Mehmet Teber
Mehmet Teber
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Rüya ya da gerçek

GİRİŞ 25.03.2010 GÜNCELLEME 25.03.2010 YAZARLAR

Ramazan Bey, bu haftaki görüşmemize nasıl merakla geldim anlatamam. Çünkü çok ama çok ilginç bir rüya gördüm. Rüyayı geçen haftaki seanstan hemen sonra gördüm ve açıkçası çok etkilendim. Hâlâ rüyayı çok net bir şekilde hatırlıyorum. Açıkçası rüyama bir anlam veremedim. Sizi telefonla arayayım dedim ama sonra rahatsız etmek istemedim…

Rüyamda bir kulübedeyim. Ahşap bir kulübe bu. Tek oda ve hiçbir camı yok. Çok sade bir kulübe. Yerde eski bir kilim var. Odanın iki köşesinde tahtadan iki yatak. Yatağın birinin başında ise televizyon. Diğer bir köşede ise ahşap bir kitaplık ve içinde kalın kalın kitaplar… Kulübede sadece ben varım. Ben varım ama çocukluk halimle varım. Sanırım 5-6 yaşlarımdayım. Ayaktayım. Üzerimde hafif giysiler, yüzümde ise güzellik var.

Birden, içimden hafifçe ben gibi başka bir ben çıkıyor. Bir anda iki Ahmet oluyorum. İkisi de canlı ve birbirinin aynı. Ahmetlerden birisi kapıyı açıp dışarı çıkıyor. Bir tanesi ise içeride kalıyor. Akşama doğru ikinci Ahmet eve geliyor. Aslında ikinci Ahmet benim. Diğer Ahmet benimle aynı ancak onu kendim gibi hissetmiyorum. İlk Ahmet’le pek konuşmadan televizyonun başına geçiyorum. Yemek yiyor, televizyon izliyor ve uyuyorum. Ertesi sabah yine dışarı çıkıyorum. İlk Ahmet ise evde. Günler böyle geçiyor. Sabah kulübeden çıkma, akşam eve gelme, yemek yeme, televizyon izleme ve uyuma. Hiç diğer Ahmet ile ilişki kurmuyorum. Bir tek kelime bile konuşmuyoruz. O kendi dünyasında ben ise kendi dünyamdayım.

Zamanla dışarı gidip gelen ben büyümeye başlıyorum. Günler geçtikçe de farklılaşıyorum. Derim kalınlaşıyor, kulaklarım sivriliyor, burnum uzuyor. Kaşlarım kalınlaşıyor ve gözlerim kanlanıyor. Her eve geldiğimde biraz daha yabanileşmiş ve kabalaşmış oluyorum. Biraz da büyümüş tabi. İşin ilginç yanı ben büyürken yabanileşirken ve kabalaşırken evdeki Ahmet hep çocuk kalıyor.

Ara sıra bu masum çocuk gelip bana arkadan dokunuyor. Saçlarımı okşamak, benimle konuşmak ve omzuma dokunmak istiyor. Ben ise onu görmezden geliyorum. Ona kaba davranıyorum. İtiyorum, hafifçe vuruyorum. Bir gün yine içerideki Ahmet bana dokunmak istediğinde ona zarar veriyorum. O usul usul ağlamaya başlıyor. O ağlayınca ben de ağlamaya başlıyorum. Ve ağlar bir şekilde uyanıyorum.

* * *

Ahmet Bey, hatırlarsanız sizinle geçen görüşmede “içimizdeki ben”, “kişilik” ve “öz” üzerine konuşmuştuk. Ben rüyanın bu konuştuklarımızla alakalı olduğunu düşünüyorum ve rüyanızı oldukça anlamlı buluyorum.       

Hepimiz doğuştan bir özle geliriz dünyaya. Temiz ve saf bir öz. Biz buna gerçek benlik de diyebiliriz. Biz çocukken ortada sadece gerçek benliğimiz vardır. Bu benliğimizin ve özümüzün etkisi ile bir başka çocukla hemen arkadaş olabiliriz. Arkadaşlarımıza küssek de onlarla hemen geri barışabiliriz. İçimizde kin biriktirmeyiz. Küçük şeylerle mutlu olabiliriz. Ağlamayı, zaaf olarak görmeyiz. Ay dede ile arkadaş karınca ile dost olabiliriz. Çevremizdeki insanlara güvenir, onların söylediklerini doğru kabul ederiz.

İşte çocukluğumuzdaki bu benliğimizi zaman içinde başka bir benlik sarmaya başlar ki biz buna kişilik diyoruz. Kişiliğin ortaya çıkma nedeni ise özü korumaktır aslında. Herkese karşı güven içinde ve saf olan öz fiziki dünyada ayakta kalmak zorundadır. Her zaman içinden geldiği gibi davranamaz. Herkese güvenemez. Özü fiziksel dünyadan gelecek zararlara karşı korumak amacıyla gerçek benliğimizin üzerine bir benlik daha inşa ederiz. Bu benliğe maske de diyebiliriz. Zaten kişilik kelimesinin batı dillerindeki karşılığı Latince'de maske anlamına gelen “persona” kelimesinden türemiştir. Yani kişilik bir nevi özümüzü kapatan bir maskedir.      

İdeal olan nedir biliyor musun? Kişilik ve özün paralel gelişmesidir. Ne var ki, bu ikinci benlik o kadar çok öne çıkar ki, insan zaman içinde özünü unutur ve ondan uzaklaşır. Toplumun beklediği tarzda hareket ederken kendisi olamaz. Gündelik olayların akışına kendini kaptırırken ve gündemi takip ederken derine inemez.

İşte senin rüyan da tam bu konuya değiniyor Ahmet. Sanırım dış dünyaya gidip gelen sen, zamanla özünden uzaklaşmışsın. Kendini korumak ve güçlü görünmek adına çeşitli zırhlar giymişsin ve maskeler takmışsın. Farklı zamanlarda Yunus’un “Bir ben vardır bende benden içeri” mısrasında kastettiği gerçek benliğin seninle iletişim kurmayı denemiş, ancak sen onu ya görmezden gelmiş ya da haksız görmüşsün. Bir ceviz misali içindeki özü korumak adına sert bir kabukla onu karanlık bir odaya hapsetmişsin.

Hani diyorsun ya mutluluğu arıyorum diye. Bence işe özünle barışmakla başlamalısın. Özün etrafındaki kabuğu kırmakla…

Psikolojik Danışman/Pedagog Mehmet Teber – Haber 7
m.teber@cplaniakademi.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL