Mehmet Ali BULUT
Mehmet Ali BULUT
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Neden kardeş olamıyoruz? (1)

GİRİŞ 16.03.2014 GÜNCELLEME 16.03.2014 YAZARLAR

Kandehlevi'nin, Hayatu's- Sahhabe'de anlattığı sahabeler arasında görülen, o dillere destan kardeşlik ve îsâr, İslam tarihinin diğer dönemlerinde hemen hemen hiç görülmemiştir. İslam toplumu, özellikle de Şia ve Ehlisünnet diye ikiye ayrıldıktan sonra, birlik beraberlik yüzü de görmemiştir. Ama ne zaman ki ehlisünnet üzere güçlü bir devlet çıkmışsa, Müslümanların kendi aralarındaki çekişmelere, kavgalara bir nebze bir son verilebilmiştir. Diğer bütün zamanlarda Müslümanlar hep birbiriyle didişip durmuşlardır.

Gerçi didişmek insan tabiatının kaynaklanan bir haldir amma İslam tam da o didişmeleri ortadan kaldırmak ve herkesin barış ve huzur içinde yaşadığı o büyük insanlığı[1] var etmek için gönderilmiştir. Ama yazıktır ki büyük barışı, beşeri huzuru, ‘insaniyet-i kübra'yı tesis etmek üzere gönderilmiş bir dini, biz niza ve çekişme sebebi haline getirmişiz.

Bugün de yaşıyoruz. Tüm İslam dünyası bugün de fitnelerle çalkalanıyor. Her gün mübalağasız -şurada burada, şu yüzden bu yüzden- yüzlerce Müslümanın kanı akıyor. İhtilaf ve cinayet Müslümanın sıfatı olmuş… Ve çoğunlukla da Müslüman Müslümanı öldürüyor.

İslam dünyasında fitnelerin nasıl başladığını az çok biliyoruz. Bir daha uzlaşmayacak şekilde fırkalara bölünmüşlüğümüzün nedenlerini de biliyoruz. Sizi temin ederim, o bölünme ve fitnelerin hiç birisi din ve iman kaynaklı değildir. Hepsi ama hepsi iktidar olma yahut iktidarı elinde tutma hırsından doğmuşlardır.

Yani kavgaların temelinde, ‘dünya rantının paylaşılması' işi olan siyaset ve iktidar hırsı yatmaktadır.

Bu mücadeleye girişenlerde aynı zamanda dini hassasiyetler de var ise, siyaset mücadelesi, din iman mücadelesi imiş gibi gösterilmiş. Zahirde gördüğümüz ve aklın belirlediği budur. Geri planda nasıl bir kader işler ve kader planında nasıl bir gerekçe vardır biz onu bilmeyiz. Ama tarihi vesikalar ışığında konuşacak olursak denilebilir ki İslam dünyasında yaşanan fitnenin kaynağı, siyasettir ve iktidar olma hırsıdır… Bugün yaşanmakta olan sıkıntılar da aynıdır. İşin içine yabancı güçlerin de müdahil olması sizi yanıltmasın. Onların içimize müdahale edebilme zemininin de bizim kendi aramızdaki ihtilaflar sağlıyor zira… Birlik olsak tok olacağız. Kimseye müdanamız kalmayacak. Dağınık olduğumuz için yok oluyoruz.

-Peki, kangren olmuş bir geçmişe rağmen, bir birliktelik kurmak, İslam kardeşliği tesis etmek mümkün mü?

Evet, mümkündür ama ciddi fedakârlıklar gerektirir. Asırlarca birbiriyle didişen, yüreklerinde birbirlerine karşı besledikleri kin ve nefret ayetlere bile konu olan Avrupa'nın Hıristiyan kavimleri, bugün bir AB gerçeği var edebilmişlerse, emin olun biz çok daha kolay birliktelik sağlayabiliriz. Bizim aramıza onlarınki kadar kan da girmemiş. Bizim aramızdaki kan, bir tek Hz. Hüseyin'in şehadetidir. O da bin üç yüz yıl arkada kaldı… üstelik de o hadiseden elem duymayan bir Sünni de yok. Bunun dışındaki beynel islam mücadeleler, kavimlerin iktidar kavgasıdır. O da bir gün sana bir gün ötekinedir. İktidar ve iyi günler, milletler arasında tedavül edip gider…

Eğer biz, Kur'an gibi bir rehberin hala neden insanlığın yarısına bile ulaştırılamadığının gerekçelerini iyi belirlesek ve bu açıdan kendi kusurlarımızı görerek onların tadili, düzeltilmesi yönüne gitsek kısa zamanda netice alırız. Esasında Bediuzzaman'ın bize sunduğu Uhuvvet Risalesi tam da bu amaca hizmet etmek üzere yazılmış bir reçetedir. Nasıl ki İhlas Risalesi de bu memleketteki dini cemaatler arasında olası hal ve hareketlerin tanzimi için kaleme alınmışsa…

Ben bu bir kaç yazıda “neden kardeş olamıyoruz?” sorusuna cevaplar aramaya çalışacağım.

Bugüne kadar, hep ötekini kusurlu sayıp onu kendi bulunduğumuz yere çağırdık kardeşlik namına. Bunun doğru olmadığına hadiseler şehadet ediyor. Öyleyse başka bir yol bulmalıyız. Kuran ehli kitabı davet ederken “Gelin İslam olun” demiyor, “gelin üzerinde hemfikir olduğumuz ‘Allahtan Başka İlah yoktur' kelimesinde buluşalım” diyor. Gelin biz de Müslümanlar olarak onu yapalım. Üzerinde hepimizin ittifak ettiği “La ilahe illallah Muhammed Rasulullah” tevhidi üzerinde buluşalım. Bunu söyleyen herkesi kardeşimiz bilip öyle muamele edelim!

Şimdi ben nefsime bazı nasihatlerde bulunmak istiyorum. İsterseniz sizler de benimle irlikte dinleyebilirsiniz! Ve belki sizin himmetinizle ben de nefsime bu kusurlarımı kabul ettirebilirim!

Söyleyeceklerimin çoğunu sizler de zaten biliyorsunuz. Hayır meselelerinde tekrar ahsendir, biliyorsunuz. Bizi birbirimize düşüren, aramızda nefret ve düşmanlıkların oluşmasına neden olan halleri ve onların çirkin yüzlerini tesbit ve tahlil etmemize yarayacak hiçbir egzersiz de tekrar sayılmaz sanırım…

Tarih bize göstermiş ki fitnenin temelinde iktidar hırsı ve haset yatıyor. Dün olduğu gibi bugün de insanları nifaka, şikaka (ayrılığa), tefrikaya düşüren; kardeş olan müminler ibirbirine hasım haline getiren HIRStır, HASETtir, GIYBETtir ve TARAFGİRLİKtir. ‘Taraftarlık' demiyorum, ‘tarafgirlik' diyorum…

Bir mümine kin duymanın, düşmanlık beslemenin, ondaki hasletleri kıskanmanın, Allah'ın bir mümine verdiği bir nimeti elinden almak için şununla bununla işbirliği yapmanın ne murdar bir şey olduğunu bilsek bu hallerden kendimizi belki uzaklaştırabiliriz. Ve böylece, Kur'an'ın emri olan ‘İslam Kardeşliği'ni belki tesis edebiliriz, diye düşünüyorum…   

İnanın Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin tesisi, bugünkü en temel cihaddır.  Bilinçli bir mümin, bu ittihad için değil nefsinin rahatından, onurundan dahi ödün vermeye mecburdur. Çünkü ene ve enaniyet işin içine girince asla birliktelikler kuramıyoruz. Müminler bir buz parçası olan enelerini tevhid havuzunda eritmedikçe asırlardır devam edip gelen TARAFGİRLİK, İNAT ve HASED belimizi kırmaya devam edecek!

Evet insanlığın acilen İslam ittihadına ihtiyacı var. Zira biz aramızdaki bu meseleleri çözemediğimiz için insanlık bile ıstırap çekiyor. Eğer Müslümanlar şu fitnelerden yakalarını kurtarabilseler, hemen birlik olup kendi iktidarların var edecekler ve âlemde terör estiren zorbalara ‘dur!' diyebileceklerdir. Onlar da bunu bildikleri için sürekli içimizdeki ihtilafları kurcalıyorlar ki birlik olamayalım! Yani biz, aramızdaki kin, nefret ve inadı, tarafgirliği bertaraf edemediğimiz için beşeri, o BÜYÜK İNSANLIK, yani İslamiyet'ten mahrum ediyoruz. Çünkü halimiz, hiç de özenilecek, gıpta edilecek, örnek alınacak bir hal değil!

Şunu size rahatlıkla söyleyebilirim ki, her bir Müslüman, Kur'an'ın, hala insanlığın tamamına ulaşmamış olmasının sebepleri arasında, kendi nefsindeki kusurları da görmüyorsa; bunda, kendi payını da hissedemiyorsa; Müslümanların, içine düştüğü zilletten kendisini de mesul bilmiyorsa, biz o İSLAM KARDEŞLİĞİNİ asla tesis edemeyiz ve zillet içinde yaşamaya devam ederiz.

Onun için, bir mümine, kin ve nefret duymanın, körü körüne bir tarafgirlikle, kendisi gibi düşünmeyen Müslüman kardeşini ateşe vermenin HAKİKAT, HİKMET ve VİCDAN nazarında ne kadar murdar bir iş olduğunu mutlaka anlatmamız, anlatabilmemiz gerekiyor ki, İslam'ın saadeti, kendisine bağlı olan o kardeşliği tesis edebilelim.

Selam ve dua ile

Mehmet Ali Bulut - Haber7

mabulut@gmail.com

[1] Bediuzzaman; “İslam, insaniyet-i kübradır” diyor ama biz Müslümanlar daha kendi dünyamızda dahi onu gerçekleştirebilmiş değiliz. 

YORUMLAR 5
  • Hüseyin Özdal 11 yıl önce Şikayet Et
    Sözün bittiği yer: “La ilahe illallah Muhammed Rasulullah”. Müslümanlar bugün gerçekten iman ederek ve korkusuzca "Lâ" diyebilse, iste bu kırılma noktası olup, yeni bir çağ açılır. İslam Devleti kurulmuş olur. Müslümanların başında baş olur. Dünyanın öbür ucunda bir Müslümanın parmağı kanasa o devlet 'den hesabi sorulur. Yeryüzünde bozgunculuk, fitne fesat değil; Hakk ve Adalet hakim olur. Cehennemin kapıları kapanır, Cennetin kapıları açılır. Hatta ve hatta cennetin kapıları tüm insanlığı davet eder "Gel, Gel" diye. Müslümanlar tek birleşebileceği ve ihtilafların kalkabileceği nokta: Kur'an ve Sünnet iken neden dışarıdan -bizden olmayan- empoze edilmek istenilen sistem ve kavramlarla [demokrasi, laiklik, vs.], fikirleriyle (ki; başarısız, iflas etmiş. birbirimizi kırıp dökmekten başka bir ise yaramıyor) ittifak, birlik, beraberlik olacağız diye kendimizi kandırıyoruz? Boş yere oyalanıyoruz?
    Cevapla
  • Abdürrahim Çokgüngör 11 yıl önce Şikayet Et
    Herkesin meleği hak, ama tek değildir. Uhuvvet “Bütün mü’minler kardeştir” ayetiyle farzdır. Şarttır. Lazımdır. İhmali zulümdür. Uhuvvet, huzur ve saadetin ve emniyetin anahtarıdır. Bediüzzaman 22. Mektup’ta uhuvveti güzelce anlatır. Ülkemizde dini cemaatler arasında düşmanlık yoktur. Farklılık haktır ama kin ve adavete dönüşmemiştir. Çünkü herkes mesleğini ve efkarını hak biliyor, mesleğinin hak ve güzel olduğunu söylüyor ama “yalnız benim mesleğim haktır demiyor.” Bediüzzaman bir de ihtilafın rahmet olması hali üzerinde durur. Hadiste sözü edilen ihtilafın rahmet olmasını müsbet ihtilafa bağlar. Yani herkes mesleğinin tamir ve rağbetine çalışır. Ama başkasının mesleğini tahrip ve iptaline çalışmaz. Ayrıca Hak namına, hakikat hesabına fikirlerin çarpışmasının ise maksatta ve esasta ittifak eder, ama ayrıntıda vesilede ihtilaf eder. Yani Hak ve hakikati arar her yönüne hizmet eder ancak başkasına düşmanlık etmez.
    Cevapla
  • Abdürrahim Çokgüngör 11 yıl önce Şikayet Et
    Uhuvvet ve ittihad marifetin şua-ı elektriğiyle olur. Hak ve Hakikate herkes mesleğine uygun hizmet eder, ama başkasına düşmanlık etmez. Ama 28 Şubat'ten beri bir grubun (cemaatin) ikili oynaması sonucu ülkenin huzuru ve bütünlüğü sarsıldı, manevi ve siyasi sahada ayrılık ateşi alevlendi. Dini hakikatlerin, her kesime farklı ama batılane ve bid’atkarane gösterilmesi sonucu manevi hizmet dairesini paramparça etti.. 35 yıl sonra yeni bir tefrika ateşi yükseldi. Sebebi ise Uhuvvet risalesinde sözü edilen “Mü’minlerde nifak; şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset”in her alanı zehirlemesidir. Yüce makam vehmine kapılan bir meczubunı fitnesidir. Dinin kudsi kavramlarını kendi yontarak alet eden bu zat ve taifesi kardeşliği zehirliyor. İttihad birinci farz vazifedir ama, “ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektriğiyle olur.” Kainat imamlığı palavrasıyla olmaz.
    Cevapla
  • Üsame-i kurdi 11 yıl önce Şikayet Et
    kardeş . Türkiyeye çok partili sistemin kabul edildiği tarihde üstad bediüzzaman uhuvet risalesini yazdı. dinde particlik olmaz. Mümin müminin kardeşidir. Müminin partisi olmaz. Müminin iki partisi olmaz. Müminin iki partisi olunca çatallaşır. Çatallaşınca dış mihraklar bunları eline alır. Birini, diğerine diğerini de, diğerine karşı devamlı kullanırlar. Hiç bir zaman dış mihraklar islamiyetin gelişini istemezler. islamiyetin türkiyede inkişaf etmemesinin sebebi yüzde yüz şu particiliktir. Biri islamiyeti kabul etse diğeri derki ben islamiyeti değil demokrasiyi laik sistemi kabul ederim. İkincisi ırkçılıktır,hizibçiliktir tarikatçılıktır,mezhep taassubudur,
    Cevapla
  • sahici 11 yıl önce Şikayet Et
    sahici. yazınızı okudum. güzel ancak bir alim diyor ki sahabelerin ( cemel, sıffin) olayların dan kilu kal etmeyin diyor. maden siz kardeşlikten konu açtınız ben de yanlış veya doğru bildiğim bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. hz. ömeri şahit eden kim, hz. osmanı şehit edenler hz. alinin arkasına sığındılar, hz. ali sıffın da tam kazanacakken biz savaşmayız diyenler kim. hz. hasan'a sahip çıkmayan kimler. hz. hüseyine 200 mektup gönderip gel başımıza imam ol deyip onu kerbelada onun şehadetini izleyip yadım etmeyip yalnız bırakan kimler, osmanlı tam batiya yönelip avrupayı fethe çalıştığın da anadoluyu işgale çalışan kimler. doğuda osmanlı ile 4 büyük savaşa tutuşup kaçan kimler. bu gün ikinci amarika gibi islam alemini karıştıran kimler. bunlara kardeşim diye bilirsin ancak onlar asla seni kardeş kabul etmezler.çünkü onlar Hz. Ömer'e düşmandır
    Cevapla