Mutluluğun kapısını açacak bir anahtar
Paylaşma Terapisi
Zor bir yolculuğa daha çıkmıştım. Eğer odama girdiğindeki halini görseydiniz eminim siz de bana hak verirdiniz. Yüz ifadelerinden mutsuz, huzursuz, bıkkın, küskün olduğunu rahatlıkla okuyabilirdiniz. Koltuğa oturup da umutsuz gözlerle size baktığında sizin de içiniz eminim burkulurdu ve içinizi belirsiz bir endişe kaplardı.
İşte bir görüşme daha bu duygularla başladı. Dilek, çekingen bir genç kızdı. Toplum içine girmiyor, kendi içine kapanıyordu. İnsanlarla pek bir şey konuşmuyordu. Açıkçası pek arkadaşı da yoktu. Genelde yalnızdı. Vaktini bilgisayar ya da televizyon karşısında geçiriyordu.
İlk seanslar oldukça zordu benim için. Üzeri kalın kayalarla örtülmüş bir volkanın ağzını açmaya çalışıyordum sanki. Çünkü Dilek bana iç dünyasını açmıyor, paylaşımda bulunmuyordu. Dışarıdan ona baktığımda ise içeride kaynayan volkanı görebiliyordum. Sorularıma kısa ve net cevaplar veriyordu. İlerleyen seanslarda aramızda oluşan güven ilişkisinin de etkisiyle volkanın ağzını birazcık aralayabildim. Bu aralama ile birlikte yıllardır içeri akıtılan lavlar dışarı çıkmaya başladı.
Dilek o güne kadar hiçbir derdini, sıkıntısını paylaşmamıştı. Paylaşmadıkları ve paylaşamadıkları içinde birikmişti ve ruhsal sancılara neden oluyordu. Mutsuzdu ve bence mutsuzluğunun temelinde paylaşmamak vardı. İç dünyasını paylaşmadığı gibi dış dünyada da paylaşımı çok azdı. Paylaştığı, odası, eşyası ve harçlığı yoktu.
Dilek ile olan görüşmemizde insanın mutluluğunu aralayacak önemli bir anahtarı keşfetmiştim. İnsan paylaştığı ölçüde mutlu olabiliyordu. Bir eşyasını paylaştığında arkadaşını mutlu ediyor sonra onun mutluluğu kendisine sıçrıyordu. Duygularını paylaştığında içi huzur doluyordu. Acısını paylaştığında hafifliyor içten içe rahatlıyordu. Sevincini paylaştığında sevinci iki katına çıkıyordu. İdeallerini paylaştığında tutkusu artıyor hayatı daha anlamlı hale geliyordu. Üzüntüsünü paylaştığında teselli, korkusunu paylaştığında güven, derdini paylaştığında ise derman buluyordu.
Üstelik paylaşmanın şöyle bir etkisi daha vardı: Biz paylaştıkça insanlar da bizimle paylaşıyordu. Ve her paylaşım bizi biraz daha mutlu ediyordu.
Dilek ile paylaşma üzerinden devam ettik. Önce ondan sahip oldukları paylaşmasını istedim. İlk etapta zorlandı. Çok sevdiği peçete koleksiyonunu, ayıcıklarından bir kısmını, okuduğu kitapları kademe kademe paylaştı. Sonra duygularını, düşüncelerini, acılarını, tutkularını paylaştı. Paylaştıkça hafifledi, içine huzur doldu. O paylaştıkça ona da paylaşımda bulunuldu. Bir süre sonra Dilek artık hayata gülümseyebiliyordu. İşin sırrı paylaşmaktaydı.
Madem sırrı keşfettik hadi hep beraber bir uygulama yapalım. Şimdi, evet şimdi. Etrafımıza bir göz gezdirelim. Değer verdiğimiz bir nesne, eşya seçelim. Ama şimdi lütfen. Ve karşımıza çıkan ilk insanla bunu paylaşalım… Bakın sevdiğimiz birisi ile demiyorum karşımıza çıkan ilk insanla. Çam sakızı da olsa paylaşalım, çoban armağanı da…
Ben neyi mi paylaştım? Keşfettiğim bir sırrı.
Kiminle mi? Tabi ki sizinle.
Elif mi? Kısa zaman önce hayatını paylaşacağı bir eş buldu.
Paylaşımınız bol olsun…
Mehmet Teber – Haber 7
Psikolojik Danışman & Pedagog
m.teber@cplaniakademi.com