İsrail, AK Parti hükümetini düşürmeye hazırlanıyor
* * *
Ak Parti’nin iktidara geldiği günlerde, karşıtlarının ona yönelttiği suçlamaların başında, Erdoğan’ın Amerika/İsrail ikilisinin icazetini aldığı iddialar geliyordu…
Bu iddia o günlerde makul de görünüyordu. Zira Milli Görüş çizgisinden gelip ve giderek iktidarı zorlamaya başlayan siyasi ekibin, kendisini, yerli ‘ulu sahip’ ve vasileri(!)ne kabul ettirmesinin bundan başka seçeneği yok gibi görünüyordu.
Yeniden bir askeri zılgıt yememek için yerli ‘ulu sahib’in bay pass edip onların da efendisi olan Amerika ile doğrudan muhatap olmayı yeğlemişlerdi. Senaryo böyle idi…
Mamafih AK Parti’nin Amerika ve İsrail ile iyi ilişkiler içinde olduğunu hissetmemize yarayacak olaylar da yaşanıyordu. İşte ulusalcı/laikçi kemalistleri ilk sersemleten bu oldu. Yıllardır büyük bir aşkla hizmet ettikleri efendilerinin (Amerika ve İsrail), AK Parti ile doğrudan ilişki kurmasını hazmedememişlerdi!
Çünkü, ta II Abdülhamit’in devrildiği zamanlardan bu yana, Batılı emirler ve yasaklar, hep onların eliyle bu halka aktarılıyordu. Emirler önce o komiteye –ki bir gün onların 120 kişiden oluşan saklı bir örgüt olduğu ortaya konulacaktır emenim- iletilir, sonra o komite tarafından Mason locaları, Roteryenler, Llionslar ve devleti oluşturan vasi kurumların tepesindekilere intikal ettirilerek Türk milletine dayatılırdı…
İşte Amarika AK Parti ile doğrudan ilişki kurarak, -Amerika, uluslar arası ilişkilerini saha çalışmalarına bina etiği için, Türkiye’deki toplumsal yönelmeyi gördü ve politikasını revize etti.(Bknz. Graham Fuller Yeni Türkiye Cumhuriyeti). Yani AK partinin büyük bir patlama yapacağını bildiği için, onu yanına almayı, karşısına almaya tercih etti- asker ve Ergenekon takımını bir nevi bypass etti. İşte bu bypass, Amerika’nın hizmetlerini gören bütün eski taşeron ekip ve kurumları çileden çıkardı. Görüntü böyleydi.
Nitekim ardından gelen BOP eş başkanlığı, Medeniyetler Diyalogu çalışmaları, İsrail ile iyi ilişkiler, Amerika ile sürdürülen çalışmalar ve özellikle tezkerenin geçirilmesi için Erdoğan’ın sarf ettiği çabalar, o söylentilere güç verdi. Yoğun bir çabanın ardından da AK Parti karşıtlarında AK Parti’nin ülkeyi, Amerikalılara peşkeş çektiği, ülkeyi İsrail’e teslim ettiği kanaati yayıldı.
Bu söylentilerin iyi bir tarafı da vardı elbet. O güne kadar, Amerika’nın emir ve görüşlerini alıp millete dayatanlar ‘artık biz muhatap alınmayacak mıyız acaba?’ diye telaşa düştüler. Hiç unutmuyorum, tanıdığım bir roteryen, -heralde o günlerdeki muhalifliğimden de cesaret alarak- büyük bir telaşla, “Sen eski İBB’cisin. Kabinede tanıdıkların vardır, bazı işlerimiz var, olmuyor. Kabinede irtibat kuracağımız, bize yardımcı olacak bir isim var mı?” diye sormuştu.
Ben de şaka yollu, “Biraderlerinizden yardım isteyin. Onlar mutlaka bir iki kişi sokmuşlardır kabineye’ dedim, büyük bir hayal kırıklığı ile onlardan da kimse olmadığını söyledi. Hem hayret ettim hem sevindim.
İçimdeki kırgınlık o an sempatiye dönüşmüştü. –Ha yeri gelmişken, beni Ak Parti’nin politikalarına karşı insaflı bakmaya sevk eden 17 Nisan muhtırasıdır. Ben sanmıştım ki asker, bu kere “bunlar memleketi satıyor, o yüzden muhtıra veriyoruz”, diyecekler. (iddiaları oydu çünkü!) Baktım yine dertleri din ve irtica. Ben de bir mürteci(!) olarak bu tarafa geçtim. Ta baştan Ak Partililer için persona non grata olduğumdan ben de soğuk duruyordum. Askerlere borçluyuz yani, yandaşlığımızı(!)-
Sonra giderek, Ak Parti hükümeti ile İsrail’in ve dahi Amerika’nın arası açılmaya başladı. Daha doğrusu, Türkiye ilk defa dış ilişkilerinde milletin çıkarını esas alarak hareket etmeye başlamıştı. Özellikle de komşularımızla sıfır problem diplomasisi müthiş bir alaka ile karşılanmış ve yılların ihmalkarlığının açtığı yaralar hızla kapatılmaya başlanmıştı. Bu da, en çok, varlığını Türk-Arap düşmanlığına borçlu olan İsrail’i rahatsız etmeye başladı. İsrail n’oluyoruz’ deyinceye kadar, Türkiye, etrafındaki üç ülke ile de yoğun ilişkiler kurmuş ve vize uygulamasını kaldırmıştı.
Fakat İsrail’i asıl çileden çıkartan büyük emekler ve akıl almaz paralarla kendi safına çekmeye çalıştığı Kuzey Irak yönetiminin, Türkiye’den uzatılan eli geri çevirmemeleri idi. Türkiye, büyük bir akıllılıkla, sınır ötesindeki akrabalarımız olan Irak Kürtlerine dostluk elini uzatıp da onlardan da samimi karşılık alınca, İsrail’, kurduğu dünyanın tepesine çökmek üzere olduğunu anladı. Hele Davos’ta yaşanan ‘one minute’ olayının, İslam dünyasında bir intifada ruhu yarattığın görünce İsrail iyice telaşa kapıldı. İşte bu yüzden, öfkesini en kaba şekilde açığa vurmakta bir sakınca görmedi.
Zaten Türkiye’den bir başbakanın böyle aleni bir şekilde İsrail’e ve onun çıkarlarına bu kadar açık meydan okuyacağı akıllarına bile gelmezdi. Köle efendiye nasıl baş kaldırabilirdi ki? Artık ona bir ders vermeliydi!
Ve, Efendi(!) (Yahudiler), köleye (yani Türkiye. Çünkü Yahudiler, kendileri dışındaki herkesi köle kabul ederler) haddini bizzat bildirmeye kalkışınca elindeki bal kavanozunu (Yıllardır devam etmekte olan ve hep İsrail’in lehine olduğu için ‘iyi’ denilen Türk-İsrail ilişkileri) düşürdü. Oysa İsrail, Türkiye’de oluşturduğu yandaş iç dinamikler ve vasi kurumlar sayesinde, istediği zaman Türk hükümetlerine ve halkına diz çöktürebilecek durumda idi. Bir işaretiyle sadece gazetecileri değil kurumları bile harekete geçirebiliyordu. One Minute olayının yaşandığı gece kimlerin nasıl paniklediğini, kimlerin Türkiye’ye nasıl aba altından sopa gösterdiğini hatırlarsanız, İsrail’in Türkiye içindeki gücünü anlarsınız!
Ama maalesef İsrail o hadiseden sonra Türkiye’ye bir had bildirme cezası verememişti. Fırsat kolluyordu. Ve sonunda biliyorsunuz, aşağı koltuk hadisesi yaşandı… Çünkü İsrailli çobanlar (politikacılar), bizi daima odun, kendileri de balta görüyorlardı. Koca firavunu devirmişlerdi, denizi geçmişlerdi, Türkiye ile mi baş edemeyeceklerdi?
Ama hesapları ters tepmişti. Türk büyükelçisini alçak koltuğa oturtup, güya aşağılamaya kalkmalarından üç saat sonra, diplomasideki en ağır yenilgiyi kabullenip Türkiye’den resmen özür dilemeleri, onları yıktı. İsrail’in onuru dokunulmazlığını kaybetmişti. Politikacı yazar Yossi Sarid durumu şöyle özetliyordu Haaretz gazetesinde “Tarihte firavunu alt etmeyi başardık fakat bu hükümeti (AK Parti hükümetini) aşmakta başarılı olup olmayacağımızı bilemiyoruz!”
İşte İsrail’in Ak Parti hükümetine bakışı bu. İsrail’in artık en büyük meselesi ne İran’dır ne Gazze!. En büyük meselesi, Ak Parti hükümetini aşmaktır, yani aşağı indirmektir! Bu hükümetin bir dönem daha iktidarda kalması demek, İsrail’in birçok planının bir daha revize edilemeyecek şekilde yara alması demektir. Bu İsrail açısından kabullenilebilir bir şey değildir.
Hem zaten, one minut çılgınlığı -Çılgın Türklerin kulağı çınlasın- o güne kadar, hiç yenilgi almamış İsrail diplomasisine indirilmiş en ciddi darbe olduğu için de İsrail öfke dolmuş vaziyette. Bazı yorumcular, bu öfkenin, İsraillilerin Filistin’de toprak almasına mani olan II Abdülhamid’e duyulan öfkenin benzeri olduğunu hatırlatarak, “nasıl ki II. Abdülhamid, dünya Siyonist teşkilatının çabaları ile kızıl sultan ilan edilip tahttan indirildi. Erdoğanı da aynı akibet bekliyor” diyorlar.
O gün, Sultan II Abdülhamid’in nasıl içerden ve dışardan karalandığını bir hatırlayın. İçimizdeki uşakların hepsi, vatan, millet, Sakarya (hürriyet, uhuvvet, musavat) deyip Abdülhamid’i karalıyorlardı. Bugün bize hürriyet kahramanı, öncü, lider, gazeteci, romancı, hikâyeci diye tanıtılan çoğu aydınlarının Sultan Abdülhamid’e neler yaptıklarını düşünürseniz, AK Parti ve Erdoğan için de neler yapılabileceğini anlayabiliriz.
Ama unuttukları bir şey var. O gün bizim yıldızımız inişe geçmişti. Fakat şimdi yükselişte! Allahın izniyle. Hiç telaşa kapılmayan, propagandalara da aldanmayın.
Önümüzdeki dönemde göreceksiniz daha kimleri devreye sokacaklar ve daha neleri kullanacaklar. Yahudilerin ilişkilerinde ne kadar takiyyeci olduğunu İslam ümmeti iyi bilir…
* * *
Ben İsrail, -sırası gelmişken belirteyim- deyince içinden sayısız peygamberlerin çıktığı o güzel kavmi değil, fakat ismini ondan alan ırkçı bir siyasal yapılanmayı kast ediyorum. Beni İsrail’i Yahudilikten ve Siyonistlikten ayrı tutuyorum. Beni İsrail, her dönemde vahye muhatap olan mümin toplulukların adıdır. Denilebilir ki bugün gerçek ‘beni İsrail, iman sahibi Müslümanlardır. İsrail kelimesinden maksadım, bugün çoğu dinsiz olan, gerçek Tevrat öğretisi ile alakaları olmayan, tamamen siyasallaşmış ve Şeytani kötü gücün temsilcisi haline gelmiş Siyonistleri ve Yahudi devletinin idarecilerini kast ediyorum… Hakiki manada inanan ve ehli kitap olanlarla bizim muamelemiz, ancak Kur’an’ın tavsiyesi çerçevesinde olur ki o da, ‘en güzel bir yolla’ olur. (Ankebut, 46). Medeniyet in güzellikleri uğruna rekabet yani…
Evet, bizim sözünü etiğimiz İsrail, çoğu, dinsiz olan yöneticiler tarafından yönetilen ve her iktidar olduklarında bölgeyi fesada verdikleri tescil edilmiş (İsra,1), hain, dönek ve insafsız (Kitabı Mukaddes, Yeremya, Bab, 3/3) bir kavimdir.
Şeytan’ın, Allahın yaratma usulünü değiştirme iddiasındaki en büyük yardımcıları, insanlığı bilerek kıyamete sürüklemeye çalışan bozguncuların oluşturduğu saklı bir dünya devletinin mensuplarıdırlar. Her ülkenin içinde benim ‘zındıka komitesi’ dediğim saklı bir şubeleri, uzantıları vardır. Büyük paralar ve medya desteğiyle o ülkeleri kontrolleri altında tutarlar… Masonlar, lionslar, roteryenler onların ön karakollarıdır.
Saklı dünya devletinin gerçek yöneticilerinin tamamı Siyonist Yahudilerdir. Cenab-ı Hakkın, kendilerine emanet ettiği beyt-i makdis (Kudüs) merkezli mukaddes toprakları, bozgunculuk ve kan dökücülükleri ile kirlettikleri ve emanete hiyanet ettikleri için, Allah tarafından lanetlenip o topraklardan kovulmuşlardır. O yüzden de Müslümanlardan intikam almaya ve zorla o topraklara sahip olmaya çalışan ve bu uğurda, hiçbir kural ve yasak tanımayan, aydınlık ve huzuru sevmeyen ‘kara setrililer’dir. (Maide, 59)
* * *
O yarasalar için, 2012’i, güneşin doğmaya başladığı zamandır. O tarihe kadar, Türkiye’yi yeniden kontrolleri altına alamazlarsa, tamamen kaybedecekler. Yahut bozgunculuğundan vazgeçip varlıklarını sürdüreceklerdir. Kur’an’ ve Tevrat onları bozgunculuktan men etmeye çalışıyor ama umutsuz vaka olduklarını da teslim ediyor, hatırlatıyor.
Çünkü hep kendilerini himaye etmiş halklara ihanet etmişlerdir. Dostlukları tabii değildir. Kendisi dışındakileri insan saymazlar ki hukuklarına saygı duysunlar. Bugünkü mevcudiyetlerini en çok borçlu oldukları Perslere ve Müslümanlara bir hürmetleri var mı? Özellikle de Osmanlılara!
Bu açıdan, Ak Parti’nin, kendisine yöneltilmiş bu ‘iktidarına son verme’ tehdidini dikkate alması ve ona göre bir tavır belirlemesi gerekmektedir. Erdoğan, emin olmalı ki, İsrail, en yakınına bile yandaşını koymuş olabilir!
Farkında değil mii ki bugün, Türkiye’de bugüne kadar hiç anlaşamamış siyasi ekipler, partiler, cemaatler AK Parti söz konusunda nasıl ittifak ediyorlar?
Gam değil. Çünkü ‘Kad bedeel İslamu gariben se-yuîdu gariba’ buyurulmuş. İslam garip başladı (yani umulmadık insanların eliyle yükseldi) ve yeniden garip olarak hükümran olacaktır inşallah!
Mehmet Ali BULUT / Haber 7
mabulut@gmail.com
-
halil yarbaşı 15 yıl önce Şikayet EtKİM AK PARTİYİ DEVİRECEK??? DÖRT TARAFI DÜŞMANLA ÇEVRİLMİŞ İSRAİLMİ???. Buradan tüm israil hizmetkarı İÇ DÜŞMANLARA sesleniyorum. israil artık bitmek üzere,tükenmek üzeredir. hizbullaha,hamasa karşı savaş kaybeden israilin Mason paşaları temizlenmiş bir Türk ordusu ile baş etmesini beklemeniz tam bir beyinsizlik olur. hem sait nursi hzleri 60,70 sene önce, 60,70 sene sonra Türkiyenin dünyanın idaresini eline alacağı müjdesini vermişken ALLAH mucizevi bir şekilde Recep Tayyip Erdoğanı koruyorken yapacağınız ya susmak, yada bavulunuzu toplayıp kaçmaktır!!!!!!Beğen
-
Osmanlıoğlu 15 yıl önce Şikayet EtANLAYANA.... Anlayana yani arife tarif gerekmez.Üstaad kalemiyle çok mükemmel bir iş çıkartmıştır.Hala Akparti düşmanlığı adı altında ülkeye zarar vermeye çalışan dinden uzak insanların yani İsraillilerin yanında olmaya yada onların ekmeğine yağ sürmeye cahilce devam ediyorsunuz...Beğen
-
Tolga Cavdar 15 yıl önce Şikayet EtÇeviri hatası var galiba. Yazıda şöyle deniyor: &8220Tarihte firavunu alt etmeyi başardık fakat bu hükümeti (AK Parti hükümetini) aşmakta başarılı olup olmayacağımızı bilemiyoruz!&8221. Googleda bir arama yaptım. Bulduğum metin şu: "Lieberman and Netanyahu are bringing us back to the sealed ghetto, surrounding us with a fence and a wall...We got through Pharaoh, but its not at all certain we will get through this government, which seats such a low person on on such a high seat". Burada kastedilen AKP değil İsrail hükümeti. Çeviri yanlış.Beğen
-
oğuz koçyiğit 15 yıl önce Şikayet Etİstikralı bir türkiye israilin en büyük korkusudur. AKP yada başka bir parti farketmez İsrail ortadoğuda hep karmaşa ve kan istiyor. Bunu da Kürtleri kullanarak Türkiye, Suriye, Iraki İran gibi tüm ortadoğuda başarıyor. Balyoz çarşaf hepsi hikaye sorun ortadoğuda rahat bir israil oluşturmak için Kürtleri kullanmak ve kan gölü oluşturmak.Beğen
-
Cevahir Derzah 15 yıl önce Şikayet EtIsrailin ne zalim oldugunu bütün dünya biliyor!. Yazari tebrik ediyorum, ders kitaplarina gecmesi gereken bir yazi olmus! Siyonistlerin türkiye üzerindeki bazi oyunlarini desifre etmis. Isin en üzücü tarafi israilin türkiyede kendisine köle olacak bir zihniyeti yetistirdigi, o kadar ki bu insanlar kemalizm adi altinda israile kölelik yaptiklarini farkedemez hale gelmisler, islama hasimliklari dolayisiyla akillari islemez hale gelmis. Zihinsel bagimli nesiller cok sükür bugün ancak muhalefet edebiliyorlar, umarim yakinda barajin altina düserlerBeğen