Mehmet Ali BULUT
Mehmet Ali BULUT
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Kerbela siyaseti ve iktidar

GİRİŞ 13.01.2009 GÜNCELLEME 13.01.2009 YAZARLAR

Her şeyin bir umumi kaderi vardır, bir de nefsü’l-emrine bakan kaderi; dinin de İslâm’ın da, insanın da olayların da siyasetin de…

Şu noktayı daha iyi izah edebilmek için sağlık ve ömür konusunda bir örnek vereceğim. Zihin, sağlıklı olanın uzun da yaşayacağına hükmeder. Hâlbuki sağlığa ait takdir ile ömre ait takdir farklı sebep ve hikmetlere bakar. Birbiriyle ilgisiz gibidirler aslında. İnsan uzun yaşar ama sağlıksız yaşar. İnsan sağlıklı yaşar ama kısa yaşar.

Çünkü sağlıklı yaşamanın mukadderatı doğrudan gıda kodeksini ve/veya vücut makinesini doğru kullanıp kullanmamakla alakalıdır. Fakat ömrün takdiri çok daha karmaşık bir formülasyondur; genetik kodlardan iklime, iklimden mizaca,  mizaçtan coğrafyaya, coğrafyadan ülkedeki yönetime ve hatta evrensel ‘random’lara (tasarlanmış tesadüfîlikler)  varıncaya kadar sayısız parametrenin hesaplanmasını gerektirir.

O yüzden de ömrün hitâmı, insan için ‘gayb’ kalmaya aday en ciddi fenomendir. Tabii kıyamet saati de…

Demek ki, her bir şeyin kendine göre bir takdirâtı (yani onun öyle olmasına sebep olanı gerektiren fıtrî gerekçeleri) vardır. Herhangi bir ağaçtan düşen herhangi bir yaprağın da takdirâtı olduğu gibi… Nedir o takdirât; o düşüş formülü! O formülün içinde en belirleyici özellik çekim kanunudur, yerden yüksekliğidir, sürtünme kat sayısıdır ve tabii bu sürtünmeyi etkileyecek yüzey şekilleridir. Bütün bunlar bilindiği takdirde o yaprağın nereye düşeceği de pekâlâ hesaplanır. Bu da bir tür takdiri bilmek gibidir… 

***

Konumuz eşyanın kaderi olmadığı için bu örnekle ilgili faslı geçip, asıl konuya geçeceğim.

İmdi, sağlık ve ömür konusunda zihninizde oluşan açılımı bozmadan siyaset ve iktidar alanına intikal edelim.

Evet, siyaset iktidar olmanın vasıtalarından biridir. Ama iktidar olmanın garantisi değil.

Çünkü siyaset etmenin ‘icapları’ ile muktedir (iktidar anlamına) olmanın ‘icapları’ farklı farklıdır. Her ikisinin de kendine göre kuralları ve bu kuralları doğuran kalıpları ve bu kalıpları zorunlu kılan hikmetleri vardır…

Bu yüzden,  doğru ve sağlam siyaset, her daim, aynı zamanda düzgün ve âdil bir iktidarı doğurmayabilir. Öyleyse, tahrip edici olmamak kaydıyla, iktidarı olması gereken çizgiye çekecek, en az iktidar kadar kuvvetli ve cezp edici bir faktör lazımdır ki o da muhalefettir.

Muhalefet de tıpkı iktidar gibi, insanın libidosundan beslenir ve en az onun kadar cazibeli ve tatmin edicidir. Çünkü Cenâb-ı Hak ta başlangıçta, eşyayı kemale sevk edecek merkezden kaçma dürtüleri ile, onu sistemin içinde tutacak cazibeleri birlikte yaratmıştır. Dünya büyük bir merkezkaç kuvvetiyle kaçmak için çabalarken, güneş ısrarlı bir cazibe ile onu kendi mihverinde tutmak için güç sarf etmeseydi şu hayat ve güzellik olmazdı.

İşte siyasetteki muhalefetin de böyle yüksek bir manası ve gayesi vardır… İktidar, sınır ve kayıt tanımaz. Oysa kayıtsızlık ve sınırsızlık ademdir. Halbuki hayat az önce de ifade ettiğimiz gibi tam bir denge ile mümkündür… Dolayısıyla muhalefetsiz her fikir, iş ve çıkışın yıkım olmaması için güçlü bir muhalefeti de bünyesinde barındırmalıdır.

Muhalefetini içinde barındırmayan bir hareket, bir siyaset, ne kadar temiz ve samimi niyetlerle yola çıkarsa çıksın, akıbeti kesinlikle helakettir ve felakettir. Çünkü insandaki arzuların nihayeti yoktur. O arzuların ya vicdanen, ya aklen veya fıtraten dizginlenmesi gerekir. Bu olmadığı zaman, eşyanın varacağı nihayet de ancak çürümektir, tefessühtür ve evveline yani ademe dönüşmektir.  

*  *  *

Dolayısıyla bir işin başlangıcında  –(partilerin ortaya çıkışta sergiledikleri tutum ile iktidar halleri arasındaki farklılık kahredici olmuştur hep bizim açımızdan)- ‘kutsiyete imtisal’ –(gerçek niyetin yalnızca millete hizmet olması gibi mesela)- yoksa eğer, o hareket sonunda, hiç de istenmeyen bir tavırda karar kılabilir ve kılıyor nitekim. Tıpkı ‘Hz. Ali Tarfatarlığı’nda olduğu gibi…

Hz. Ali’nin; yani Ehl-i Beyt’in Emeviler’e karşı takip ettiği siyasette güdülen maksat ile, onların etrafında bir araya gelenlerin maksadı çok farklıydı...

Hz. Ali, ‘mahza’ (yalın ifadesiyle), Kur’an’daki adalet ve insanî düzeni; yani rahmanî siyaseti (bugünkü anlamıyla bireyi devletten üstün tutan anlayışı) inşa etmeyi amaçlıyordu. Ama zaman, iklim ve bir parça da coğrafyanın, henüz o ‘hürriyet ve adalet meyvesini’ bitirip olgunlaştırmaya ‘müstaid’ (yetenekli-uygun) olmadığını hesap etmemişti. Ne beşeriyetin toplam seviyesi, ne de o günkü Müslümanların fikrî olgunluğu henüz onu anlayabilecek seviyedeydi. (Mamafih aradan geçen bin dört yüzyıllık zamana rağmen, hâlâ İslam âlemi Hz. Ali’nin o gün ulaştığı siyasi ve insani olgunluğa ulaşabilmiş değil yazık ki!)

Buna karşılık başlangıçta, siyaseten yanlış ve haksız gibi görünen bir duruş da siyaseten ‘selabet’e -(dinin izzetini esas alan tavır)- varabilir. Emevilik gibi… 

(Devam edecek... )

Mehmet Ali Bulut - Gasteci

mabulut@gmail.com

YORUMLAR 7 TÜMÜ
  • Rüştü CAN 16 yıl önce Şikayet Et
    ZAMANI NE ZAMAN GELECEKMİŞ?. Allah'tan başkasına secde etmeyin , ondan başkasına el açmayın vb. gibi imanın özü olan birçok konuda kırılma yaşandı , insanlar güce , saraya tapar oldular, ondan istemeye başladılar ve alıştılar.Bu yaşananlar ve bu büyük kırılma sonrası her şey alt üst oldu, bu bence dinin ve toplumun maruz kaldığı bir darbe süreci gibi bir şeydir.Tıpkı 27 mayıs 60 yada 12 eylül 80 darbesi gibidir. Bugün darbeyi , zamanın şartlarını, akan kanı , bahane ederek maruz görmek neyse , emevileri de maruz görmek aynı şeydir.
    Cevapla
  • Rüştü CAN 16 yıl önce Şikayet Et
    (3)ZAMANI NE ZAMAN GELECEKMİŞ?. Devleti de halkının zenginliği ve İslamın yayılması noktasında örgütlemişti. Ganimetin beşte biri beytülmala gerisi halka kalyordu.Sonra noldu peki , emevilerden sonra noldu , saray ve ahalisi girdi işin içine herkez saraya kul oldu , Allah'a kulluk bitti saraya kulluk başladı.Ganimeti paylaşmak bitti , saraydan ulufe almak başladı , tabi saray'a dua edenler bizden eleştirenler de hain oldu. Bir anda dinin özü , topluma yerleştirmek istediği öz yamuldu ,
    Cevapla
  • Rüştü CAN 16 yıl önce Şikayet Et
    (2)ZAMANI NE ZAMAN GELECEKMİŞ?. ehli beyti yok etmekten , katletmekten kendilerini alamamışlar mı ? Kerbelada hırsının esiri olanın , baş olma sevdasını dinin önüne geçirenlerin neler yapabileceği çıkmıştır ortaya.İnsanlık hala bunun mücadelesini vermektedir.Bu mücadele kıyamete kadar devam edecektir zannımca. Bu mücadelenin zamanı ve zemini yoktur. Peygamberimiz gelişiyle birlikte mekke stotükosuna karşı mücadele etmiş Allah'ın kitabını hayata hakim kılmaya çalışmıştır . Zulmu kaldırmış , insanı ön plana çıkarmıştır.
    Cevapla
  • Rüştü CAN 16 yıl önce Şikayet Et
    (1)ZAMANI NE ZAMAN GELECEKMİŞ?. Ben bu zamanı gelmemiş konusunu anlayamadım ? 1400 sene önce peygamberimiz efendimizin ve Kur'an'nın ve İslamın zamanı gelmiş ve Kur'an ile bir çok reform yapılmış , sosyal hayat sıfırdan tanzim edilmiş ama ondan sonra zaman birden gerilemiş mi ? Yani din o topluma geniş mi gelmiş ? Sonra dini kendi dar anlayışlarına geri mi döndürmüşler ? En azından idari düzen noktasında . Yoksa güç ve iktidar sahipleri dinin yoluna taş mı koymuşlar ? Kendi güç ve iktidarlarını sürdürmek için peygamberin emaneti
    Cevapla
  • Hakan Bayındır 16 yıl önce Şikayet Et
    Bazı Sorular(2). 3- Yine Hz.Ali etrafındakiler hiç istenmeyen tavırda karar kılmışta, peki sizin bahsettiğiniz doğru zihniyet neredeymiş o sırada? 4- Emevi duruşu ne zaman "dinin izzetini esas alan" duruma gelmişte haberimiz olmamış? Bu zihniyetle paralellik kurarsak,Şeytan olmasa idi dünya hayatı olmayacaktı, o zaman Şeytana'a iyi ki varsın mı diyeceğiz, bu Şeytan'ın vebalini kaldırır mı? Emeviler resmen İslam'ı budamaya kalkmış siz kalkıp neler söyleyebiliyorsunuz!!!
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle