştır. Roma Dönemi, Firavunlar dönemleri gibi olmasa da son derece parlaktır. Ptolemaios Krallığını yönetenler Büyük İskender'in İran ve diğer doğu fetihlerinde uyguladığı yerli halkla kültür beraberliğini sağlama politikası izlediler, yerli halkın geleneklerini benimsediler. Özellikle İskenderiye Yunan ve Mısır müktesebatının mecz olmuş bir timsali oldu. Bu dönemi Roma ve Bizans dönemi izledi. Kadim coğrafyada tamamen farklı kültürler ve medeniyetler bir araya geldiler. MS 1. Yüzyılda Hristiyanlık kadim Mısır inançlarının ve Kadim Museviliğin üzerine geldi.
Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra da özgün yerini korumaya devam etmiştir. İslam Dünyası ve kültürüne tıpkı Hint kıtası inançları ve eski Pers kültürünün bir kısım ezoterik etkilerine benzer etkiler yapmıştır.
Amr Ibnul As tarafından fethedilmesinden (639) yaklaşık iki buçuk asır sonra, (847) Abbasiler döneminde Türk soylu askerler ve komutanlar buraya gelip, hüküm sürmeye başladılar. Eyyubiler'in yönetiminden sonra ise bir Kafkas-Türk kastı olan Kölemen Beyleri güçlü bir devlet kurdular. Bu devletin hakimleri Bahriye ve Berriye olarak ikiye ayrılıyorlardı. Unutmayalım ki Mısır iki yandan denize kıyısı olan bir ülkeydi. Bazı deniz kuşatmaları ve savaşları vuku bulmuştu. Mesela Haçlı donanmasının kuşatmasını kırmak için gemilerin karadan yürütülerek mahsur şehrin yardımına koşulduğunu yazar Mehmet Emin Zeki Beg (Kürdistan Tarihi, Turanşahlar Dönemi).
Yine unutmayalım ki Moğol ordusunu Ayn Calud savaşında yenen Kölemen Beyi Baybars’tir. Kendisi Seyfettin Kutuz’un komuta ettiği büyük ordunun öncü kuvvetidir. Savaşta Memluk ordusu el topları denilen bir silah da kullanmıştır. Moğol prens Ketboğa dahil Moğol ordusu imha edilmiştir.
Fatih, İstanbul'u fetihten önce Memluk Sultanına yazdığı saygı hitabı ile başlayan ve kafirler ile yapacağı savaş için dua isteyen mektubu, dönemin fütuhatçı Sultanı ve Devletinin diplomatik yaklaşımını göstermesi açısından fevkalade önemlidir.
Avrupa güçlerinin Kölemen Devletini Ortaçağın en büyük iki devletinden biri olarak gördükleri kroniklerden anlaşılmaktadır. Geç Ortaçağ Haçlı Seferleri planlanır iken Osmanlılar ilk ve Memlûkler ikinci hedef görülmüşlerdir. Ancak, Memlûkler'i Haçlılar değil kara veba kırmıştır. Kara vebadan dolayı Mısır nüfusunun yüzde 40’ı kırılmıştır. Büyük afet, pandemi ve ekonomik buhranların, kıtlığın, vb yol açtığı siyasi olayları çok az irdeleriz. Mesela bugün artık biliyoruz ki Osmanlı Devleti'nin kurulduğu yüzyılda Anadolu’da büyük bir iktisadi çöküş yaşanmıştır. Ancak, bunun Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ve yapısını nasıl etkilediğini bilmek yeni araştırmalara bağlıdır.
Nihayetinde Yavuz döneminde Hint Okyanusundaki olumsuz gelişmelerin önüne geçmek için yetersiz de kalan Memluk Devleti'nin ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Elbette tek neden de bu olamaz.
Jeopolitik ve tarihi mirası gereği Kavala ailesi de Hidivler de hatta bugünkü Mısır devlet eliti de imparatorluk genlerini koruyarak hareket etmişlerdir. Bünyevi (Endojen) bir karakteri, olguyu ve itkiyi hiçbir güç engelleyemez, hatta kendi iradesi bile…
Bugünün Mısırı Üzerine
Bugünün Mısır Devleti yaşadığı birçok sorunun yanında imparatorluklar bakiyesinden mükemmel bir şekilde yararlanmaktadır. Etkili bir bölgesel güçtür. Arap Liginin nüfuzlu üyesidir. Kuzey Afrika için bölgesel güçtür. Ancak bunların da ötesindedir, Afrika devletleri arasında yüksek prestij sahibidir. Afrika demişken, tarihsel olduğu kadar jeopolitik ve reel-politik açıdan da Afrika’nın iki önemli giriş kapısı vardır: Suudi Arabistan ve Mısır. Ülkeleri büyüklük ve etkilerine göre tasnif etmenin amacı uluslararası ilişkilerimizi optimum verim ile sürdürmek açısından önem taşımaktadır. Örneğin, küçük bir ülke ile kurulan ilişkinin semeresi en fazla iki ülkenin fayda ve güç matrisine göre oluşur. Bölgesel güç veya nitelikli bir güç ile kurulan ilişki ise daha büyük bir düzlemde çok yönlü ve çok farklı katsayılar ile oluşan avantajlar sağlar.
Osmanlı Döneminde Afrika işleri ya Cidde Emirliği ya da Mısır üzerinden yürütülmüştür. Batı Afrika çağımızda bize de uzak ve erişilmez değildir. Ancak, coğrafi yakınlık, ilişkilerin birbirini destekleyici çerçevesi içinde bu iki yol tercih edilmiştir.
Yanlışlarından Arındırılma Çabaları Kavşağında Yeni Politikalar ve Yeni Durum
Son yıllarda bu coğrafyada yaşanan siyasal gerilimler ve olaylarda Türkiye'nin benimsediği stratejinin çökmesi nedeniyle bu ülkelere erişim imkânımız kısıtlanmıştır. Arap Baharı'nda beklentilerimiz ile sahadaki gerçekler uyuşmamış, hatta çabalarımız bile saha gerçeklerine ne yazık ki bigâne kalmıştır. Bölgede küresel güçlerin çatışma ve gerilimlerinin izdüşümlerinin yoğunlaşması da bir başka talihsizlik olmuştur. Yine de tarih boyunca gördüğümüz hakikat şudur ki, bir güç tıpkı insan gibi kendine en büyük kötülüğü yapabilir. Bu Dönemi çok tasvir ile konuyu dağıtmak istemiyorum. Sadece Mısır ile yaşadığımız yeni sürecin neler getirdiğini, nesnel keyfiyetini öz olarak ifade etmek istiyorum.
Aslında iki devletin birbirine yakınlaşmasının her ikisinin de mücbir sebeplerle sıkışmasından kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bölgenin iki büyük gücü uzun bir zamandır kendi içlerine dönmüş, iç yarılmalarıyla boğuşur durumdadır. İkisinin de ciddi bünyevi sorunları vardır. İkisi de büyük güçler tarafından kuşatılmıştır. İkisinin de hayati, yapısal, bünyevi sorunları vardır. İki ülkenin işbirliği yapmasına da rekabet etmesine de yeterli alanlar vardır, hatta bu alanların bazıları bu anlamda iki işlevlidir. Son olarak, her ne kadar uluslararası ilişkilerde ebedi dostluk ya da düşmanlıklar yok ise de yaşanan birçok olay ciddi izler bırakır . Bu çerçevede, yaşadığımız 10 küsür yıllık dönemin de rehabilite edilmesi gereken izleri vardır kuşkusuz. Tam bu bağlama oturmasa da Etiyopya'da Türk şirketi tarafından Nil üzerinde inşa edilen baraj bir bölgesel savaşın nedeni olabilir. Türkiye bu konuda arabuluculuk pozisyonu arkasına kolayca gizlenemeyebilir.
Tahminimiz şudur ki, Mısır genetik ve tarihi müktesebatının gereği bölgede çıkarlarını savunmada duyarlı olacaktır. Zira Mısır'ın bölgedeki kazanımları daha önceden elde ettiği üzerinde ihtilaf olmayan kazanımlardır. Mesela Doğu Akdeniz gaz rezervlerini en iyi işleten Mısır ve İsrail’dir. İşlettiği kuyulardan Zohr Kuyusu dev montajlı bir üretim yapmaktadır. Kaldı ki, Mısır İsrail gazının ihracına da kolaylaştırıcıdır. 2022 yılında Israil’den 30 milyar dolarlık, Ürdün ve Mısır'a doğal gaz ihracı Anlaşması imzalanmıştır. Türkiye'nin dışlandığı Doğu Akdeniz Gaz Platformunda Mısır Türkiye'nin rakipleri ile bir aradadır. Aralık 2022'de Zohr'dan sonraki ikinci büyük doğal gaz keşfi (3.5 Trilyon fit küp) Nergiz Sahası işletimi için paydaşlarla çalışmalar devam etmektedir. Henüz sınırları tam çizilememiş Akdeniz jeopolitiğinde gecikmiş hamlelerin bedelini ödemek zorunda da kalabiliriz. Mesela Mısır ile “normalleşme” sürecine girilmiştir, ancak ABD, Orta ve Doğu Avrupa, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’daki askeri üsleri ve anlaşmalarını Akdeniz'e de yaymaya başlamıştır. En son GKRY ile yapılan askeri işbirliği anlaşması ve Akdeniz’deki uçak/ savaş gemisi grupları bir başka alanları daraltıcı hamlelerdir.
Sadece bazı ihtilaflı sahalarda rekabet devam etmektedir. Libya bu sahalardan biridir. Hem Libya içindeki kontrolsüz silahlı gruplar hem de bazı devletlerin yerel silahlı birlikleri gibi diplomatik (!) müdahaleleri devam etmektedir. Türkiye Mısır işbirliği mutlak anlamda iyi gitse bile, başarı katsayısı başka vektörlere de bağlıdır. Ayrıca Mısır kendi bölgesinde diğer bir bölge gücünün askerlerini görmek istemeyecektir.
Diğer bir alan Arap platformlarıdır. Bu platformlarda Mısır liderliği paylaşma konusunda isteksizdir. Ayrıca Sisi'yi iktidara taşıyan ve devamını sağlayan ülkelerden Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'dır Türkiye’nin yıllar sonra tekrar davet edildiği Arap Devletleri Ligi 162. Olağan Dışişleri Bakanları Konseyinde Dışişleri Bakanımız konuşurken Suriye temsilcilerinin salonu terk ettiklerini bazı Arap yayın organları yazmışlardır. Buna karşı Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yapmıştır. Ancak, bu konuda böylesi bir haberin çıkması Arap Ligi içinde hatta Mısır tarafında Türkiye’ye yönelik tam bir kabulün olmadığını göstermektedir. Kaldı ki, Suriye temsilcilerinin konuşma başladığında salonu terk etmelerini bazı ülkelerin desteklediğini tahmin etmek zor değildir. Unutmayalım ki, Mısır ve Suriye birlikte İsrail'e karşı savaş yapmış iki eski müttefiktir.
Afrika'daki Mısır etkisi de Türkiye için diğer bir rekabeti zorlaştıracak olgudur. Dilerim Sisi ile yaşanan bu yumuşama süreci Afrika'daki devlet faaliyetlerinde verimli kullanılabilir.
Ortadoğu Genel Özellikleriyle Mısır'ın Değerlendirilmesi
Mısır'ın bazı yönlerden Ortadoğulu karakterini değerlendirmeye çalışacağım. Mısır genç bir devlet olmakla birlikte, üzerinde kurulmuş farklı devletlerle sahip olduğu müktesebatı oldukça farklıdır. Suudi Arabistan gibi aramızda "travmatik kopuş" söz konusu değildir. Ancak, "stratejik kopuş" kabul edilebilir. Bu nedenle, Mısır Türkiye'nin İsrail Filistin meselesinde stratejik tavır geliştirmesine imkân tanımaz. Bu tutumunu, Türkiye’nin Arap dünyasında etkili olması, Afrika ve Kuzey Afrika'daki faaliyetlerinde de devam ettirir.
Mısır bölgede etkisini bizim de hissedebileceğimiz bir ağırlık merkezidir. 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti elbette rahatsız edicidir. İşsizlik Ortadoğu’nun genelinde aynıdır. Bölünmüş yapı ve çatışma dönem dönem olsa da nispeten çoğunluğun bir arada olduğu bir durum söz konusudur. Devletin aşırı bir şekilde toplumun içine kök salmış olması sivil oluşumları engellemektedir. 2013 yılında yaşanan ağır hadiseler bu yüzden ciddi dış desteğe rağmen çok ağır hasar olmadan atlatılmıştır. Burada, elbette ki sadece devletin gücünü yegâne belirleyici göremeyiz.
Son olarak, Sisi’nin son ziyaretiyle taçlanan yeni dönemin her halükârda hayırlı olacağı aşikardır. Bu dönemi dilerim güçlü enstrümanlar, nitelikli kadrolar ve açık perspektifler ile daha da bereketli kılabiliriz.
Mehmet Ali BAL - Haber7
-
ANA YOL 2 ay önce Şikayet EtTURKİYE İCİN ana yol, Şangay 6 lisi olmak, Ortak harfler gibi İstiklal Marşı'nın bestesini, Dombra tarzı bir besteyle.Degistirip,Ortak bagimsizlik marşı yapmak,Türki cumhuriyet ve medeniyetlere kenetlenmek, Arapları da kaderleriyle baş başa birakmak, sonrasında,İsrail medeniyeti mi kurarlar, Yunan mi, Mısır mi, Ne hallleri varsa gorsunlerBeğen
-
Taramo 2 ay önce Şikayet EtHain firavun sisi den bu noktaya ne zaman geldiniz. Ulan yatacak yeriniz yokBeğen
-
Muhakkik 2 ay önce Şikayet Etİhvanı sattık, israil ile ilişkiler muamma,zalime ve katile , " Milli menfaat" kılıflı kırmızı halı döşedik. Bae +Suud ile birlikte bilumum iblisliklerin içinde ki Mısır dan yeni yeni kazıklar yemeye hazırlıklı olalım. Allah'ın yardımı esastır. Kulların, onursuz katillerin yardımı ise yaramaz,bizim yaramıza merhem olmaz. Sadece kendimizi ve çevremizi geçici bir süreliğine kandırmış olurBeğen
-
eylem özkan 2 ay önce Şikayet Etmsır konusunda mısırlıların olduğu kadar bizde endişeliyiz. afrikadaki çıkar çatışması ile kadenizdeki ortaklaşa tutum ayrı ayrı değerlendirilmeli, bize onların daha çok ihtiyacı olacak. bizim sadece stratejik açıdan ihtiyacımız olsa da bu taktik başarılarla sınırlı kalacaktır.Beğen
-
atakan cenker 2 ay önce Şikayet Etyanılıyorsunuz. günümüzdeki mısır, o büyük uygarlığın mirasçılarının elinde değil. mısırlı araplar ülkeyi sömürgeleştirip mısır uygarlığının kurucusu kıpti halkını soykırımlarla yok etti, mısır medeniyetine çöktü. zamanında sümer uygarlığına çöktükleri gibi. günümüzde de Türk uygarlığını yok edip anadoluya çökmeye çalıştıkları gibi. dolayısıyla şimdiki mısır halkı imparator çocukları değildirBeğen Toplam 2 beğeni