Joe Biden’ın hezeyanları
Bir tarihi hatırlatma ile yazıma başlamak istiyorum:
Âliye Divan-ı Harb-i Örfi, I. Dünya Savaşı sonrası işgal devletleri tarafından İstanbul’da kurulan savaş mahkemeleridir. Şimdiki Savaş Suçları Mahkemesi’ne benzemektedir.
Bu mahkemede yargılananlar ise18 Ocak 1919 tarihinde Ermeni tezi çerçevesinde Ermeni Soykırımı yapmakla suçlanan 120 Osmanlı vatandaşı, Britanya Yüksek Komiseri Amiral Calthrope’nin talebi üzerine Malta Adası’na götürülmüştür.
Malta’da tutuklu bulunan kişiler hakkında suç kanıtlarının bulunabilmesi için İngilizler tarafından Osmanlı arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Malta’daki tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delil mahkemeye sunulamamıştır.
Bunun üzerine ABD’den suçlamalara dair ellerindeki bilgilerin mahkemeye gönderilmesi istenmiştir. ABD tarafından da ellerinde bu konunun soykırım olduğunu gösterir hiçbir belge olmadığı bildirilmiştir (ABD o dönemde bölgede konuyla ilgili gözlemciler bulundurmaktaydı). ABD arşiv raporlarına dayanarak Washington’daki İngiliz Büyükelçisi R.C Craigie, Lord Curzon’a 13 Temmuz 1921’de çektiği mesajda şöyle demektedir:
“Malta’da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir bilgi mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şekilde, Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti’nin hâlen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir.”
Böylece Malta’daki tutukluların soruşturmaları tamamlanmış olup 29 Temmuz 1921 tarihinde ise, İngiliz Kraliyet Başsavcısı tarafından “delil yetersizliği” sebebiyle haklarında (günümüzdeki anlamıyla)kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. En son tutuklu 1922’de serbest bırakılmıştır.
•
Diğer bir tarihi hatırlatma:
Ankara, “soykırımın” hukuki bir kavram olduğunu ve 1948 tarihli BM sözleşmesinin soykırım tanımına girmediğini, iddia ve suçlamaların Ermeni tehcirinde yaşanmadığını savunuyor.
Türkiye gerçeklerin araştırılıp ortaya çıkarılmasını istiyor. Bu konuda yeterli bilgi ve belge arşivlerde mevcuttur.
Onun içindir ki:
Türkiye, yaşananların aydınlatılması için tarihçilerden oluşan ortak bir komisyonu kurulmasını öneriyor.
Çünkü, biz hiçbir zaman zalim ve soykırımcı bir millet olmadık. Her zaman hükmettiği topraklar üzerinde yaşayan farklı inanç ve kültüre sahip halkların dinlerine ve dillerine saygı göstermiş olmamız bunun en bariz örneğidir.
•
“Soykırım” iftirası Washington-Ankara hattında gerilimi bir kez daha tırmandırdığı bir gerçektir.
Çünkü soykırım bir iftiradır ve Türkiye için kırmızı çizgidir.
Aslında 1915’te yaşananlar için “soykırım” ifadesini ilk kez 22 Nisan 1981 tarihinde ABD’nin eski başkanlarından Ronald Reagan kullanmıştı.
Ayrıca Biden, yaptığı açıklamasında daha da ileriye giderek İstanbul için ‘Constantinople’ diyor. Bu açıklamayla ABD, Türkiye’nin varoluşuna direkt karşı olduğunu gösteriyor.
Hatırlatmak isterim ki, burası Türk topraklarıdır ve o tarihi şehrin adı İstanbul’dur.. Biden yönetimi aklını başına almalıdır.
Bütün bu gerçekler ortada iken 24 Nisan 1915 olaylarını ABD Başkanı Biden neden soykırım olarak nitelendirdi?
Elbette birçok sebebi vardır. Ancak asıl sebep Joe Biden’ın şahsi Türk düşmanlığından kaynaklanmaktadır.
Biden’ın 46 yıllık senatörlük ve 8 yıllık başkan yardımcılığı dönemlerinin her safhasında Türkiye karşıtlığı politikalara öncülük ettiği sır değildir.
1974 sonrası Türkiye’ye ambargo uygulanması da dahil aleyhimize tüm Rum ve Yunan aleyhtarı tasarıların da ya hazırlayıcısı ya da imzacısı olduğu bilinmektedir.
Kabinesindeki bakan ve danışmanların kahir ekseriyetini de kendisi gibi Türk düşmanlarından seçtiği görülmüştür.
O nedenle bu açıklamaları normaldir. Hatta Biden, sadece bu söylemle de yetinmeyecektir. Ona göre hazırlıklı olunmalı.