Kentin geleceğini saplantılara kurban etmeyelim
Yerel seçimleri bir rejim referandumu haline dönüştürmeye çalışanların, "Tayyip Erdoğan olmasın da ne olursa olsun" diyenlerin, PKK'yı yeniden terör sahnesine davet edenlerin yarına dönük beklentilerini kestirebiliyoruz.
Bu yarının tablosunda istikrara, gelişmeye pek yer yok...
Onlar için yerel seçimlerde kimin en iyi hizmeti sunacağı, hangi adayın projelerinin gerçekçi olduğu, daha yaşanabilir kente nasıl ulaşılabileceği önemli değil ki...
İzmir ve gelecek endişesi
İzmir'de gençlerle konuştum. İstanbul'a göç etmek gibi genel bir eğilimin varlığını gözledim. "Bu kent bu yapısıyla gelecek vaat etmiyor" söyleminin seslendirildiğini duydum mesela... İzmir'deki işyeri sahipleri de, bir ayakları ile İstanbul'a uzanmak imkânı arıyorlardı.
Arkasını Ege gibi inanılmaz zenginlikteki tarih ve doğa zenginliklerine sahip bir hinterlanda dayamış olan İzmir, kendisini yenileyememenin sıkıntılarını yaşamaktaydı. Eğer son dönemde çevre yolları yapılmış olmasa, bu kentte trafik de hiç açılmayacak şekilde tıkanmak üzereydi.
30 Mart'ı bir rejim referandumu olarak gören ve "Tayyip Erdoğan kazanmasın da ne olursa olsun" diyenlere, gerçekten bilinçli kentlilerin meydanı boş bırakmamaları gerekiyor.
Her seçmenin "Hangi Başkan adayı bize hangi hizmetleri sunabilir" sorusuna cevap arayarak oylarını kullanmalarının zamanıdır artık.
Topbaş ve Büyükerşen
Parti değil vizyon ve icraat gücü seçilecek kişiyi belirlemelidir.
İstanbul'da Kadir Topbaş'ın AK Partili veya Eskişehir'de Yılmaz Büyükerşen'in CHP'li olması neyi değiştirir ki? Bu iki isim de kentlerine yaptıkları hizmetler ve yaşamı kolaylaştırmak için attıkları adımlarla, partilerinin oy oranının üzerinde desteğe sahip değiller mi?
Yapılan hizmetlerin ve dolayısıyla başarının en gerçek ölçümünü, bilinçli kentli seçmenlerin oylarından anlayabilmeliyiz.
Yazının devamını okumak için tıklayınız>>>